En kısa tanımıyla, "kan şekerinin ani düşmesi" olarak tarif edebileceğimiz hipoglisemi, hemen her zaman diyabetle yani şeker hastalığıyla birlikte anılan bir sağlık sorunu. Oysa kan şekerinin düşmesi sadece diyabet hastalarının başına gelen bir durum değil. Her insan hayatının herhangi bir döneminde, günün herhangi bir saatinde bu hastalığın ataklarını yaşayabilir. Ve bu atakların pek çoğu, kişinin şeker hastası olduğuna ya da olacağına işaret etmez. Öte yandan diyabet hastaları ve ailesinde diyabet öyküsü olan kişilerde dikkatle takip edilmesi gereken bir durumdur.
Diyabet hastası olmayanlar için şekerin düşmesi, özel bir tıbbi tedavi gerektirmez. Fakat diyabet hastalarının artık bir yaşam biçimi haline getirdikleri beslenme alışkanlıkları, tüm sağlıklı insanlar için de geçerli olmalıdır. Başka bir deyişle, bir diyabetli gibi yaşamak bizi diyabet dahil başka pek çok metabolizma hastalığından korur.
Kanımızda eritrosit, lökosit, trombosit, plazma ve pıhtılaşma faktörleri gibi pek çok bileşen bir arada bulunur. Bu bileşenlerin her biri kan içinde belli bir orana sahiptir. Ancak bu oran korunduğu sürece gerçekten sağlıklı olabiliriz. Gün içinde yiyip içtiklerimizden aldığımız değerli besin ögeleri de vücudumuzda kan vasıtasıyla taşınır. Yaşamak için ihtiyacımız olan enerjiyi kanımızla organlarımıza taşınan bu besin ögelerinden elde ederiz. Kan şekeri dediğimiz glikoz ise vücudumuzun en önemli enerji kaynağıdır. Vücudun sağlıklı işleyişi için kanımızda mutlaka belli bir miktarda glikoz olmalıdır.
Glikozun bu miktarın altında ya da üstünde olması, ciddi birtakım sağlık sorunlarına yol açar. Glikozun parçalanarak vücutta iş görmesini sağlayan ise pankreas tarafından salgılanan insülin hormonudur. İnsülin gerektiği kadar salgılanmıyor ya da yeterince salgılandığı halde görevini yerine getiremiyorsa, besinlerden alınan şeker organlara taşınamaz. Kanda birikir ve fazlası idrarla dışarı atılır.
Kanda bulunması gereken glikoz miktarı bilim insanları tarafından kişinin yaşına, cinsiyetine ve açlık-tokluk zamanına göre değişmek üzere hesaplanmıştır. Sağlıklı bir insan için;
değerleri normal kabul edilir.
Hipoglisemi, kandaki şekerin normal kabul edilen değerlerden daha düşük miktarda bulunması anlamına gelir. Ama bunun da 100 mg/dl'nin ne kadar altında olduğuna, ne gibi şikayetlere sebep olduğuna ve ne sıklıkta gerçekleştiğine bakmak gerekir. Günümüz ortalama yaşam koşullarında tüm dünyada kabul gören hipoglisemi 50 mg/dl'nin altındaki kan şekeri seviyesidir. 50 mg/dl'nin altında ölçülen kan şekeri seviyesi hipoglisemi olarak adlandırılır ama bir hastalık olarak değerlendirilemez.
Vücudun temel enerji kaynağı olan şeker vücuttaki dolaşımını kanın içinde yapar. Şekerin organlara gerekli olan enerjiyi sağlayabilmesi için hücrelerin içine girmesi gerekir. Bunun için pankreas insülin hormonunu üretir. İnsülin sayesinde besinlerdeki şeker, hedef organların hücrelerine girerek enerjiye dönüşür. Yani insülin, her insan için hayati öneme sahip bir enzimdir.
Diyabet hastalarında insülin yetersizliği olduğu için kanlarındaki şeker oranı da yüksek ölçülür. Vücut eksik olan insülini enjeksiyon yoluyla dışarıdan almak zorundadır. Hipoglisemide ise kandaki şeker oranı düşüktür. Bu da ortamda gereğinden fazla insülin salgısı var ya da mevcut insülin hücreler tarafından verimli bir şekilde kullanılamıyor demektir.
