"7 HAZİRAN'DA BAŞKAN YAPTIRMADIĞIMIZI, 1 KASIM'DA TEKRAR BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ"
Bahar DEMİREL / ANKARA, (DHA) - Seçim hükümetinde yer alan HDP'li Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan ve AB Bakanı Ali Haydar Konca, görevlerinden istifa etme gerekçeleri hakkında, açıklamalarda bulundu. Düzenledikleri basın toplantısında Konca, "Fiilen görevi yürütmedeki olumsuzluklar, zorluklar nedeniyle bugün itibariyle istifa etmiş bulunuyoruz. Taraflı, bağımlı ve Saray güdümlü AKP'nin seçim hükümetinden çekiliyoruz. İki bakan olarak partimizin yetkili organlarıyla yürüttüğümüz istişare doğrultusunda istifa ettik. 7 Haziran'da başkan yaptırmadığımızı, 1 Kasım'da tekrar başkan yaptırmayacağız. 7 Haziran'da iktidarını sarstığımız AKP zihniyetini 1 Kasım'da iktidardan alacağız" dedi.
"FİİLEN GÖREVİ YÜRÜTMEDEKİ OLUMSUZLUKLAR NEDENİYLE İSTİFA ETMİŞ BULUNUYORUZ"
Bakanlık görevlerinden istifa eden HDP'li Doğan ve Konca, parti genel merkezinde düzenledikleri basın toplantısında, istifa nedenlerini anlattı. Görevi yürütmekteki zorluklar nedeniyle istifa ettiklerini açıklayan Konca, "Türkiye'de seçim sonrası tabloda koalisyon oluşturulamaması sonucu Anayasa gereğince geçici seçim hükümeti kurulmasına yol açmış oldu. Biz de bu hükümette HDP'li milletvekilleri olarak seçilmiş 2 bakan olarak görev aldık. Ancak fiilen görevi yürütmedeki olumsuzluklar, zorluklar nedeniyle bugün itibariyle istifa etmiş bulunuyoruz" diye konuştu.
"SARAY VE AKP, SEÇİM SONUÇLARIYLA UNUTAMAYACAKLARI BİR HEZİMETLE KARŞILAŞMIŞLARDIR"
7 Haziran seçimlerinin ardından yaşanan gelişmelere değinen Konca, AK Parti'nin hezimete uğradığını savunarak "Bilindiği gibi 13 yıldır tek başına ülkeyi yöneten AKP iktidarı 7 Haziran'da yapılan genel seçimlerde Türkiye'nin bütün sandıklarında, tüm halklarımızdan tarihi bir ders almıştır. 7 Haziran seçimlerinin bütün stratejisini HDP'yi baraj altında bırakarak gasp edilmiş sandalyelerle Anayasal çoğunluğu elde edip tek başına iktidar olarak belirleyen Saray ve AKP, ortaya çıkan seçim sonuçlarıyla birlikte unutamayacakları bir hezimetle karşılaşmışlardır. Seçimlerde HDP'nin yüzde 10 barajını yerle bir edecek şekilde, yüzde 13 oyla, tarihi bir başarı kazanması; önlerine hedef koydukları 400 milletvekilinden yola çıkarak tek başına bile iktidar olamayacakları 258 sandalye ile karşılaşmaları Türkiye siyasi tarihinde yeni bir kapının aralandığını açıkça ortaya koymuştur" ifadelerini kullandı.
"SARAY VE AKP, SAVAŞ VE DARBE KONSEPTİNİ DEVREYE KOYMUŞLARDIR"
AK Parti'nin savaş konseptini devreye soktuğu iddiasında bulunan Konca, "Bugün yönüyle 7 Haziran seçimlerinde halklarımız, tüm sorunların çözümü için siyasi partilerle müzakere, uzlaşma, toplumsal barış, Meclis çatısı altında tüm sorunların çözülmesi görev ve sorumluluğunu tanımlamıştır. Yeni dönemde bir koalisyon hükümetinin kurulması, 7 Haziran seçimleriyle birlikte zorunlu bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki bugüne kadar demokrasiyi sandık olarak tanımlayan, tüm anti demokratik uygulamalarıyla millet iradesine dayanan Saray ve talimatlandırdığı AKP, 8 Haziran'dan itibaren 7 Haziran seçim sonuçlarına karşı kamuoyu gözü önünde bir savaş ve darbe konseptini devreye koymuşlardır" şeklinde konuştu.
