HABER

İbrahim Kalın'dan Katar krizi yorumu: Oyuna gelinmemeli

İçerik devam ediyor
İçerik devam ediyor

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı muhabirleri ile sahurda bir araya gelerek gündemdeki konuları değerlendirdi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Katar krizine ilişkin, "Birileri Türk-Arap husumeti istiyor, oyuna gelinmemeli" diye konuştu.

Gazetecilerle sahurda bir araya gelen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Katar’a Kuveyt üzerinden bir somut taleplerin yer alacağı liste ulaştırılacağını söyledi.

Katar meselesinin sıcaklığını muhafaza ettiğini belirten Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz el Suud ve yeni Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüştüğünü hatırlattı. “Hem Sayın Cumhurbaşkanımız, hem de Kral Selman, Türk-Suud ilişkilerinin bundan sonra güçlenerek devam edeceğinin altını çizdi” diyen Kalın, Körfez’in en büyük ve en güçlü ülkesi, İslam dünyasının ise en büyük ülkelerinden birisi olarak Suudi Arabistan’ın Katar’la yaşanan gerilimin düşürülmesi ve krize barışçıl bir çözüm bulunması noktasında oynayacağı önemli bir rol olduğunu söyledi. Kalın, söz konusu görüşmede bunun da altının çizildiğini vurguladı.

"DELİLLER NEDİR? SOMUT VERİLER NEDİR?"

Kalın, Türkiye’nin Katar konusunda yapıcı bir tutum içerisinde olduğunu, Türkiye’ye düşen görevler söz konusu olduğunda gerekli adımların atılacağını ifade ettiklerini söyledi. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada özellikle teröre destek suçlamasının delilerle temellendirilmesi gerektiğinin altının çizildiğini kaydeden Kalın, Türkiye’nin de baştan beri hep bu noktanın üzerinde durduğunu söyledi. Kalın, “Yani teröre destek iddiası çok ciddi bir iddiadır. Bunun mutlaka temellendirilmesi gerekir. Katar da haklı olarak, böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalan herhangi bir ülkenin yapacağı gibi, ‘Deliller nedir? Somut veriler nedir? Bunları bizimle paylaşın’ dedi” diye konuştu.

‘BU SÜREÇTE KUVEYT EMİRİ’NİN YAPICI BİR ROLÜ OLDU’

Katar krizinin çözümü konusundaki çalışmaların devam ettiğini ifade eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi Katar tarafına Kuveyt üzerinden bir liste ulaştırılacak. Burada somut talepler ve Katar’ın yapması gereken olacak. Ağırlıklı olarak Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır olmak üzere dört ülkenin taleplerini ileteceklerini ifade ettiler. Muhtemelen önümüzdeki birkaç gün içerisinde bu talep listesi Katar tarafına iletilecek. Tabii biz de takip edeceğiz. Somut olarak taleplerin ne olduğunu biz de takip edeceğiz, değerlendireceğiz. “

Bu süreçte Kuveyt Emiri Şeyh Sabah’ın çok yapıcı bir rolü olduğunu vurgulayan Kalın, kendisinin arabuluculuk misyonuyla hareket ettiğini, Körfez ülkeleri arasında çok saygın bir yere sahip olduğunu söyledi. “Biz de bu süreci, bu girişimi destekliyoruz” diyen Kalın, Katar, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin Türkiye için önemli komşular, önemli müttefikler olduğunu belirtti. Kalın, “Biz hiçbir Körfez ülkesiyle herhangi bir gerilim içerisinde olmak istemeyiz. Onların birbirleriyle bir gerilim içerisinde bulunmasını da arzu etmeyiz. Bizim baştan beri bu krizle ilgili yaklaşımımız hep bu oldu” dedi.

"KATARLILARIN BİR TALEBİ VAR"

Erdoğan’ın ilk günden itibaren yoğun telefon diplomasisi yaptığını hatırlatan Kalın, tüm bu görüşmelerde herkesin üzerinde mutabık kaldığı konunun da bu meselenin, bu krizin müzakere yoluyla çözülmesi olduğunu söyledi.