Kan şekerinin düşmesi sadece diyabet hastalarında rastlanan bir durum değildir. Hangi yaşta olursa olsun her insan zaman zaman hipoglisemi atağı yaşayabilir. Bunun sebebi genellikle dengesiz beslenme olarak karşımıza çıkar. Aşırı kafein, karbonhidrat, nişasta ya da şekerli besinlerin tüketilmesi, besinlerle alınandan çok daha fazla enerji harcamayı gerektiren işler ya da egzersizler kan şekerinin aniden düşmesine sebep olabilirler.
İnsülin şekerin enerji olarak tüketilmek üzere hücrelere girmesini sağlar. Doğuştan gelen ya da sonradan edinilen metabolizma bozukluklarıyla bazı dokular insülinini görmezden gelir. İnsüline direnç gösterirler. Dokuların insüline gösterdikleri bu direnç şekerin hücre içine girmesini engeller, kanda şeker seviyesini artırır. Kandaki şeker miktarının artması pankreası alarma geçirir ve daha fazla insülin salgılamaya başlar. İnsülin miktarının artması da kişilerde daha çok şekerli, nişastalı, hamur işi gıda tüketme isteği yaratır. Kanda insülin miktarı çok fazla olduğu için kısa sürede şiddetli şeker düşüşleri yani hipoglisemi yaşanır.
Hormonlar organlarımızın düzenli çalışması ve fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için çok gerekli olan organik bileşiklerdir. Şekerin düzenlenmesinde baş rol insülin hormonunda olmasına rağmen diğer başka hormonların varlığı da insülin hormonunun salgılanması için gereklidir. Böbrek üstü bezlerinden salgılanan ve stres hormonu olarak bilinen kortizol, büyüme hormonu (GH), glukagon ve epinefrin gibi hormonların yetersizlikleri şeker düşmelerine sebep olur.
İşlenmiş yani rafine şekerler sindirim sistemimizin alışık olduğu şekerler değildir. Bunların sindirimi çok hızlı olur, hızla kana karışır ve kanda şekeri hızla yükseltirler. Bu da fazla miktarda insülin salgılanmasına sebep olur. Fazla insülin salgısı da yine aynı hızla kan şekerinin düşmesine yol açar.
Stres altındayken böbrek üstü bezlerinden salgılanan kortizol hormonu kan şekerinin yükselmesine sebep olur. Kan şekeri yükseldiğinde vücut önlem alarak insülin salgısını artırır. Fazla insülin ise kan şekerinde hızlı ve beklenmedik düşmelere sebep olur.
Nişasta ağırlıklı karbonhidrat kandaki şeker dengesinde sert ve ani dalgalanmalara sebep olur. Bunların yerine glisemik indeksi düşük karbonhidratlar ve protein ağırlıklı besin maddeleri tüketilmelidir. Şekerli besinlerin fazla tüketilmesi kanda insülin miktarını artırarak zamanla dokuların insüline duyarsızlaşmasına sebep olur.
Kısa zamanda çok kilo verdireceğini vaat eden diyetler genellikle karbonhidrat ve yağ tüketimini sınırlar hatta sıfıra indirir. Diyetler başarıya ulaşmış gibi görünse de aslında kişinin kaybettiği kas dokusudur. Sağlıklı bir diyet karbonhidratları kaldırmakla değil, sağlıklı karbonhidratları seçmekle mümkündür. Örneğin; beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmek yemek gibi.
Egzersiz yaparak harcanan enerji, besinlerle alınan enerjiden fazla olursa kan şekerinde düşme kaçınılmaz olur. İnsülin kullanan diyabet hastaları için de egzersiz zamanı enjeksiyon saatlerine göre planlanmalıdır. İnsülin yaptıktan hemen sonra, özellikle de enjeksiyon yerinin hareketini gerektiren egzersizlerden kaçınmalı.
Bu sebep diyabet hastaları için geçerlidir. İnsülin yaptıktan sonra yemek yememek, insülin yapılan yerin değiştirilmesi, ilaçların yanlış zamanda alınması bu hastalığa sebep olur. İnsülin enjeksiyonu uygulaması yapılan yerin hareketine yönelik egzersiz yapmak da şekerin düşmesine sebep olur. Örneğin, bacaktan insülin yapıp yürüyüşe çıkmak, insülinin etkisini hızlandırır.