"KÜRT İLLERİ BAŞTA OLMAK ÜZERE TÜM TÜRKİYE, CEHENNEM YERİNE ÇEVRİLMİŞTİR"
HDP'li Konca, "Seçim öncesinde Saray tarafından tekmelenen çözüm masası, seçimden sonra tamamen devrilmiş; 90'lı yılları aşan, olağanüstü hal, sıkı yönetim dönemlerini bile aratan bir savaş konsepti devreye konmuştur. Dolmabahçe Mutabakatıyla aralanan barış kapısı, Saray'ın ve AKP'nin iktidar hesaplarıyla tamamen kapatılmış; Kürt illeri başta olmak üzere tüm Türkiye adeta bir cehennem yerine çevrilmiştir" açıklamasında bulundu.
"SARAY VE BAŞBAKAN ELİYLE ÇÖZÜM MASASINDAN SONRA KOALİSYON MASASI DA YERLE BİR EDİLMİŞTİR"
Çözüm sürecinin ve koalisyon kurulmasının önündeki engelin hükümet olduğunu savunan Konca, açıklamasında şunları kaydetti: "Diğer taraftan hükümet kurma sürecinde kurulan koalisyon masası da Saray tarafından talimatlandırılmış Başbakan ve AKP eliyle oyalama, zamana yayma zemini olarak kullanılmış; yıkıcı sorunlara çözüm arayacak tüm formüller kamuoyu algısını yönetecek bir tiyatral sahnenin ötesine geçmemiştir. Saray ve talimatlandırılmış Başbakan eliyle çözüm masasından sonra koalisyon masası da yerle bir edilmiştir"
"CUMHURBAŞKANI'NIN FİİLİ OLARAK REJİMİ DEĞİŞTİRDİĞİNİ İFADE ETMESİ, DARBE KONSEPTİNİN GELDİĞİ AŞAMAYI ELE VERMİŞTİR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarını eleştiren Konca, "Öte yandan seçim öncesinden başlayarak mevcut yasaları ve Anayasayı tamamen rafa kaldıran Saray ve talimatlandırılmış AKP, seçim sonrasında da açık bir şekilde Anayasal ihlaller yaparak, defalarca suç işlemişlerdir. Hükümet kurma sürecinde yasal sürenin bitimine bir hafta kalmasına rağmen, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'na hükümet kurma görevi verilmemesi, seçim hükümeti kurulurken de Anayasal olarak tanımlanan tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerinin hiçe sayılması burada ifade edebileceğimiz sadece iki örnek olarak gösterilebilinir. Tüm bu yasal ve anayasal suçları tek tek detaylandırmaya gerek görmüyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'fiili olarak rejimi değiştirdiğini ifade etmesi, bunu meşrulaştıracak yeni bir Anayasal düzenleme istemesi bile çok tanıdık olan darbe konseptinin geldiği aşamayı açık bir şekilde ele vermiştir. Bu darbe ve savaş konseptinin tüm ülkede neler yaptığını Lice, Silvan, Diyarbakır, Sur, Şemdinli, Yüksekova, Hakkâri, Silopi, Cizre, Şırnak, Varto, Dersim başta olmak üzere tüm halklarımız ve dünya kamuoyu yakından görmüştür" diye konuştu.