“Karşılıklı güven ve saygı esasına dayalı olarak gerilimin azaltılması noktasında ise Katarlıların bir talebi var” diyen Kalın, şöyle konuştu: “Onlara uygulanan blokajın haklı olmadığı, gayrı insani olduğu, uluslararası normlara aykırı olduğu, ayrıca Ramazan ayının manevi havasını, ruhunu da düşündüğünüz zaman bunun Müslüman ülkeler arasında olması gereken kardeşlik, dostluk hukukuna da aykırı olduğunu ifade ettiler. Bizim de Katar’a özellikle gıda ağırlıklı insani yardım gönderilmesi noktasında bakış açımız bu oldu. Orada sıradan vatandaşlar bu blokajdan etkilenmesin diye gıda sevkiyatı başladı, şu anda da devam ediyor. İnsani gerekçelerle yaptığımız bu yardımlar bundan sonra da ihtiyaç olması hâlinde devam edecek. Bizim değerlendirmemiz, Katar’a karşı uygulanan bu yaptırımların aşırı olduğu ve sıradan vatandaşların hayatını etkileyecek noktaya gelmesinin de üzüntü verici olduğu şeklinde. Şu anda tabii Suudi Arabistan’ın özellikle Hadimul Haremeyn Şerifeyn Selman bin Abdülaziz'in oynayacağı rol önem arz ediyor. Katarlıların ise ‘Blokaj kaldırılsın, biz ondan sonra oturup konuşalım’ gibi bir yaklaşımı var. ‘Bu endişe ve talepler neyse masada konuşalım’ diyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız bu çerçevede hem Muhammed bin Selman’la hem Selman bin Abdülaziz ile bu konuları paylaştılar.”

TÜRKİYE'NİN KATAR'DA KURDUĞU ÜS

Kalın, Türkiye’nin Katar’da üs kurmasına ilişkin sorular üzerine de “Bu üssün amacı herhangi bir üçüncü ülkeye karşı tehdit veya risk oluşturmak değil. Biz Körfez bölgesinin tamamının güvenliği için bunu yapıyoruz” dedi.

‘Türk üssünün bölgede ne işi var?’ diyenlere de yanıt veren Kalın, “Başka ülkelerin Katar başta olmak üzere birçok Körfez ülkesinde çok ciddi üsleri var. Yani Amerika’nın orada ciddi bir üssü, 9000 küsur askeri var. BAE’de, Kuveyt’te var. Teknik olarak Suudi Arabistan’da yok ama o civarda bir askeri mevcudiyet söz konusu. İngiltere’nin, Fransa’nın var. Dolayısıyla bu ilk defa olan bir şey değil. Başka ülkelerin yaptığı şeyler, Türkiye yapınca niye böyle büyük bir mesele oluyor? Bazıları için bir hazımsızlık meselesi” diye konuştu.

‘ASTANA VE CENEVRE SÜREÇLERİ BİRBİRİNİ TAMAMLAYICI NİTELİKTE’

Kalın, Suriye ile ilgili gelişmeleri değerlendirirken de hem Astana hem de Cenevre süreçlerinin devam ettiğini hatırlattı. Temmuz başında Astana toplantısının yapılacağını kaydeden Kalın, daha sonra da Cenevre toplantılarının gerçekleşeceğini söyledi.

“Biz baştan beri bunların birbirine alternatif olmadığını, birbirini tamamlayıcı nitelikte olduğunu söyledik” diyen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabii Astana sürecinin başında bazı ülkeler nezdinde bazı tereddütler vardı. Sürecin yürüyüp yürümeyeceği, Cenevre’ye alternatif olup olamayacağı konuşuluyordu. Ama geldiğimiz noktada yaklaşık 6-7 aylık süre içerisinde sürecin bazı somut neticelerini gördük. Mesela aralık ayı sonunda hayata geçirilen ateşkesle ihlallere rağmen çatışmaları nispeten asgariye indirdi.

"MÜZAKERELER DEVAM EDİYOR, UMUTLUYUZ"

Şu anda da bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın 3 Mayıs’ta Soçi’ye yaptığı ziyarette kararlaştırılan bir çatışmasızlık bölgeleri oluşturulması ve bunun mekanizmalarının kurulması kararı var. Bununla ilgili teknik çalışmalar devam ediyor. Bildiğiniz gibi dört ana çatışmasızlık bölgesi belirlendi. Buralara kim, nasıl konuşlanacak? Oradaki asayişi nasıl sağlayacak? Süreci kim, nasıl izleyecek? Bununla ilgili Türk, Rus ve İranlı yetkililer arasındaki müzakereler yoğun bir şekilde devam ediyor. Biz umutluyuz. Yani bu iki sürecin bir arada yürümesi, en azından çatışmaların durdurulması, insani yardımların ulaştırılması ve siyasi sürecin hızlandırılması noktasında önemli katkılar sağlayacaktır.”

