İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi Almanyası'nın kurduğu Auschwitz toplama kampındaki mahkûmların özgür kaldığı 27 Ocak, tüm dünyada 'Holokost (Yahudi Soykırımı) Günü' olarak anılıyor. Alman Stern dergisinin, geçtiğimiz 27 Ocak'ta yayınladığı bir ankette, 18-29 yaşları arasındaki Alman gençlerin yüzde yirmisinin Auschwitz'de yaşanan trajik olaylarla ilgili bir bilgiye sahip olmadığı sonucu ortaya çıksa da, Yahudi soykırımını konu alan filmler, Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi üyelerinin önemsediği konuların başında geliyor.
Sefalet görünümlü gettolar, en kabasından nefret ve ayrımcılık, tıka basa dolu izbe vagonlar, sokak ortasında sadece zevk için öldürülen insanlar, yağmalanan evler, yakılan kitaplar; viraneye dönen şehirler, toplama kampında bir deri bir kemik türlü şiddete maruz kalan masum siviller; fırınlara, gaz odalarına doldurulan, dövülen, hakaret edilen insanlar, annelerinden koparılan çocuklar… Dönem filmlerinde görmeye alışık olduğumuz tüm bu klişelere rağmen yapımcılar, Yahudi soykırımını farklı bakış açılarıyla beyazperdeye taşıyarak Akademi üyelerini etkilemeyi başardı.
Roberto Benigni Hayat Güzeldir'de soykırımı bir çocuğun gözünden anlatırken, Istvan Szabo Mephisto'sunda bir aktörün hayat hikâyesinden aynı trajediyi filme alır. Steven Spielberg'in Schindler'in Listesi'nde ise bir işadamının, Nazilerin katliamından Yahudileri kurtarışını görkemli bir sinematografi ile izleriz.
Yönetmen Agnieszka Holland'ın Nazi işgalindeki Polonya'da kanalizasyonlara sığınarak hayatta kalma mücadelesi veren insanları anlattığı In Darkness filmi ise bu yıl 'Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nın en güçlü adayları arasında gösteriliyor.
AKADEMİ ÜYELERİNİ ETKİLEYEN YAPIMLAR
kez yeni sahipleriyle bulaşacak Oscar ödüllerine sayılı günler kala, arka fona insanlık tarihinin en dramatik olaylarının yaşandığı Holokost temasını alarak Oscar'ı kucaklayan dikkat çekici bazı filmler şöyle:
Yönetmen Stanley Kramer, 1961'de savaş suçlusu Nazi subay ve yargıçlarının yargılandığı Nürnberg Mahkemesi'ni beyazperdeye aktardı. Kramer'in yönettiği Nürnberg Duruşmaları (Judgment at Nuremberg), 1961'de 11 dalda Akademi Ödülleri'ne aday gösterildi. Biri 'En iyi Uyarlama Senaryo' olmak üzere 2 Oscar kazanan film, aynı zamanda Amerikan Film Enstitüsü tarafından tüm zamanların en iyi mahkeme filmi seçildi.
Macar yönetmen Istvan Szabo, başyapıtı olarak gösterilen 1981 yapımı Mephisto'da, Nazi diktatörlüğünü bir aktörün gözünden beyazperdeye yansıttı. Filmde, başarılı bir tiyatro sanatçısı olan Hendrik Hoefgen'in, pek çok arkadaşı ve sevdiği insan Nazi terörüne maruz kalır. Hendrik, sanatına da müdahale edilince önemli sorgulamalara girer.
Steven Spielberg'in ses getiren Schindler'in Listesi (Schindler's List), 1993 yılında 'En İyi Film' dâhil 7 dalda Oscar heykelciği aldı. Nazi soykırımında binin üzerinde Polonya Yahudisi'nin kurtarılmasında rolü olan Oskar Schindler'i merkezine alan filmde, Nazi subaylarının vahşet denebilecek eylemleri etkileyici bir görsellikle sunulur. İşçileri ile vedalaşması esnasında, işçiler Schindler'e gerekirse delil olarak sunması için her birinin imzaladığı ve onlar için bir katil olmadığını izah ettikleri bir mektup ile üzerine Talmud'dan 'Kim ki bir insanı hayatını kurtarır, o tüm Dünya'yı kurtarır' sözünün işli olduğu, bir işçinin altın dişinden dövdükleri yüzüğü verir. Akademi üyelerinin filme Oscar verdiği günlerde Bosna'da devam eden iç savaşta binlerce masum insanın katledildiği haberleri manşetlerde yer alması ise ilginç bir rastlantı olarak değerlendirildi.