"DEVRİLEN ÇÖZÜM VE KOALİSYON MASALARININ SORUMLULUĞU HDP VE DİĞER MUHALEFET PARTİLERİNE MAL EDİLMEK İSTENMİŞTİR"
Çözüm sürecinde gelinen durum ve koalisyon kurulamaması konularında sorumluluğun, HDP ve diğer muhalefet partilerine yüklendiğini öne süren Konca, "Saray ve talimatlandırılmış AKP hükümetinin tüm bu uygulamalarına, içeriden ve dışarıdan güçlü itirazlar yükselmiş, darbe ve savaş konseptinin uygulamalarına tepkiler Türkiye siyasi tarihinde görülmemiş düzeyde polis ve asker cenazelerine kadar haklı ve güçlü bir şekilde yansımıştır. Saraylarda, köşklerde zevk ve sefa içinde oturup devletin kaynaklarını yağmalayanlar, kendi çocuklarına, yakınlarına çürük raporları alanlar ve bedelli askerlikler yaptıranlar, iktidar savaşının cephelerine yoksul emekçi halk çocuklarını gönderme ahlaksızlığını da pervasızca bugüne kadar sürdürmüşlerdir. Sayısız demokrasi ihlalleri ve suç pratiğinin sahibi olan Saray ve AKP, buna rağmen emrindeki yandaş basın ve susturulmuş yaygın basın aracılığıyla bu tablonun müsebbibi pozisyonundan kaçmak istemiş, ağır tarihi faturayı diğer siyasi partilere havale etmenin gayretine girmiştir. Öyle ki devrilen çözüm ve koalisyon masalarının sorumluluğu tüm halklarımız ve kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen, muhatap olan HDP ve diğer muhalefet partilerine mal edilmek istenmiştir. Bu konuda HDP dışındaki diğer siyasi partilerin bu durumu teşhir etme, bu tabloyu doğru bir şekilde tüm halklarımıza gösterme pratiği de ulusal ve bölgesel barışa en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde TBMM'ye getirilen savaş tezkeresine karşı gösterilen tavırda da açık bir şekilde görülebilir. Açıkçası AKP'nin darbe ve savaş pratiğine karşı çıktığını söyleyip, TBMM'ye getirilen savaş tezkeresine onay vermenin hiçbir mantıklı izahı olamaz. Diğer taraftan AKP'nin bu uygulamalarına karşı çıkarken, seçim hükümetinde meydanı AKP'ye bırakmak, darbe ve savaş konseptinin teşhiri konusunda pasif edilgen bir pozisyona düşmek de HDP dışındaki diğer muhalefet partilerinin tarihe geçen sorumsuzluk örneği olarak ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz" ifadelerini kullandı.
"SAVAŞ TEZKERESİNE KARŞI KABİNE SIRALARINDAN RED OYU ÇIKARDIK"
Cizre'de yaşanan gelişmelere değinen Konca, "Bizler daha önce seçim hükümetine neden dâhil olduğumuzu kamuoyuna defalarca ifade etmiştik. Bugün tüm bu gerekçeleri tekrar sıralamaya gerek yoktur. Ancak çok kısaca seçim kükümetine dahiliyetimizi AKP'nin tüm bu darbeci savaş uygulamalarına karşı kabinede mücadele ve teşhir etme amacımızı, halkımızdan aldığımız %13,1'lik oy ve anayasal gereklilik olarak bugün bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bugüne kadar kabinede AKP hükümetinin tüm darbe ve savaş pratiğine karşı, parti ilkelerimiz ve halkımızın değerleri doğrultusunda karşı koyduk. Müstafi bir hükümetin, seçim kabinesinin iradesini gasp eden savaş tezkeresini gayri hukuki olarak TBMM'ye sevk edilmesine karşı çıktık. Türkiye siyasi tarihinde ilk kez müstafi hükümetin savaş tezkeresine karşı kabine sıralarından red oyu çıkardık. Saray'ın ve talimatlı Başbakanın Kürt illerinde yürüttüğü savaşı, Türkiye'nin her tarafına düşen büyük acıyı kabine üyeleri olarak mahkum ettik. Barışın sesini hem kabinede, hem de kabine üyesi olarak dünya kamuoyunda duyurmanın gayreti içerisinde olduk. Gever'de, Lice'de, Silvan'da, Sur'da, Silopi'de katliam girişimleri yapılırken, sorumlu siyasileri ve bürokratları yılmadan, üşenmeden uyardık, hukukun baskısı altına almaya çalıştık. Cizre'de sekiz günlük sokağa çıkma yasağı ile, 24 yurttaşımızı katleden anlayışa karşı, katliamcıların yanında değil, ablukayı kırmaya çalışan halkımızın yanında yer aldık. 35 günlük bebeğin derin dondurucuda tutulan cenazesini de, 10 yaşındaki çocuğun keskin nişancılar tarafından katledilmesini de, 7 çocuklu 70 yaşındaki bir ananın devlet kurşunuyla öldürülmesini de hiçbir tereddüte kapılmadan, kabine üyeleri olarak ülke ve dünya kamuoyuna duyurduk" şeklinde konuştu.
