6 bin yılı aşkın tarihi boyunca ruj, deniz yosunundan kınkanatlı böceklere, modern sentetik kimyasallardan geyik yağına kadar garip ve kimi zaman oldukça tehlikeli malzemeler kullanılarak yapıldı. Geçtiğimiz yıllarda, makyaj çantalarının olmazsa olmazı bazı markaların ürünlerinde kurşuna rastlanması üreticilerin organik malzemelere yönelmesine yol açtı.
Kozmetikte böylesi malzemelerin kullanılması modern çağda hayatımıza giren bir gerçeklik değil. Ancak yapılan araştırmalar geçmişte çok daha tuhaf malzemelerin kullanıldığını ortaya koyuyor.
Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kamu Sağlığı Fakültesi’nden araştırmacılar dikkat çekecek şekilde aydınlatılmış raflarda sergilenen 32 farklı ruj ve dudak parlatıcısını inceledi. İncelenen ürünlerde, kadmiyum, kromyum, alüminyum, manganez ve makyaj malzemesi imal edilen fabrikalar gibi iş yerlerinde sıklıkla bulunan diğer metallere rastlandı.
Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlanan araştırma, bu metallerden bazılarının sağlığa zararlı düzeye ulaştığını gösteriyor.
KADINLAR GÜNDE 24 MİLİGRAM RUJ TÜKETİYOR
Ruj genellikle gün içerisinde dudakların dille ıslatılması veya ısırılmasıyla parça parça sindiriliyor. Araştırmaya göre, ruj süren kadınlar bu yolla günde ortalama 24 miligram ruj tüketiyor. Ruj gün içinde tekrar tekrar sürüldüğünde ise bu miktar 87 miligrama çıkıyor.
Ruj yoluyla vücuda alınan günlük metal miktarını sağlık yönetmelikleriyle karşılaştırarak potansiyel risk tahmininde bulunan araştırmacılar, bazı ruj ve dudak parlatıcılarının ortalama kullanımının kromyuma, sık kullanımının ise alüminyum, kadmiyum ve manganeze “aşırı maruziyet”e yol açtığını bildiriyor. Pillerde kullanılan kadmiyuma düşük oranda maruz kalmak yüksek ateş, titreme ve kas ağrısı gibi grip benzeri belirtiler oluşturabiliyor. En kötü durumlarda ise kardiyovasküler, solunum ve diğer sistemlere saldıran bu metalin kanserle bağlantılı olduğu düşünülüyor. Kromyum, mide ülseri ve akciğer kanseri ile ilişkilendirilen bir karsinojenken, alüminyum akciğerde toksik etki gösterebiliyor.
Uzun vadede yüksek dozda manganaze maruz kalmak sinir sisteminde problemlere yol açıyor. Kromyuma maruz kalmada ise zararsız bir seviye söz konusu olmadığından, iş gücü yönetmelikleri, sanayi çalışanlarının iş yerlerinde bu metale maruziyetlerinin sınırlandırılmasını şart koşuyor. Nefes alıp verirken havada var olan alüminyuma düşük düzeyde maruz kalıyoruz, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi onaylı antasitlerde ise zararsız düzeyde alüminyum bulunuyor.
GÜNÜMÜZ RUJLARINDA BULUNAN METALLER: ALÜMİNYUM, KROMYUM, MANGANEZ VE KADMİNYUM
Metal içermelerine rağmen rujların hepten yasaklanacak olmadığını belirten araştırmacılar, asıl yapılması gerekenin, metal içeriklerinin herhangi bir endüstriyel standartla düzenlenmediği ABD’deki kozmetik ürünleri için daha fazla gözetime ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.
Gerçekte kadmiyum ve diğer metaller rujlarda kasten kullanılan malzemeler değil; ürünün imalatında kullanılan ve bu metalleri içeren makine veya boyalardan rujlara dahil olan kontaminantlar. Bu da eser miktarların rujlara yapıştırılan ufak etiketlerde yazmadığı anlamına geliyor, dolayısıyla tüketici hangi markanın ürünlerinde bu kontaminantların bulunduğunu bilemiyor.
Kozmetik ürünlerinin metal içermesine yönelik kaygı, 2007’de 33 popüler markanın rujlarına yapılan analizlerin, ürünlerin %61’inin kurşun içerdiğini göstermesiyle Amerikan medyasının gündemine oturmuştu. Analiz sonuçları, kozmetik endüstrisinde herhangi bir düzenlemede bulunmayan Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) konuyla daha derinden ilgilenmesini sağladı. Bu kez sonuç daha da beterdi: test edilen numunelerin tümünde daha önceki analizlerde bulunandan dört kat daha fazla kurşuna rastlandı. Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’ne göre, insanlar için zararsız bir kurşun seviyesi yok.
Şu an üretilen rujlarda kadmiyum, kromyum, alüminyum ve manganez bulunuyor. Günümüzde rujların çoğu, pigmentler için baz oluşturan balmumu ve ruja parlak ve mumlu bir doku veren hint yağından yapılıyor. Balmumu en az 400 yıldır rujlar için baz olarak kullanılıyor. Balmumu ve bitkilerden yapılan ruju Kraliçe I. Elizabeth popülerleştirmişti.
Bizim bildiğimiz şekliyle ruj 1884’de, balmumu, hint yağı ve geyiğin don yağıyla yapılmış ve ipek kağıda sarılmış halde Paris’te karşımıza çıktı. O dönemde ruj genellikle karmin kullanılarak renklendiriliyordu. Bu boya, kaktüslerin üzerinde yaşayan koşineal adlı küçük böceklerin diğer böcekleri kendilerinden uzak tutmak için ürettikleri bir kimyasal olan karminik asit ve alüminyum içeriyordu.
Böcekler ilk kez bu rujda kadınların dudaklarını renklendirmede kullanılmıyordu. Kleopatra’nın ev yapımı rujuna kırmızı rengi veren ezilmiş kınkanatlı böcek ve karıncaydı.
Tarihçiler dudak boyamanın ilk kez antik Mezopotamya’da başladığını düşünüyor. Buradaki kadınlar yarı değerli taşların ezilmesiyle elde edilen tozları nokta halinde dudaklarına konduruyordu, diğer bir deyişle dudaklarını ıslattıklarında vücutlarına günümüz kadınları gibi kimyasal değil değerli taş giriyordu. Antik Mısır’da ise ruj, deniz yosunu, iyodin ve kullananları hasta eden bitkisel kökenli yüksek derecede toksik bir kimyasal olan brom manitin karıştırılmasıyla yapılıyordu.
Geçmişten günümüze insanlığın boyalı güzelliğe olan talebi bizlere zararlı kimyasallardan ağır metallere kadar son derece toksik malzemeleri dahi kullanmayı göze aldırmış.