Savaşın tükettiği insanların haddi hesabı yoktu. Bu durum korkunç boyutlara ulaşınca İngiliz generali Aspinall-Oglander; "Gelibolu'daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir," demesine neden olmuştu.
Sultan V. Mehmed Reşad'ın açıklamasından sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 1314 (1896) doğumluların (yani 19 yaşındakilerin) henüz askerlik hizmetine çağrılmamışlar ile 1315 (1897) doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.
Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya'nın, tahsilleri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla yerine getirmeleri için silahlandırdılar.
15 ile 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye katılımları anısına Anadolu'da yakılan meşhur "Hey Onbeşli Onbeşli" adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır.
Tahtobalı Hüseyin ile Hediye'nin hikayesidir.
Hediye ile Hüseyin sözlüdür ama ferman çıkınca Hüseyin Çanakkale'ye gider, Hediye de yol gözler. Bir yaz geçer, bir de kış. Bir yaz daha, bir kış daha. Dört yaz, dört de kış geçer. Anası babası memlekette dirlik düzen bozuldu diye Hediye'yi başkası ile evlendirmek isterler.
Böyle güzel kızın başına bir şey gelir, taliplisi de hem zengindir, hem yalnız başınadır diye yaşlı bir adam olan Tokat eşrafından Emin bey ile evlendirirler. Hediye, bir şey diyemez, kaderine razı olur. Bir yıl sonra Emin bey'in öldüğü günde olduğu gibi.
Emin bey ölünce, her şey Hediye'ye kalır. Kalır kalmasına da, Hediye bir düşünür şöyle, baba evine gitse, zaten oraya sığmadığı için evlendirilmiştir. Hem kim çekip çevirecektir bunca malı mülkü. Ama, dedik ya devir değişmiş, memlekette dirlik düzen kalmamış, dağdaki eşkıya genç duldan haberdar olur ve bir gece konağı basarlar.
Çaldıkları ile beraber Hediye'yi de sırtlarına vurup dağa götürürler. Dağda kıza yapmadıklarını bırakmazlar. Irzına geçerler, ona buna sunarlar, çengilik ettirirler. Ola ki, diğer köylerden kaldırdıkları başka tazeler de geldikten sonra bıkarlar Hediye'den. Kızcağızı harap bitap halde şehir merkezinde cami önüne bırakırlar gece.
Belki, öldürelermiş daha iyiymiş. Çünkü, camiden çıkanlar, üstü başı yırtılmış, harap bitap haldeki Hediye'yi görür de, biri olsun el etmez. Bir de yetmezmiş gibi, "kötü yola düşmüş bu!", derler. Hediye, kayıp yavuklusuna mı, kara kaderine mi, bahtsız evliliğine mi, onca tecavüze, aşağılanmaya, kötü anılmaya mı yansın? Neye yansın?
Dayanamaz hediye...
Terk eder Tokat'ı. Bir daha da ne duyan olur, ne de gören. 1915'in üzerinden sekiz yaz, sekiz de kış geçer...
Geçer de, koskoca Tahtobalı'ya anca bir tane onbeşli döner. Bildiniz ağalar, Hüseyin'dir o. Hüseyin'in gelişine şenlik eder köy. Sofralar kurulur, davullar çalınır. Ama, Hüseyin ne şenlik ister, ne sofra. O'nun beklediği, bir ama bir, biricik yavuklusu vardır.
En sonunda Hüseyin dayanamaz, töreyi ezer, anasına sorar, "Hediye nerede?" diye.
Koca dağlar ses verir de, anası vermez. Hüseyin düşer işin peşine, ta ki o bomboş konağa gelesiye kadar. Konağın önünde sorar komşulara, "nerededir ev ahalisi?" diye. Komşular cevap verir "çiftliğe taşındılar." diye ama Hüseyin durmaz, duramaz. Yavuklusunun kokusu gelir burnuna da, heyecanla, "Hediye," der, "Hediye de çiftliğe mi gitti?".
"O taze dul mu, önce kötü yola düştüydü de, sonra buralarda da yapamadı, duramadı, gitti mendebur. " Hüseyin inanamaz. Hüseyin dayanamaz. Derler ki, Hüseyin de atına bindiği gibi Tokat'ı terk eder. Ne Hediye'yi, ne de Hüseyin'i bir daha gören olmaz.
Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom
Gidiyom gidemiyom
Sevdim terkedemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Gönlünü edemiyom
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Giderim ilinizden (elinizden)
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
sevdiğim pek gönüllü koyup da gidemiyom
“Mahşerin İrfan Ordusu: Okuldan Çanakkale’ye" adlı kitap..