"PUTİN’İN SURİYE ÖZEL TEMSİLCİSİ'YLE DETAYLI ŞEKİLDE KONUŞTUK"

Kalın, sorular üzerine planlanan çatışmasızlık bölgeleriyle ilgili çalışmalar hakkında bilgiler de verdi. Çatışmasızlık bölgeleriyle ilgili Türkiye, Rusya ve İran arasında bir mekanizma kurulduğunu ifade eden Kalın, bir çalışma grubu olduğunu söyledi. Geçen hafta Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye özel temsilcisi Lavrentiyev’in Türkiye’de olduğunu açıklayan Kalın, şöyle konuştu:

“Biz de onunla oturduk detaylı bir şekilde konuştuk. Şimdi teknik heyetler bu çatışmasızlık bölgelerinin lojistiğini tartışıyorlar. Tampon bölge tabiri teknik olarak doğru olmaz. Ama rejim güçleri ile muhalif güçlerin arasında konuşlandırılacak güçlerin kimlerden oluşacağı, sayısının ne olacağı, mekanizmalarının ne olacağı konusunda şu anda o heyetler çalışmalarını sürdürüyor. Temmuz başında yapılacak Astana toplantısında da bunun belirli bir noktaya gelmesini bekliyoruz.

Muhtemelen İdlib bölgesinde ağırlıklı olarak bizler ve Ruslar, Şam etrafında ağırlıklı olarak Rusya-İran, güneyde Deraa bölgesinde Ürdün’ün ve Amerikalıların içinde yer alacağı bir mekanizma üzerinde çalışılıyor. Hatta Rusların bir önerisi var: Belki Kırgızlar, Kazaklar belirli sayılarda güç gönderebilirler. Bu görev gücü içerisinde onlar da yer alabilir.

"ÇOK DETAYLI BİR ÇALIŞMA GEREKTİRİYOR"

O mekanizmanın birinci amacı, ateşkesi daha yapısal hâle getirmek. Oralarda bu güçler bulunduğu zaman onların çatışma ihtimalini minimize etme imkânı olacak. Ama bu çok detaylı bir çalışma gerektiriyor. Haritalara bakılıyor, kim nereden girecek, kaç asker nerede olacak… Yani 300 asker mi, 500 asker mi lazım mesela? Şimdi İdlib’in şu anda bir milyondan fazla nüfusu var. Buraya ne kadarlık bir güç konuşlandırılması gerekeceğini şu anda askerler müzakere ediyorlar. Temmuz’daki Astana toplantısına kadar bunun daha somut bir şekil almasını bekliyoruz.”

"ABD’NİN TÜRKİYE’YE KARŞI KULLANILMAYACAK DEMESİ YETERLİ DEĞİL"

Kalın, ABD’nin Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelendirdiği PYD-YPG’ye yönelik desteğine ve Türkiye ile bilgi paylaşımına ilişkin soruları da yanıtladı. Kalın, “Şu anda onunla ilgili Genelkurmay ve Milli Savunma Bakanlıklarımız arasında bir mekanizma işletiliyor. Bizim Washington seyahatimizde ‘Somut olarak size bu verileri ileteceğiz, böylece PYD’ye verilen silahlar Türkiye’ye karşı kullanılmayacak’ dediler. Tabii bu bizim için yeterli bir durum değil. Yani bu asıl meseleyi çözmüyor” dedi. Kalın sözlerini şöyle sürdürdü:

“Amerikalıların Türkiye’ye yönelik tehditler söz konusu olduğunda bunun minimize edilmesi noktasında bir önerileri bu. Biz bunu yeterli görmüyoruz tabii. Çünkü baştan beri biz YPG’ye, PYD’ye bu şekilde silah verilmesini, destek verilmesini doğru bulmadığımızı ifade ettik, ediyoruz. Cumhurbaşkanımız da biliyorsunuz Beyaz Saray’daki basın toplantısında da söyledi. Yani tamam, yolunuz açık olsun, buyurun, hayırlı olsun, siz gidin… Çünkü kendisi de söylemişti baştan biliyorsunuz. Yani PYD-YPG varsa biz o operasyonda yokuz. Tamam, buyursunlar yapsınlar ama Türkiye’ye dönük bir tehdit, bir risk söz konusu olduğunda da Türkiye bu konuda ulusal çıkarlarını korumak için gerekli adımları atar. Bunun için de kimseden izin almaz. O konuda bizim tavrımız çok net.

Ama şunu da söyleyeyim: Amerika’nın Obama döneminde başlattığı ve şimdi Trump’la devam eden bu politikası sadece Türkiye açısından değil, Suriye’nin geleceği açısından da çok ciddi riskler barındırıyor. Orada etnik gerilimden demografik yapının bozulmasına kadar, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından terör örgütlerinin başka alanlarda palazlanmasına kadar çok boyutları olan ve bize göre çok yanlış birçok düzeyde hataları olan bir politika.”

"BAŞKA RİSKLER DOĞABİLİR"

Kalın, ABD ile Rusya arasında yaşanan gerilimin yeni bölgesel riskler oluşturup oluşturmayacağına ilişkin soru üzerine de, Rusya ile ABD arasında uçuşlar konusunda bir koordinasyon mekanizması olduğunu hatırlattı. Bunun amacının da Rusya ve ABD uçaklarının bölgede operasyon yaparken birbirleriyle karşı karşıya gelmemeleri olduğunu belirten Kalın, “Ruslar, Amerika’nın bir Suriye uçağını düşürmesinden sonra bu mekanizmanın durdurulduğunu ilan ettiler. Daha önce de Rusya ile Amerika arasında bu tür gerilimler oldu. Ama o mekanizmaların işletilmesi gerekiyor. Aksi hâlde başka riskler doğabilir. Kazalar olabilir. Kim nerede uçuyor, kim kimin sahasında gibi konulara dikkat edilmezse çok ciddi riskler olabilir. Suriye savaşının geldiği noktayı göstermesi açısından kaygı verici bir durum bu. Bu savaş sürdüğü müddetçe bu sorunlar büyüyerek devam edecek” diye konuştu.

"TÜRKİYE ŞURAYA GİRİYOR, YIĞINAK YAPIYOR YAKLAŞIMI"

Türkiye’nin sınıra askeri yığınak yaptığına ilişkin soruları da yanıtlayan Kalın, bu konuda genel bir ilke olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Spesifik olarak Türkiye şuraya giriyor, onun için şöyle bir yığınak yapıyor yaklaşımı genelde spekülatif kalıyor. Sınırda şu bölgede bir ağırlık oluyor, hemen başlanıyor: Karşıda ne var? Karşıda Tel Abyad var, Kobani var, şu var. Demek ki oraya hareket düzenlenecek deniyor. Öyle olmadığını görüyoruz. Burada da aslında farklı değil. Türkiye PKK ve DEAŞ ile aynı anda bu sınır bölgelerinde mücadele ediyor. Dolayısıyla onun gerektirdiği güvenlik tedbirleri neyse bunlar alınıyor. Bu bugün Kilis olur, yarın başka bir yer olur. Orada ihtiyaç neyse ona göre gerekli tedbirler alınır. Bunda çok olağanüstülük aramamak lazım.

Biz özellikle Afrin bölgesinde, Telrıfat bölgesinde Hür Suriye Ordusu’nun ve diğer muhaliflerin elinde olan bölgelere PYD’nin sızma-sarkma harekatı yapmasına baştan beri itiraz ettik. Hatta geçen sene bazı bölgeleri bombaladık. Çünkü PYD’nin oradaki amacı DEAŞ ile mücadele etmek değil. Şu anda o bölgede bir DEAŞ tehdidi, mevcudiyeti yok. Tamamen bir alan kapma mücadelesi var. Ve orada PYD-YPG yeri geldiğinde rejimle, yeri geldiğinde Ruslarla, yeri geldiğinde Amerikalılarla işbirliği yaparak kendi alanını genişletmeye çalışıyor. Ama bu bizim meşru kabul ettiğimiz, beraber çalıştığımız muhaliflerin alanını daraltan, hatta bunları hedef alan operasyonlar hâline gelebiliyor. Dolayısıyla orada biz yine ulusal çıkarlarımız çerçevesinde ve Suriye muhalefetiyle yürüttüğümüz çalışmalar çerçevesinde her zaman gerekli adımları atabiliriz.”