İtalyan Yönetmen Roberto Benigni'nin yönetip oynadığı Hayat Güzeldir (Life is Beautiful), II. Dünya Savaşı zamanında karısı ve oğlu ile birlikte Yahudi kamplarına götürülen Yahudi bir babanın, çocuğunu korumak için yaptığı sayısız özveriyi anlatır. 1998 Cannes Film Festivali'nde Büyük Ödül'ü kazanan film, 1999'da 7 dalda Oscar'a aday gösterildi. 'En İyi Yabancı Film', 'En İyi Erkek Oyuncu' ve 'En İyi Müzik' dallarında bu ödülü kazandı.
Roman Polanski'nin yönettiği Piyanist (The Pianist), 2002'de 'En iyi Uyarlama Senaryo' dâhil toplam 3 dalda Oscar aldı. Filmde Polonyalı başarılı bir piyanist olan Wladyslaw Szpilman'ın hayatı, II. Dünya Savaşı'nda Almanların Polonya'yı işgal etmesiyle kâbusa döner. Piyanist'te, türün örneklerinde sık işlenen Yahudilere yönelik şiddet dozu yüksek kötü muamelelere etkileyici bir biçimde yer verilir.
Avusturyalı sinemacı Stefan Ruzowitzky'in yönettiği Kalpazanlar (The Counterfeiters) ise Nazilerin savaşın tek galibi olabilmek için sahte para basarak diğer ülke ekonomilerini çökertmeye çalıştığı konusunu toplama kampındaki Yahudi tutuklular üzerinden anlatır. Film 2007 yılında 'Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü'ne layık görüldü.
Diğer yandan, doğrudan Holokost'u ele almasa da ezilen veya dışlanan Yahudi temasını işleyen filmler de saygın sinema organizasyonlarından ödülle döndü. Yahudi bir aristokratken, İmparator Tiberius döneminde, Romalı arkadaşı Messala'nın ihaneti ile köleleştirilen Judah Ben-Hur'un hikâyesini anlatan 1959 yapımı 'Ben-Hur' filmi, 11 dalda Oscar alarak, uzun yıllar kırılamayacak bir rekora imza attı.
John Schlesinger'in yönettiği 1976 yapımı 4 Altın Küre ödüllü Vahşi Koşu (Marathon Man), 'savaş sonrasında aranan Nazi subayları ne yapıyor?' sorusuna bir cevap niteliği taşır. Hugh Hudson'ın 1981 yılında sürpriz şekilde Oscar'a uzanan Ateş Arabaları (Chariots of Fire) filmi, her ne kadar soykırım klişelerinden uzak bir yapım olsa da toplumun Yahudilere önyargılı bakışını merkezine alan mesajını etkileyici hikâye üzerinden vermeyi başardı. Film 'En İyi Film' dâhil 4 dalda Oscar aldı.
NEDİM HAZAR: OSCAR'I HAK EDİYORLAR
Sinema eleştirmenleri, Holokost'un işlendiği filmlerin özgün bir anlatım ve duyarlılıkla beyazperdeye yansıdığı görüşünde. Yazar Nedim Hazar, Yahudi soykırımını öyküleyen filmlerin kalifiye olup, Oscar'ı hak ettiğini vurguluyor. Hazar, "Hollywood, sıklıkla mutlaka 1 tane Oscar alabilecek seviyede Holokost konulu film çekiyor. Bunun sebebi Hitler'dir. Hitler, Avrupa'da Yahudi sanatçı bırakmamıştı, onlar da hayat kaygısıyla ABD'ye kaçıp Hollywood'da kümelendi. Dolayısıyla Hollyowood, Holokost'u unutturmaz; ona pozitif ayrımcılık yapar." diyor.
