Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Huzura Doğru Giden En Güzel Yol: Tibet

İhtişamlı binaların içinde mütevazi hayatlarıyla, huzuru arayanların yaşadığı bir diyar Tibet. Dünyanın çatısı olarak bilinen Tibet'te, kışlar çok soğuk geçebilir ama huzur dolu insanların gülüşleri içinizi ısıtmaya yeter.

Huzura Doğru Giden En Güzel Yol: Tibet

Gözümü açtığımda dışarısı hala karanlıktı, Chengdu-Lhasa treninin 14. vagonunun 14. kabininde sadece biz vardık, diğer 2 yolcu önceki gün trenden inmişlerdi. Aşağı inip saate baktım, 08:30'u gösteriyordu.

Yükseklik ve Tibet'te Çin'in geneliyle aynı saat diliminin kullanılması, karanlık sabahların sebebiydi. Lhasa'ya giden trenler, diğer Çin trenlerinden farklıydı. Vagonlarda yükseklik göstergelerinin yanı sıra oksijen kaynakları da vardı.

Dünyanın en yüksek tren hattının mecburi özellikleri...Kabinden kafamı uzatıp boş koridora baktım, yükseklik 4.945 metreyi gösteriyordu.

Camdan dışarıyı izliyorduk merakla, küçük köylerin arasından geçiyorduk, pek çok insan dışarıdaydı ve yollarda yere yatarak yürüyen insanlar vardı. Sonunda 43,5 saat ve 3.360 kilometrelik yolculuğun ardından Lhasa'ya vardık.

Lhasa'nın kutsal zamanı

Nepal sınırına kadar bize eşlik edecek rehberimiz tarafından karşılandık ve rehberimiz bizi otele götürdü. Kalmayı planladığımız odanın kapısını açtığımızda, karanlıklar içinde yatağında uzanan beyaz sakallı bir amca "Geceleri çok soğuk oluyor, fazladan battaniye isteyin" dedi.

Beyaz sakallı dedeler rüyalarda olmuyor muydu? Kendimize kalacak başka bir yer bulmaya karar verdik, yakınlarda bulduğumuz hostel biraz soğuk görünüyordu ama daha kötülerini de görmüştük.

Eşyalarımızı bırakıp kendimizi sokaklara attık. Sokaklar tıklım tıklımdı. Yerel kıyafetleri içinde pek çok Tibetli etraftaydı. Şaşkın şaşkın etrafa bakıyorduk, adımlarımız bizi Lhasa'nın en kutsal yerlerinden biri olan Jokhang Tapınağı'nın önündeki meydana getirdi.

Tapınağın önü insan kaynıyordu; saçlarındaki uzun örgüleri birbirine bağlamış kadınlar, renkli başlıklarıyla erkekler, keşişler ve ellerinde uzun namlulu silahlarıyla Çinli askerler.

Tibetliler'in kimi, tapınağın önünde Tibet Budizmi'ne özel şekilde yere yatarak dua ediyor, kimileri ise tapınağın etrafını tavaf ediyordu. Etrafta bizden başka yabancı yoktu, Lhasa'ya gelinebilecek en soğuk zamanda gelmiştik. Ama bu mevsim Tibetliler için çok özeldi, çünkü kutsal şehir Lhasa'da hac zamanıydı...

Meydanlarda huzur arayışları

Pek çoğu köylerinden dua ederek, yani kısa aralıklarla yere yatıp uzandıktan sonra yürümeye devam ederek buraya, günler hatta haftalar sonunda ulaşmışlardı.

Gördüğümüz manzara sonrasında ikimiz de hemfikirdik, Lhasa, dünyada din kavramının en kuvvetli yaşandığı şehirlerden biriydi.

Dalai Lama'nın yazlık evi

Ertesi sabah rehberimiz eşliğinde dolaşmaya başladık. İlk günün sabahında Tibet'in dini ve siyasi liderleri Dalai Lama'nın yazlık sarayı olarak bilinen Norblingka'yı gezdik.

14. ve son Dalai Lama, 1959'da Çin işgali sonrası Hindistan'a gitmeye zorlandıktan sonra bu bölge müze statüsüne geçmiş ve şimdilerde içinde bir hayvanat bahçesi bile var!

Öğle yemeğinde sohbet etme imkanı bulduğumuz rehberimiz de 1959 sonrası ve şimdilerde yaşanan zorluklardan bahsetti. Tibetlilerin Çin pasaportu almasının uzun yıllar sürebildiğini, hatta önemli yerlerde önemli tanıdıkları olmazsa imkansız hale gelebildiğini anlattı.

Jokhang Tapınağı'ndan huzura çağrı

Öğle yemeği sonrası sırada Jokhang Manastırı vardı. Önceki gün bizi fazlasıyla etkileyen manastırın içine girme vakti gelmişti. Dışarda yere yatarak dua eden ya da manastırı tavaf eden kalabalığın arasından geçerek içeriye girdik.

İçerideki Buda heykellerini görmek ve dua etmek isteyen insanlar uzun bir kalabalık oluşturmuştu. Bir yandan ellerindeki dua çarklarını çeviriyorlar bir yandan da meraklı bakışlarla bizi izliyorlardı.

İçeride ise bambaşka bir manzara bizi bekliyordu. Karanlık içinde onlarca Buda heykeli vardı ve insanlar bu heykellerin bulunduğu platformlara başlarını sürerek dua ediyor ya da etraftaki mumları ellerindeki yağ şişeleriyle besliyorlardı. Ağızlarından dua eksik olmayan kimileri ise gözyaşlarını tutamıyordu.

Dikkatimizi çeken en önemli nokta özellikle insanların son derece yoksul olmasıydı. Çocukların bazılarının uzun zamandır banyo yapmadıkları saçlarındaki kirlerden belliydi. İmkanlarının kısıtlı olduğu çok açıktı. Jokhang Manastırı'ndan çıktıktan sonra ekipten ayrılıp Lhasa sokaklarına daldık.

Gördüğümüz her insan karesi bizi daha fazla şaşırtıyordu ama Tibet Budizmi'nin en yoğun yaşandığı bu şehirde, bir camii ve pek çok Müslüman bulmayı aklımızın ucundan bile geçirmiyorduk. Camiiden çıkan beyaz takkeli Müslümanlar'la ellerinde dua çarklarıyla Jokhang manastırından dönen Budistler, Lhasa'nın arka sokaklarında birbirlerine karışıyorlardı.

Potala Sarayı'na bir merhaba demek lazım

Soğuğun etkisiyle huzursuz geçen gecenin ardından yeni sabaha Tibet'in en bilinen yeri Potala Sarayı'na giderek başladık. Saraya uzun merdivenler çıkılarak ulaşılabiliyordu ve biz hala yüksekliğe alışamadığımızdan adımlarımızı son derece yavaş attık ve nefes nefese kalmaktan kurtulamadık.

Lhasa'daki üçüncü günümüzde nefes almakta hala zorlanıyorduk ve bu yüzden mümkün olduğunca ağır hareket ediyorduk. Peki ama neden trende 5 bin metre yükseklikte bile nefes almakta sorun yaşamamıştık? Bu sorunun cevabını da Fran verdi; belli bir yükseklikten sonra vagonlardaki oksijen kaynaklarından içeriye oksijen verilmişti ve biz bunu farketmemiştik bile. Duruma alışık olan Tibetliler, yanımızdan seri bir şekilde çıkarken biz merdivenleri son derece yavaş çıksak da çok zor nefes alabiliyorduk.

Potala Sarayı 7. yüzyılda inşa edilmiş ve 14. Dalai Lama Tibet'ten ayrılana kadar Dalai Lamalar'a ev sahipliği yapmış, Tibet'in dini ve siyasi geleceğine burada karar verilmiş. İhtişamıyla son derece göz alıcı olsa da şimdilerde müze statüsünde ve sadece belli kısımlarının gezilmesine izin veriliyor. Tibetliler akın akın buraya geliyorlar, kutsal liderleri artık burada olmasa da bu saray onlar için hala çok önemli.

Sera Manastırı'na uğramadan Tibet'le yollarınızı ayırmayın

"Nehirlerin üzerinden, ağaçların arasından gideriz Gyantse şehrine"

Öğle yemeği sonrası Lhasa'nın bir diğer önemli manastırı Sera Manastırı'na gittik. Etrafta burnunda siyah iz bulunan onlarca çocuğu görebileceğiniz bir yer burası. Özellikle huysuz çocukların buraya getirilerek dua edildiği ve yakılan ateşin külünden burunlarına küçük bir iz bırakıldığı çok eski bir manastır. Yine uzun kuyruklarla dolu... Meraklı ve siyah burunlu çocuklar yine peşimizde. Manastırı gezerken bir de ilginç bir ayine tanık olduk. Manastırın bir bahçesinde toplanan onlarca keşişin, birbirlerine yüksek sesle sorular sorduğu ve ellerini birbirine vurarak gerçek bilgeliği aradığı bir ayin.

Lhasa'daki son gecemizi yine Jokhang Manastırı ve etrafında, yani Barkhor'da geçirdik. Günlerdir rehberimizden Budizm hakkında bilgi alıyorduk ama bizim asıl ilgimizi çeken insanlardı ve Lhasa'da en büyük keyif insanları izlemekti.

Lhasa'da geçirdiğimiz 3 günün ardından yola koyulma vakti gelmişti ve rotamızda Gyantse şehri vardı. Tibet ve Nepal'i birbirine bağlayan Dostluk Karayolu üzerinden önce 4.700 metre yükseklikteki Kambala geçitine ulaştık. Tibet'in en büyük gölü olan Yamdrok Tso Gölü'nü de bu sırada gördük. Ardından da 5.500 metre yükseklikteki Kharola Buzulu'nu geride bırakıp Gyantse'ye ulaştık.

Palchor Chode Manastırı'nı da görmeden olmaz

Nispeten küçük bir kasaba olan Gyantse'nin en önemli özelliği Palchor Chode Manastırı'na ev sahipliği yapması. Biz de günü bu manastırı gezdikten sonra Gyantse sokaklarında dolaşarak geçirdik. Akşam yemeğini ise yine bir Müslüman lokantası bularak hallettik. Tibet'te bu kadar Müslümanın yaşadığını hiç tahmin etmemiştik bile

Dünya'nın çatısından inmeden önce Old Tingri'de son gece

Geceyi geçirmek üzere Old Tingri kasabasına gittik. Kasabanın tek kalınacak yeri birkaç barakadan oluşuyordu ve içerde herhangi bir ısıtma yoktu. Mecburen yine kat kat giyindik ve uyumaya çalıştık.

Tibet, son gecemizde bize yine soğukla veda etmeye kararlıydı anlaşılan. Gözümüzü yine karanlığa açtık ve sabah erkenden yola koyulduk. Artık sınıra gitme vaktiydi.

Kar ve buz kaplı yollardan önce Nyalam kasabasına ulaştık. Daha sonra dağlardan aşağıya kanyonun derinliklerine inmeye koyulduk. Dünyanın çatısından aşağı inme vakti gelmişti.

Başka Türlü Bir Şey'e ait daha fazla içerik için sizi şöyle alalım.

En Çok Aranan Haberler