"SAVAŞI UYGULAMAYA KOYAN DA SİYASETE DARBE YAPAN DA AKP HÜKÜMETİNİN KENDİSİDİR"
"Burada daha fazla detaylandıramayacağımız konularda AKP'li Bakanları ilk kez yanı başlarında en güçlü barış ve kardeşlik sesini duymak zorunda bıraktık" diyen Konca, "Atanmış bir polisin İçişleri Bakanlığı, seçilmiş iradeyi tanımayan bir bürokratın da Şırnak Valiliği yaptığını tüm halklarımıza açık şekilde gösterdik. Yaşanan çatışmalı süreçten dolayı Parti Genel Merkezimize, il-ilçe binalarımıza, halkımızın ev ve işyerlerine karşı yapılan faşist linç saldırılara karşı açık ve net bir tutum sergiledik. Basın kuruluşlarına yapılan baskılara karşı basın özgürlüğünün yanında durduk. Parti çalışanlarımız, il-ilçe eş başkanlarımız ve belediye eş başkanlarımıza yönelik yürütülen siyasi soykırım operasyonlarına karşı durduk ve bu siyasi soykırım operasyonlarını teşhir etmeye çalıştık. Burada daha fazla detaylandıramayacağımız konularda AKP'li Bakanları ilk kez yanı başlarında en güçlü barış ve kardeşlik sesini duymak zorunda bıraktık. Kabinenin ülkemizi ve halklarımızı uçuruma sürükleyen politikalarını açık ve net şekilde tüm dünya kamuoyunda teşhir ettik. Başından beri AKP'nin halkta yaratmaya çalıştığı 'sandıkla da olsa bunlar gitmez' algısını kabine içerisindeki varlığımızla yerle bir ettik. AKP'siz kabine sıralarının mümkün olduğunun umudunu tüm halklarımız nezdinde yeniden yeşerttik. Savaş ve darbe politikalarını muhalefete yüklemek isteyen AKP anlayışı ve Saray zihniyetini hemen yanı başlarında gözlemleyerek, sorumluluğun kimde olduğunu açık bir şekilde teşhir ettik. Açık ve net şekilde ortaya koyuyoruz ki, savaşı uygulamaya koyan da siyasete darbe yapan da AKP hükümetinin kendisidir. Tüm baskı ve zor politikalarına katliam uygulamalarına rağmen en büyük korkuyu yaşayan da yine Saray ve AKP'nin kendisidir" açıklamasında bulundu.
"ADEM-İ MERKEZİYETÇİ YÖNETİM ANLAYIŞININ GELİŞTİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ BAKANLAR KURULU'NDA GÖZLEMLEDİK"
AK Parti'siz seçeneğin yakın olduğunu halka gösterdiklerini kaydeden Konca, "Tüm halklarımızın belirttiğimiz hususlarda karamsarlığa kapılmasına gerek olmadığını, umudu büyüterek AKP'den kurtulma dışında başka bir seçeneğin olmadığını da birebir yaptığımız çalışmalar ve gözlemlerden yola çıkarak tekrar belirtiyoruz. Biz AKP'yi teşhir ettik, AKP'siz seçeneğin yakın olduğunu tüm halklarımıza gösterdik. 90 yıllık inkârcı, imhacı, asimilasyoncu bir anlayışın, büyük bedeller ve tarihi badireler neticesinde yerle bir olduğunu, Kürdün, Alevi'nin, Sosyalistin şahsında tüm ezilen halkların, inançların, kimliklerin ülkenin yönetim süreçlerine kendi kimliğini inkâr etmeden katılabileceğini gösterdik. Bu vesileyle en önemli gündemlerimizden biri olarak tartışılan katı merkeziyetçi bir idari sistemin ülkemizin en temel sorunlarına çözüm üretemediğini, yönetim ve karar süreçlerinde yerel demokrasiyi geliştirecek adem-i merkeziyetçi bir yönetim anlayışının geliştirilmesi gerektiğini bizzat Bakanlar Kurulu'nun içerisinde yer alarak gözlemledik" dedi.