Hollywood'un Yahudi soykırımına karşı olanları da affetmediğini belirten Hazar, bu görüşünü ünlü aktörler Mel Gibson ve Lars Won Trier'in başına gelen olaylarla örneklendiriyor. Hazar, "Mel Gibson, Hazreti İsa'nın Çilesi adlı filminin ardından adeta aforoz edildi. Yine Melankoli adlı filmi ile Oscar'a aday olan Lars Won Trier, 'Hitler'i anlayabiliyorum' dediği için belli çevrelerin hışmından kurtulamadı. Sonuç olarak Holokost, ciddi bir baskı unsurudur. Ona karşı ciddi pozitif ayrım yapılır, tabii aleyhindeki filmlere imkân verilmez. Bu 2.Dünya Savaşı ile ilgili olduğu gibi, bugünü de kapsar. Bakın Ortadoğu'da o kadar acı, zulüm vardır, hiç filmi çekilemez." ifadelerini kullanıyor.
Hollywood'un endüstriyel anlamda Yahudi sermayesi olduğunun altını çizen Nedim Hazar, bu sebeple Holokost'a karşı hassas davrandığını vurgularken, "Ama bunu dünyayı bıktırmadan yapar. Her sene ödül veriyorsunuz diye suçlamaya mahal vermez." yorumunu yapıyor.
TAŞÇIYAN: PRODÜKSİYON VE SİNEMATOGRAFİK BAKIMDAN OLAĞANÜSTÜ NİTELİKLERE SAHİP
Sinema Eleştirmeni Alin Taşçıyan ise Holokost temalı filmlerin hemen tamamının özgün bir üslupla ele alındığını ayrıca kalifiye yapımlar olduğunu belirtiyor. Bu konuda başarılı filmlere atıfta bulunan Taşçıyan, şunları kaydediyor: "Ne kadar acıdır ki sinema tarihinin birçok başyapıtı insanoğlunun acımasızlığının kanıtlarından biri olan Holokost hakkındadır. Bugüne dek beyazperdede vicdanımız sızlayarak izlediğimiz, Holokost temasına dair filmlerin neredeyse hepsi prodüksiyon değerleri ve sinematografik yaratıcılıkları bakımından olağanüstü niteliklere sahiptir. Zaten büyük ustaların imzalarını taşırlar. Istvan Szabo'dan Steven Spielberg'e, Francesco Rosi'den Roman Polanski'ye, Andrzej Wajda'dan Radu Mihaileanu'ya, Vittorio de Sica'dan Alan J. Pakula'ya hepsi farklı biçemlere sahip, farklı ülkelerden gelen pek çok yönetmen Holokost'u kendi açılarından anlatmayı ya da Primo Levi ve Imre Kertesz gibi büyük yazarların kişisel deneyimlerini aktardıkları kitapları uyarlamayı tercih etti. Bu kadar hassas bir konuya duyarlılık bir bireyin insanlık derecesini turnusol kâğıdı gibi ele verir. Onun için her biri aynı zamanda vicdanlı kişiler olan sinemacılar bu temaya değinmeyi özellikle ve tutkuyla tercih ettiler, hemen her filmleri gibi onları da mükemmelleştirmek çaba harcadılar. Holokost filmlerinin etkisi ve başarısı dayandıkları gerçeklikten çok filmlerin yüksek kalitelerinden kaynaklanır. Bu yıl da Polonyalı usta yönetmen Agnieszka Holland'ın imzasını taşıyan In Darkness (Karanlıkta) adlı filmin Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı'nı kazanması sürpriz olmayacaktır. film, lağım kanallarında saklanarak sağ kalma mücadelesi sırasında bile aşk, arzu ve kıskançlık duyguları körelmeyen bir grup Yahudi'nin hayata bağlılığını çok çarpıcı bir dille anlatıyor."
'Akademi Ödülleri' olarak bilinen adıyla Oscar, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) tarafından 1929'da Los Angeles'da verilmeye başlandı. Törenler yılda bir kez ve çoğunlukla şubat ayında yapılıyor.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz