Çocukluğu boyunca kimseya bağımlı olmamayı öğrenen Hetty, zaten milyoner olan kocası Henry Green ile evlenirken o yıllarda daha önce kimsenin yapmadığı bir ilke imza atarak evlilik sözleşmesi talep etti. O yıllarda erkekler kadınların tüm varlığını yöneten ve yasal olarak varis konumundaydı. Ancak Henry ve Hetty’in evliliğinde durum bir hayli farklı ilerledi. Çünkü Henry 1855 yılında iflas ettiğinde evlilik sözleşmesi gereğince eşinden hiçbir şey alamadı. Hetty de borçları üstlenmediği için ikili yollarını ayırarak boşanmaya karar verdi.
Ailesinden yüklü bir mal varlığı kalmasına rağmen Hetty Green servetini katlamayı başardı. İpotek, gayrimenkul ve demiryollarına yatırımlar yapan Green, ayrıca ailede tek varis olduğu için sürekli bir mirasa konma durumu yaşıyordu. 1905 yılında ticari yatırımlarını istikrarlı bir şekilde sürdüren Hetty, o dönemdeki gazetelerde dünyanın en zengin insanları listelerinde yer aldı. Öyle ki serveti VII. Edward’dan daha fazlaydı.
Serveti ve dünyanın en zengin kadını unvanı ile erkeklerin egemen olduğu bir dönemde adından söz ettiren Hetty, medyanın ilgisini çekmeyi başardı. Erkek rahipleri zenginliği ve bu mal varlığını harcamaması nedeniyle onda Wall Street Cadısı lakabını taktı. Öldüğünde arkasında 100 milyon dolar miras bıraktı.
Zenginliğine rağmen cimri olduğunu ise Hetty’i tanıyan pek çok kişi söylüyordu. Anlatılanlara göre, çocuklarının sağlık giderlerini ödemiyordu. Evinde sıcak su kullanmıyordu, en ucuz posta pulu için saatlerce bekliyordu ve bir şişe süt için bile pazarlık yapıyordu. Ucuz otellerde yaşayan ve bir kıyafeti defalarca giydiği görülen Green, aynı zamanda yiyecek olarak yalnızca yulaf ezmesi tüketiyor ve iç çamaşırına bile para vermiyordu.