"7 HAZİRAN'DA BAŞKAN YAPTIRMADIĞIMIZI, 1 KASIM'DA TEKRAR BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ"
"AKP zihniyetini 1 Kasım'da iktidardan alacağız" diyen HDP'li Konca, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bizler barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesinin bir parçası olarak, partimizin verdiği görev doğrultusunda Bakanlık görevini bugüne kadar ifa ettik. Geldiğimiz aşamada teşhir olmuş, maskesi düşmüş, gerçek yüzü tüm halklarımız tarafından görülmüş savaştan beslenen, bırakın insan yaşamını Varto örneğinde olduğu gibi mezarlıkları, camii ve cemevlerini harabeye çeviren, bebek ve çocuk katlinibile meşrulaştırmaya çalışan taraflı, bağımlı ve Saray güdümlü AKP'nin seçim hükümetinden çekiliyoruz. İki bakan olarak partimizin yetkili organlarıyla yürüttüğümüz istişare doğrultusunda istifa ettik. AKP'nin sonunun yaklaştığı bugünlerde halkımızla birlikte yürüttüğümüz mücadele saflarında 1 Kasım seçimlerine hazırlanıyoruz. 7 Haziran'da başkan yaptırmadığımızı, 1 Kasım'da tekrar başkan yaptırmayacağız. 7 Haziran'da iktidarını sarstığımız AKP zihniyetini 1 Kasım'da iktidardan alacağız. Tüm halkımızı ve demokratik kamuoyunu barışın etrafında kenetlenmeye, demokrasi ve özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz"
"BAŞBAKAN GEREKÇELERİMİZİN DOĞRU OLMADIĞI NOKTASINDA BEYANLARINDA BULUNDU"
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan HDP'li Konca, Bakanlar Kurulu'nda herhangi bir tartışma yaşanıp yaşanmadığı sorusu için "Bakanlar Kurulunda biz istifa gerekçelerimizi çok özet olarak sunduk, anlattık. Sayın Başbakan da kendi görüşlerini ortaya koydu. Bizim gerekçelerimizin doğru olmadığı noktasında beyanlarında bulundu. Teşekkür ettik, ayrıldık" diye yanıt verdi.
"KARŞILIKLI BİR TARTIŞMA KESİNLİKLE OLMADI"
Bakanlar Kurulu toplantısında karşılıklı bir tartışma yaşanmadığını ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'ndan başka kimsenin istifa gerekçeleri konusunda söz almadığını belirten Konca, "Karşılıklı bir tartışma kesinlikle olmadı. Biz gerekçelerimizi çok net ortaya koyduk. Cizre'den başlayarak çektiğimiz sıkıntıyı, bakan olarak gittiğimizde karşılaştığımız muameleyi, bunun kabul edilebilir olmadığını ayrıntılarıyla anlattık. Varto'da cami ve cem evlerinin, mezarların bombalandığını; Varto'dan bu kabinede bulunmamdan dolayı beni özellikle lanetleyen telefonlar aldığımı açık şekilde söyledim. Dolayısıyla da istifa gerekçelerimiz çatışmasızlık ortamının yaratılmaması, savaşın tırmandırılması ve de bu koşullarda seçim güvenliğinin kesinlikle mümkün olmadığı noktasında sabitlendi. Başka kimse söz almadı Başbakan'dan başka" diye konuştu.
"ÇÖZÜME YAKLAŞMAMASININ KABUL EDİLEBİLİR OLMADIĞINI BEYAN ETTİM"
Toplantıda İçişleri Bakanı Selami Altınok ile aralarında bir tartışma yaşandığı yönündeki iddiaları reddeden Konca, "Cizre olayında İçişleri Bakanı ve valinin krizi yönetemediğini, aslında ölümlerin önlenebileceğini, bu konuda benim özellikle ısrarlı telefonlarıma rağmen çözüme yaklaşmamasının kabul edilebilir olmadığını beyan ettim. Kendisi de oradaki hendeklerden bahsetti. Benimle muhatap olmadı" açıklamasında bulundu.
"SAVAŞAN TARAFLAR KİMSE ONLARIN ÇEKİLMESİ GEREKİR"
HDP'li Konca, silahların susturulması gerektiğini belirterek "Savaşan taraflar kimse onların çekilmesi ve silahların susturulması gerekir. O kadar net söylüyoruz" dedi.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz