Hüseyin Baybaşin, avukatı aracılığıyla yaptığı basın açıklamasında, dava dosyasının herkese açık olduğunu, Türkiye'deki yetkili kurumları göreve çağırdığını belirterek, davanın Süleyman Demirel'in koordinesinde, Almanya'nın desteği ve Hollanda'nın kirli devlet görevlilerinin hizmetiyle oluşturulup sürdürüldüğünü iddia etti.
2002 yılı Temmuz ayında uyuşturucu kaçakçılığı iddiasıyla suçlu bulunarak Hollanda'da ömür boyu hapse mahkum edilen Hüseyin Baybaşin, avukatı aracılığıyla yerel bir TV kanalında basın açıklaması yaptı. Avukat Rojda Okay tarafından okunan açıklamada müvekkilinin 24 aralık 1995 yılında Belçika'dan Hollanda'ya girişte Hollanda görevlilerince Türkiye'ye iade edilmek üzere tutuklandığını söyledi. Müvekkilinin 1 yıl sonra 24 Aralık 1996 yılında Hollanda'da göz hapsinde tutulmak koşuluyla serbest bırakıldığını aktaran avukat Okay, Baybaşin'in, 27 mart 1998 yılında Türkiye, Hollanda ve Almanya'nın güvenlik ve teknik görevlilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve Hollanda'nın İstanbul konsolosluğunda hazırlamış oldukları suç ve suç delillerinden oluşan dosyanın içeriğindeki hayali suç ve delilleri gerekçe gösterilerek yeniden tutuklandığını ifade etti. Okay, Türkiye adli tıp kurumunca iki ayrı rapor ile Hüseyin Baybaşin'in İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde iki ayrı kez işkenceye maruz kaldığının görüldüğünü ileri sürerek, "Dosyanın içeriğinde bulunan uzman raporları Hüseyin Baybaşin'in Türkiye'nin o dönemki Başbakanı Tansu Çilleri'n kamuoyuna açıkladığı ölüm listesinde adı olan şahıslardan birisi olduğunu görüyoruz. Türkiye makamlarının Hollanda Adalet Bakanı'nın isteği üzerine mahkememize göndermiş oldukları ekstra garanti kararı da güvenilir değildir diyerek Türkiye'ye iade edilmeyeceği kararlaştırılmıştır. Altı buçuk yıl ağır tecrit iki yılda hafif tecrit koşullarında tutulan Baybaşin ağır tecrit koşullarındayken dört buçuk yıl sonra göstermelik bir mahkemede ve göstermelik bir yargı tarafından cezalandırılıp, tecrit yıllarında ağır fiziksel ve zihinsel işkencelere maruz kaldı" diye konuştu. Baybaşin'in şimdiye kadar 17 hapishane değiştirdiğini dile getiren avukat Okay, Baybaşin tarafından yazılan açıklamayı okumaya devam etti:
"Kürtçe dilden başka bir dil bilmeyen annem yasaklandı. 12 yıl çocuklarım ile görüşemedim. Her göstermelik mahkemeden önce sistemli olarak fiziksel ve zihinsel işkenceye maruz kalırdım. Dava dosyalarında suçlamalar var mağdur yok yasa dışı bir madde yok bir gram uyuşturucu yok suçlayan yok suç dahi yok rehin tutuluyor olmamın kamufle edildiği suçlamalar var. 2011 yılında avukatım olan Adele Van Der Plas hanımefendi ile çalışmaya başladım o tarihten itibaren aleyhimdeki suçlamaların doğru şeklini gönderip savunmamı hazırlayabildim. Halen maruz kaldığım baskılar sürüyor eskisi gibi olmasa da fiziksel ve zihinsel işkenceler sürmektedir. Maruz kalmış olduğum işkenceler ve temel insani haklarımın ihlal edildiği ile ilgili Hollanda'nın yetkili makamlarına şikayet müracaatlarımız, suçlular aleyhine açmış olduğumuz idari ve ceza davalarının hepsi doğruların ört pas edilmesi şeklinde kararlarla yasal sürecin önünü kesiyorlar."
1991-92 yılında Türkiye'yi yönetenlerin aslında Türkiye devletini ve halkını sömürdüklerini gördüğünü aktaran Okay, "Süleyman Demirel ve yandaşları bir taraftan devletin tüm olanaklarını kendi çıkarları için kullanmaya devam etmek - edebilmek ve kendi suçlarını örtbas edebilmek amacıyla kendilerine muhalif olan çevreler aleyhinde suç ve suç delili oluştururlardı. O dönemde tanık olduğum suçları Türkiye'nin tüm yetkili makamlarına izah ettim. O dönemde hiçbir kurum Demirel ve yandaşlarına müdahale etmeyince bende bildiklerimi kısmen de olsa medya aracılığıyla kamuoyuna sundum. Bunun sonucu olarak halen Hollanda'da rehin tutuluyorum. Şimdi Türkiye'de olumlu yönde ekonomik gelişmeler var. İnsan hakları alanında iyi yönde düzenlemeler ve uygulamalar var. Ancak Türkiye'de terörü icat edip yöneten, halkı siyasi kamplara ayırıp birbiriyle çatıştıran, hayali ihracat, hortumculuk, ihale yolsuzluğu gibi kanunsuzlukla devleti soyan Demirel ve yandaşları olduğunu hepimiz biliyoruz. Faili meçhul diye bilinen tüm cinayetlerin emrini veren yine Demirel ve yandaşlarıdır. Türkiye'de 1 mayıs 1977 olayları gibi toplumsal katliamları koordine ederek kaos ortamı oluşturup sonra da mağdur rolüne girip orduyu sokaklara sürüp, ülkeyi, halkı perişan hale getirip kurtarıcı rolüne giren bay Demirel, kendisine muhalif gördüklerinden öldürülmemin emrini veren kişidir. Beni öldüremeyince Türkiye'deki tüm mal varlıklarımı kanunsuzluklarla kendi yandaşlarına sunmayı başardılar. Hazro'daki mermer ocaklarımı terörize ederek kendi yandaşlarının eline verdiler. Lice-Hani yol ayrımındaki fabrikamı çalıştırmadılar. İstanbul'daki iş yerlerimi terörize ettiler. Sonra da Avrupa'daki yandaşlarının yardımıyla Avrupa ve Türkiye' de kalmış olan mal varlığımı gasp ettiler. bunu yapmak için de Emin Aslan, Ferruh Tankuş ve Hollanda Adalet Bakanı Jorris Demmink gibi kirli şahsiyetleri kullandılar" ifadelerini kullandı.
Dava dosyasının herkese açık olduğunu ifade eden avukat Okay, "Bu davanın adilce soruşturulması ve arkasındaki kirli ilişkilerin anlaşılmasıyla suçluların cezalandırılmasıyla adaletin tecelli edildiğinin görülmesinin sağlanması için Türkiye'deki yetkili kurumları ve görevlileri göreve davet ediyorum. Ben ve avukatlarım, bu davanın Süleyman Demirel'in koordinesiyle Almanya'nın hukuksuz desteğiyle, Hollanda'nın kirli devlet görevlilerinin hizmetiyle oluşturulup sürdürüldüğünü belgeleriyle ve dava sürecinde görev yapmış olan Hollanda, Türkiye ve İngiltere devlet görevlilerinin tanıklığıyla kanıtlamaya hazırız" şeklinde konuştu.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz