Bayramlar insanların süslenip püslendiği, sabah erkenden uyanıp heyecanlandığı, küslerin barıştığı, ne bileyim bir araya gelinen, güzel yemeklerin yendiği mutluluk kaynağı günler. Ancak bu amcalar bayram, özel gün, doğum ya da düğün dinlemez. Bir süre suskun kalsalar da en sonunda dayanamayıp tartışmaya girişirler. Dişlerine göre de bir rakip bulabilirlerse değmeyin keyiflerine.
Bayramda siyasi tartışmalarla coşan yaşlının tam simetriği apolitik geyiren yaşlı. Aynı elmanın iki yarısı, birbirini tamamlayan iki yapboz parçası, Zeus ve Hades, Ronaldo ve Messi. Dünya yansa, dibinde top atılsa köşesinde sodasını içip geyirmeye devam eder. Alakasızdır, gamsızdır. Midesinden şikayetçidir. Eyleme geçtikleri nadir anlar, çocukların tepişmesinden rahatsızlık duydukları anlara denk gelir.
Bu model bir çocuk her bayram evinde muhakkak bulunur. Genelde kaşları gözleri yarık izleriyle doludur. Yanakları hafif gürbüzdür, sürekli terlidirler. Anneleri çocuğunun zapt edilemeyen bir makine olduğunun kabuluyle gamsızlaşmıştır. Arada bir “oğlum koşma, Mehmed Berk kime diyorum” diye yalandan bağırırlar ama çok bir sonucu olmaz.
Bayram gezmelerinin olmazsa olmazı da el açması baklavalar, kadayıflar, çeşit çeşit tatlılardır. İlk ziyaretlerde tutkuyla gömülen tatlılar, gidilen ev sayısı arttıkça eziyete dönüşmeye başlar. Ancak “bak ellerimlen açtım yemezsen gönül koyarım” yengeleri sizin şekerinizin 1000’e vurmasıyla falan ilgilenmez. Bileziklerini şıngırdatarak tabağı uzatır, senin orada insulin komasından kulağın kanasa kulağına tütün basar, o tatlıyı da ağzına tıkar. “Ay yiyin siz gençsiniz ayol” der. O sırada mesela sen ölmüşsündür, bilincin falan kapanmıştır, “biraz daha koyam mı Cengizcim” der o. Koy yenge, bu saatten sonra koymuşsun koymamışsın yani…
Özellikle geleneksel yapıdaki ailelerde gençlerle yetişkinler arasında zihinsel olarak ve günlük yaşam pratiği bakımından büyük uçurumlar olur. Yetişkinler gençlere “Allah’ın ziyanlıkları” gözüyle bakar, gençler yetişkinlere “içleri çürümüş” gözüyle karşılık verir. Ancak bu geleneksel ailelerin muhakkak bir modernimsi eniştesi olur. Bunlar böyle arada bir “karışmayın gençlere siz bakayım”, “genç onlar yapacak tabi”, “gençlerin dilinden anlamıyorsunuz” falan tarzında çıkışlarda bulunurlar. Bayram seyranda denk geldikleri gençleri çok pis kitlerler muhabbetleriyle. Ayıp olmasın diye kıramazsın da…
Herhalde Türkiye’de hayatının merkezinde futbol olan milyonlarca insan bulunur. Kendini tuttuğu takım üzerinden tanımlayan, futbol konuşan, hakem tartışan, transfer haber kovalayan milyonlarca insan… İşte bunlardan biri muhakkak sizin dayınızdır, muhakkak bayramda karşılaşırsınız. O futbol muhabbeti yapılır, “Şenol Hoca yaman adam valla” cümlesi kurulur. Kaçış yok.
Herkes bir şekilde yemeğiydi, tatlısıydı, hal hatırıydı, boş muhabbetiydi gününü geçirirken göze hemen çarpar bu arkadaşlar. Salonun iddialı koltuklarının üzerinde emanet bir oturuşla ölmeyi beklerler. Telefonu kurcalar, yaşıtı olan kuzenlerle yalandan bir muhabbet dener, içeri gider, geri gelir. Bir türlü oraya ait olamaz. Ana babasından tepki görmeyeceği kadar zamanı geçirdikten sonra kaçıp giderler.
Bu arkadaşı hepimiz tanıyoruz. Tanımayan da direk kendisidir, ondan tanımazlıktan geliyordur yani. Küçük çocuklara iğrenen gözlerle bakan, akşama kadar hoflayıp poflayan, ellerini göğsünde birleştirmiş her şeyden tiksinirler. Anneleri uzaktan akrabalara “bu da bizim ortanca” diye tanıtırken yerin dibine girmek isterler utançtan. Sanki n’oluyor ama ergen işte…
Bazı insanlar vardır, henüz 12 yaşındayken falan esnaf olacağını anlarsınız. Çünkü zaten 12 yaşında dahi esnaflardır, sadece şimdilik bir vergi levhaları yoktur. Öyle bir karakterleri, hal tavırları vardır ki “bir an önce büyüse de bu esnaf olamama eziyetinden kurtulsa yavrucak” diye düşünür insan. Bu cevval kuzenler, bütün gün coşkuyla tatlı getirir, çay götürür. Gurur duya duya, direktif vere vere yaparlar işlerini. Ortamdaki büyüklerin gözüne girmek onun ekmeğidir, suyudur.
Bayramın vazgeçilmezi, yelekli takım elbiseli fakir çocukları. Belki bu “fakir” vurgusu hoşunuza gitmedi, “ne varmış fakirse” diyeceksiniz ama bence de öyle zaten, bir şey yok. Bir tespit bu sadece, yargı belirtmiyor. Amerikan tıraşlı çocuklara “zengin çocuğu” diye söylemek gibi. Bu çocuklar daima bir hüzün taşır üzerlerinde. Vücutlarına ve tavırlarına aşırı kontrast duran yelekli takım elbiseleriyle bayramdan bayrama görünürler.
7 yaş altı küçük çocuklar bayramların en yaradığı grup. Bayramlıktı, şekerdi, harçlıktı, üzerlerine yağan yoğun ilgiydi derken akılları çıkar mutluluktan. Bu arkadaşları sık sık yanına çağırıp “kaç para topladın bakalım” diye darlayan bir orta yaş aile ferdi bulunur. Çocuklar da “bir para beş para” falan gibi komik şeyler söylerler, gülünür…
Toplu mesaja gönül veren, o garip kafiyeli mesajları atmadan duramayan, SMS tedavülden kalkınca Whatsapp’tan devam eden uzaktan akrabayı hepiniz tanıyorsunuz. Bunlar ilkin Whatsapp’ı çözemeyip toplu mesaj atmak için grup açma işlerine falan girdiler, 1000 kişilik, kimsenin birbirini tanımadığı WP gruplarında bulduk kendimizi. Sonra görselli bayram mesajları çıktı, her yeri güllü dalı fotoğraflara boğdular. Neyse efem, bayramınız kutlu olsun. Bayram barışa, huzura, refaha açılan bir kapı olsun.