Hıdır Daştan - Herkes her şeyi görüp duyuyor, herkes her şeyde etkin ve söz sahibi ancak hiç kimsenin ortadaki yanlıştan zerre kadar sorumluluğu yok! Çürüdük ama öyle böyle değil, müteahhidi sorunlu, mühendisi sorunlu, siyasetçisi, doktoru, öğretmeni, muhasebecisi sorunlu, askeri, polisi bekçisi sorunlu, çürüme öyle bir hale gelmiş ki vicdan sorunlu. Herkes kıyısından köşesinden bulaşmış bu kire pasa.
Günümüzü anlatan kısa bir hikâye anlatmak istiyorum size, kimseye yabancı gelmeyecek bilindik bir hikâye; “Yaşlı adam eşiyle evde tereyağı yapıyor kocası her gün yakınlarındaki bakkala götürüp satıyor onunla geçiniyorlardı. Bakkal da, adamın getirdiği tereyağını hiç tartmadan tezgâhına koyuyor ve satıyordu. Ancak bakkal bir gün acaba dedi, adam gittikten sonra tereyağını tartıya koydu, 900 gram olduğunu görünce çok öfkelendi ve yarın geldiğinde bunun hesabını sorar bir daha da yaşlı adamdan alışveriş yapmam dedi. Ertesi sabah yaşlı adam elinde tereyağı içeriye girdi, bakkal sert bakışlarıyla bir daha senden tereyağı almayacağım dedi.
Yaşlı adam üzülerek:
Bakkal:
Efendi senin bana verdiğin tereyağını tarttım 900 gram geldi ayıp değil mi bu yaptığın, dedi.
Yaşlı adam utanarak başını yere eğdi:
2000 yılından bu yana başta üniversite sınav soruları olmak üzere polis okulu sınav sorularından tutun tıpta uzmanlık sınav sorularına, Kamu Personeli Seçme Sınavı sorularından tutun hemen hemen her alanda sınav sorularının çalındığı mahkeme tutanaklarında mevcut.
Bu gün mühendis olan, doktor olan, öğretmen, polis, avukat, hâkim, savcı, din görevlisi olan herkes şaibelidir demek istemem ancak yaşadığımız çürümenin temelinde “ellerinde cevapları olan soruları engin bilgi ve birikimleri sayesinde cevaplayan ışık evlerinin hizmet sevdalısı (!) gençleri sayesinde” dersek te yalan söylemiş olmayız herhalde. Şimdi yaptığımız bu eleştirileri vaktiyle söyleyenlere, “buna kargalar güler, yok öyle bir şey” diyenler çıktı ancak sonuçlar ve geldiğimiz nokta ortada.
Binalar neden basit mühendislik bilgi ve becerisiyle projelendirilip statik hesapları doğru yapılmamış? Yapılsa bu kadar hasarlı sorunlu ve enkaza dönen bina olur muydu? Çimentosu, demiri eksik, kaçak dayanıksız yapılar nedeniyle ölen vatandaşlarımız için neden adalet yerini bulmaz? Arapça “iyi yüreklilik, sadakat ve dindarlık” sözcüğünün çoğulu olan Ebrar dini duyguların istismarı düşünüldüğünde ideal bir kelime. Biz bunu yakalayabiliyorsak emekli din öğretmeni Tevfik Tepebaşı’ndan kaçar mı? Demiri eksik çimentosu yok denecek kadar az kullanılmış zemin etüdü deseniz hak getire binaları ekranlarda hepimiz gördük. Yüzlerce kişinin enkazı altında kaldığı Ebrar Sitesinin müteahhidi için adalet işleyecek mi? Neden oluk oluk gelen yardımlar planlı dağıtılamadı? Neden anında müdahale edilemedi? Neden afet durumları için yeterli eğitime sahip değiliz? Neden alüvyon zemine sahip yerlerde çok katlı binalar yaparız, yerbilimcilerimiz yok mu? Doktoru, öğretmeni, mühendisi, hâkimi, savcısı sadece birer diplomadan ibaret olan ve liyakat yerine sadakati dikkate alan bir sistem yerleşik hal almışsa bu sonuçlar kaçınılmazdır. Amik ovasının verimli topraklarına bu sene arpa, buğday değil insan ekildi. Dozerlerle kazılan çukurlara ezilmiş, kolsuz, bacaksız, kefensiz insan ekildi naylonlara sarılarak ve bu insanlar baharda çiçek gibi açmayacaklar. Zamansız bitti onlar için her şey. Allah’ım yardım et diye diye öldüler. Allah’ın yardımını esirgediğinden mi öldüler? Tüm felaketlerin sebebi miydi yalvardıkları Allah? Sümme haşa. Aklı fikri beyni fazlasıyla verdiği halde bunu kullanmayanlar, okuyup öğrenmeyenler, sorgulamayanlar, sadece duyduklarına inananlar ve onları bu kıvamda tutanlara mı çevrilse artık gerçek suçluyu arayan ışıklar. Doğruya giden yolda atılan adımlar yanlış yöne götürmez insanı. Daha buğday ekip arpa biçene şahit olmadı dört buçuk milyarlık koca dünya.
Belediye meclisi kararıyla fay hattının yerinin değiştirildiği bir ülkede yaşıyoruz. İmar barışı adıyla denetimden geçirilmemiş binalar yapı ruhsatı alarak binlerce tabut eve dönüştürüldü bu ülkede. Elbette ki az evvel saydığımız sorunlar ve bu sorunları aşabilecek zekâya sahibiz ancak sınav soruları verilerek hak etmediği halde hakkını veremediği eğitimi alan niteliksizler, ellerindeki diploma ve bir de liyakatsiz atamalarla hak etmediği makamlara gelince sonuç böyle kaçınılmaz oluyor.
Tereyağının gramajının eksik olmasının müsebbibi olan “hırsız bakkal” tabii ki hesap soramaz tereyağı üreticisine. Onun gramajı eksik paketlediği şeker sayesinde düzenin çarklar bozuldu ve bu zincir böylece sürüp gitti. Pakistan’dan gelen çadırlarda “satılık değildir-not for sale” yazması eminim ki beni olduğu kadar sizleri de incitmiştir. Bizler dur demezsek sürüp gidecektir hepimiz daha fazla çürüyüp kokana dek sürüp gidecek.
Enkaz altındakilere ulaşabilmek için arama kurtarma ekiplerinin söylediği “sesimi duyan var mı?” sözü aslında enkaz üstünde olup ve duyup anlayabilenler için de misli katı ile geçerli. Bu sefer duyan olur mu bilemiyorum ama defalarca söylediğimiz gibi yeniden söylüyoruz; sırf siyaset yapmak ve iktidarda kalmak için bilimden fenden uzaklaşıp “cahil insanın ferasetine” güvenirseniz çorap söküğü gibi gelir çürüme. Duyun artık bu sesi, enkaz altındakiler donarak, ezilerek, aç, susuz bir şekilde öldü onlar duyamaz; lütfen siz duyun bu sesi.