ALMANYA İLE 'SALON KRİZİ'

Erdoğan’ın 7-8 Temmuz’da Almanya’nın Hamburg kentinde düzenlenecek G20 Zirvesi’nin ardından yurt dışında yaşayan Türkiyelilere seslenmek amacıyla planlandığı etkinlik için başvuru yapılan salonlardan ret cevabı geldiği iddia edilmişti. Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın, bu iddiayla ilgili sorular üzerine de Almanya ziyaretinin öncelikli konusunun G20 zirvesi olduğunu vurguladı. Kalın, “Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel geldiğinde bu konuyu da konuştuk. Referandum sürecinde yaşanan tatsız hadiselerin tekrar edilmemesi için Alman makamlarının belirli bir sorumluluk ve olgunluk içerisinde hareket etmesi gerekir. Güvenliğin sağlanması, salonlar, bu tür konularda” dedi.

Erdoğan’ın Almanya’da Türk vatandaşları ile bir araya gelmesine ilişkin programın henüz netleşmediğini kaydeden Kalın, şöyle konuştu: “Şimdi biz tabii ona bakıyoruz. Böyle bir uygun ortam oluşursa böyle bir toplantı yapılabilir. Tabii Hamburg’da yapılmayacak çünkü orada G20 var. Onun kendine göre bir güvenlik ağı var. Vatandaşlarımızın orada bir sıkıntıya girmemesi için. Ama bir başka şehirde olabilir. Daha kesin kararı verilmiş değil. Beyefendi’nin programına bağlı olarak –çünkü iki gün yoğun bir G20 programı olacak—olmayabilir de. Şu anda hâlâ o opsiyonları değerlendiriyoruz. Ama umarım Alman makamları şu referandum sürecinde yaşadıklarımızdan dersler çıkartır ve daha yapıcı bir tutum içerisinde olurlar. Şu anda direkt bizim temas edip, ‘şu salonda konuşalım’ dediğimiz bir şey yok. Ama yerelde bazıları araştırmak için, sormak için girişim yapmışsa onu bilemem.”

"AB İLE İLİŞKİLER"

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini de değerlendiren İbrahim Kalın, 25 Mayıs’ta Brüksel’de yapılan görüşmelerin çok pozitif bir ortamda gerçekleştiğini söyledi. Kalın, “Amacımız son 3-4 aydır oluşan havayı değiştirmek, iklimi daha pozitif hâle getirmek ve bu çerçevede Türkiye’nin AB üyelik sürecinde atılacak adımları daha sağlam, sağlıklı, kolay bir şekilde atmak. Bununla ilgili de Temmuz ayının başında Genişlemeden Sorumlu Komiser Johannes Hahn’ın bir Türkiye ziyareti olacak” dedi. AB Bakanı Ömer Çelik ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun temaslarına devam ettiğini vurgulayan Kalın, Türkiye’nin AB üyeliği konusunda kararlılığının tam olduğunu, bu konuda herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını kaydetti. Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Fakat bu ilişkinin karşılıklı çıkar ve saygı esasına dayalı olması gerekiyor. Bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye’ye yönelik önyargılı yaklaşımlarını elbette kabul etmemiz mümkün değil. Birçok Avrupalı lider 15 Temmuz darbesinin boyutlarını tam olarak kavrayamadıklarını, erken reaksiyon vermediklerini, bu süreçte Türkiye’nin yanında güçlü bir şekilde durmadıklarını bizimle özel görüşmelerinde ifade ediyorlar. Belki buradaki kopukluktan dolayı da darbe sonrasında Türkiye’de alınan birtakım tedbirler, OHAL vs. gibi konularda da eksik değerlendirmeleri oluyor. Biz bu konuyu da onların gündemlerine getirmeye devam edeceğiz. Orada bir yeni sayfa açılması, özellikle referandum sürecinde yaşananların artık geride bırakılması konusunda genel bir mutabakatın olduğunu gördük. Bu memnuniyet verici bir durum. Konuyla ilgili de çalışmalarımız devam edecek."

En Çok Aranan Haberler