Diyabetli hastalarda ise kan şekerinin birden bire düşmesi çok daha ciddi başka sağlık sorunlarına sebep olabilir. İnsülin enjeksiyonuyla hayatını sürdüren ya da ağızdan antidiyabetik şeker ilaçları kullanan diyabetlilerin kan şekerlerinin yükselmesi kadar, düşmesine de engel olacak bir beslenme ve yaşam biçimi oluşturmaları çok önemlidir.
Kadınlarda adet döneminde, hormonal değişikliklerin de etkisiyle bu rahatsızlık görülebilir. Bazı kadınlarda daha orta şiddette bulgulara sebep olurken, günlük hayatlarını olumsuz etkiler. Genellikle kanamanın başladığı ilk günden sonra normale döner.
Kan şekerinin 70 mg/dl 'den az ölçüldüğü durumlar hafif derece hipoglisemi olarak tanımlanır. Hastalığın bu derecesinin belirtileri; şiddetli açlık hissi, ellerde titreme, kaslarda güç kaybı, şekerli besinlere duyulan istek, baş ağrısı, terleme, dudaklarda ve dilde uyuşukluk hissi, huzursuzluk olarak sıralanabilir.
Bulanık görme, konuşma güçlüğü, mekan algısında bozulma, ellerde titreme, kol ve bacaklarda güç kaybı, düşecek gibi hissetmek, uyku hali, karın ağrısı, aşırı kaygı ve korku hali, anksiyete, öfke patlamaları, ağlama krizleri, asabiyet ve fevri davranışlar gözlenir.
Uyaranlara karşı tepkisizlik vardır. Kuvvetli uyku isteği ve uykudan uyanamamak, nöbet, havale ve sonunda bilinç kaybı gerçekleşir. Acil müdahale gerekir.
Diyabet hastalarının düzenli şeker ölçümleri yapmaları çok önemlidir. Uzun yıllar diyabetle yaşayan kişiler zamanla bazı bu hastalık belirtilerine karşı duyarsızlaşabilirler. Bu da belirtiler karşısında hızlı karar vermelerini ve tedbir almalarını geciktirebilir. Kan şekerindeki sert düşüşler, diyabet hastaları için olmayanlara göre çok daha ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilir. Kan şekerindeki sert düşüş bazen uyku sırasında da gerçekleşebilir.
Bu yüzden şeker hastalarının yatmadan önce glisemik indeksi düşük besinlerden oluşan küçük bir öğün yapmaları doğru olur. Diyabet hastaları kadar yakınlarının da hastalığın belirtileri, alınacak önlemler ve tedavisi hakkında bilgi sahibi olmaları, gerektiğinde duruma hemen müdahale edecek şekilde hazırlıklı olmaları gerekir.
Kan şekeriniz bu değerlerin altındaysa ya da yukarıda bahsedilen belirtilerden birkaçını hissediyorsanız; şekerinizi hızlıca yükseltmeniz gerekir. Bunun için gerekli olan miktar 15 gr. basit karbonhidrattır ve kabaca 3-4 tane kesme şekere karşılık gelir. Kesme şeker her evde bulunan, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir besin maddesi olduğu için tercih edilir. Eğer imkan varsa kesme şeker yerine 1 bardak meyve suyu da içilebilir.
Beklerken fazla hareket etmeyin, enerji harcamayın ve başka şeyler yemeyin. Şekerin kana karışması için yeterli olan bu sürenin sonunda şekerinizi yeniden ölçün. Bu ölçümde şeker 70 mg/dl üstünde çıkarsa ve yemek saatine 1 saatten az bir zaman varsa, yemeğinizi yiyin.
Değerleriniz 70 mg/dl'nin altındaysa ya da yemek saatine 1 saatten daha fazla zaman varsa yeniden 15 gr şeker yemelisiniz. Bu da yine büyüklüğüne göre yaklaşık 3-4 tane kesme şeker ya da 1 bardak meyve suyu olabilir.
Taze sıkılmış meyve suları posalı olduklarından kana karışmaları daha geç olacağı için, hazır kutu meyve sularını tercih etmelisiniz. Diyabet hastalarının beklenmedik hipoglisemi ataklarına karşı küçük bir kutu meyve suyunu yanlarında bulundurmaları faydalı olur.
Hipogliseminin spesifik bir tıbbi tedavisi yoktur. Tedavi, kişinin yaşam boyu yediklerine içtiklerine dikkat etmesi anlamına gelir ki her insan sağlığını korumak için buna dikkat etmelidir. Halsizlik, boşluk hissi, ellerde titreme, soğuk terleme, baş dönmesi, çarpıntı gibi belirtilerle fark edildiğinde özellikle diyabet hastalarını hemen önlem almaları gerekir. Alınacak önlem, kan şekerinin seviyesine göre olmalıdır. Kan şekerindeki küçük bir düşme durumunda, ani bir refleksle hızlı ve aşırı miktarda şekerli gıda tüketmek, geçici bir düzelme sağlar ama kısa süre sonra şeker yeniden düşer. Diyabet hastaları ani şeker düşmelerine karşı yanlarında mutlaka kesme şeker taşımalıdır.
Kan şekerinizin düştüğünü hissettiğinizde eğer imkanınız varsa kan şekerinizi ölçün ve tedbirinizi şeker değerine göre alın. Eğer ölçme imkanınız yoksa belirtileri dikkate alın ve kan şekerini yükseltmek için "15/15 kuralı" denen yöntemi uygulamaya koyun.
Diyabet hastaları kan şekerleri düştüğü zaman bu tedaviyi uygulayacak halde olamayabilirler. Bu durumda iş hasta yakınlarına düşer. Hatta diyabet söz konusu olduğunda hasta yakınlarının hayatı hastalardan çok daha zordur demek hiç de yanlış olmaz. Şekeri düşen kişi bir şey yiyecek durumda değilse, içinde 4-5 kesme şeker eritilmiş bir bardak su, reçel ya da bal yanaklarının içine, dişlerinin üzerine sürülebilir.
Kan şekerinin düşmesi tek başına bir hastalık olmamakla birlikte, sık tekrarladığında yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, kişiyi yoran, üzüntü, kaygı hatta depresyona iten bir sağlık sorunudur. Sebebi ise -kişi diyabet hastası olsun ya da olmasın- yanlış beslenme biçimidir. Kan şekerinde ani düşüşler yaşamamak için uyulması gereken beslenme kuralları, kaliteli bir yaşam sürmek isteyen herkesin de uyması gereken kurallardır.
Uzun saatler aç ve susuz kalmak kandaki normal şeker seviyesinin düşmesinin başlıca sebebidir. Ayrıca bu durum vücuttaki insülin dengesini bozar. Diyabet ise sadece belli saatlerde alınan ilaçlarla ve insülinle tedavi edilebilen bir hastalık değildir; sık sık bir şeyler yemeyi gerektiren bir yaşam biçimidir.
Şeker hastalarının kan şekeri seviyelerindeki ani ve hızlı iniş-çıkışlar, vücuda çok zarar verir. Uzun saatler aç ve susuz kaldıktan sonra iftarda birden bire ve fazla miktarda yemek, şekerin aniden yükselmesine sebep olur. Bu yüzden şeker hastaları yemeğe çok yavaş başlamalı ve azar azar, bolca çiğneyerek yemelidir. Gün içinde düzenli aralıklarla kan şekeri ölçümü yapmalı ve şeker dengesinin korunduğundan emin olmalılar.
Şeker hastaları için vücudun sıvı dengesi de çok önemlidir. Uzun süre susuz kalan vücutta mineral kaybı olur. Bu da kan şekerinin ani düşmesine yol açar.
Ani şeker düşmelerini, tatlı yemek için bir fırsat olarak görmeyin. Bu hastalığı tedavi etmek için yediğiniz glisemik indeksi yüksek şekerler, pankreasın daha fazla insülin üretmek için daha fazla çalışmasına ve yorulmasına sebep olur. İnsülinin artması ani şeker düşmelerinin daha sık yaşanmasına sebep olur. Kandaki yüksek insülin ise zamanla kilo artışını ve başka pek çok sağlık sorununu da beraberinde getirir. Kan şekeriniz sık sık düşüyorsa ve ailenizde diyabet hastası varsa, ilk yapmanız gereken bir endokrinoloji doktoruyla görüşmek olmalı.