HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

İDEF 2019 Fuarı açılış töreni

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: (1) - "Savunma hakkımızın hiçe sayılması, hatta bizi doğrudan canevimizden vurmaya yönelik adımlara destek verilmesi karşısında herhalde sessiz kalmayacaktık. Nitekim öyle de yaptık. Rusya ile vardığımız S-400 anlaşmasının gerisinde işte böyle bir süreç vardır. Daha da önemlisi kendi hava savunma sistemlerimizi üretme konusunda çok hızlı bir şekilde yol alıyoruz. Bugünlerde F-35'ler konusunda da benzer bir haksızlığa, daha doğrusu dayatmaya maruz kalıyoruz" - "Proje ve üretim ortağı olduğumuz bir konuda bizi dışlamaya çalışanların hala bu işin sonunun nereye varacağını göremediklerini düşünüyoruz. Açık konuşuyorum, Türkiye'nin dışlandığı bir F-35 projesi tamamen çökmeye mahkumdur" - "İhtilafların çözümü konusunda askeri seçenekler giderek daha çok konuşulmaya ve devreye alınmaya başladı. Bölgesel krizler süratle küresel boyut kazanırken terör örgütleri de bu tehlikeli gidişin en önemli ve tehlikeli araçları haline getirilmiştir. İletişim imkanlarını ve teknolojiyi giderek daha etkin kullanan terör örgütlerinin yol açtığı güvenlik sorunları sürekli büyüyor" - "Üstelik Türkiye gibi neredeyse kesintisiz bir şekilde terörle mücadele eden ülkelere savunma sanayi alanında gizli veya açık ambargolar uygulanıyor. Türkiye, siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda olduğu gibi savunma alanında da hiçbir dayatmayı kabul etmemiştir, etmeyecektir"

İSTANBUL (AA) - Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Savunma hakkımızın hiçe sayılması, hatta bizi doğrudan canevimizden vurmaya yönelik adımlara destek verilmesi karşısında herhalde sessiz kalmayacaktık. Nitekim öyle de yaptık. Rusya ile vardığımız S-400 anlaşmasının gerisinde işte böyle bir süreç vardır. Daha da önemlisi kendi hava savunma sistemlerimizi üretme konusunda çok hızlı bir şekilde yol alıyoruz. Bugünlerde F-35'ler konusunda da benzer bir haksızlığa, daha doğrusu dayatmaya maruz kalıyoruz." dedi.

Erdoğan, İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen IDEF'19 14. Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı'ndaki konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı himayesinde yapılan organizasyonun gerçekleştirilmesinde emeği ve katkısı olanları tebrik etti.

1993'ten beri düzenlenen IDEF'in 190 firmadan bin 100'e yakın firmaya ulaşarak kendini dünya çapında kanıtlamış bir ihtisas fuarı haline geldiğini dile getiren Erdoğan, fuar vesilesiyle dünyanın 70 ülkesinden İstanbul'da bulunan misafirlere hoş geldiklerini söyledi.

Erdoğan, bakanlara, bakan yardımcılarına, müsteşarlara, Genelkurmay Başkanlarına, kuvvet komutanlarına, heyet üyelerine teşekkür ederek, kara, deniz, havacılık ve uzay lojistik destek, güvenlik alanlarında geliştirdikleri son ürünleri sergileyecek firmalara başarılar diledi.

Türkiye'nin son 17 yılda savunma sanayisinde elde ettiği kazanımların en iyi görüleceği zeminin bu fuar olduğunu vurgulayan Erdoğan, ülkede üretilen savunma sanayi ve güvenlik ürünlerinin dünya çapında giderek daha çok kabul görmesinin atılan adımların doğruluğuna işaret ettiğini kaydetti.

Erdoğan, savunma sanayisinde tasarımdan üretime, tüm aşamalarda söz sahibi olma hedefine adım adım yaklaşıldığını anlatarak, kendi girişimcilerimizin yanı sıra uluslararası yatırımcıların da giderek savunma sanayisine daha çok ilgi duymasının, potansiyelin büyüklüğünü gösterdiğini dile getirdi.

Türkiye'nin bir yandan savunma sanayisinde dünyada ilk 100'e giren firma sayısını 4'e çıkartırken diğer yandan da asıl büyük gücü olan KOBİ'leri desteklemeyi temel politikası olarak sürdürdüğünü belirten Erdoğan, fuar vesilesiyle gerçekleştirilecek temaslar ve görüşmelerle varılacak anlaşmaların ülkenin savunma sanayisindeki hedeflerine biraz daha yaklaşmasını sağlayacağını vurguladı.

- "Son dönemdeki yatırımlar tarihi süreklilik içinde okunmalı"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önümüzdeki yıllarda bu fuarı her bakımdan çok daha ileriye taşıyacak adımların da hep birlikte atılacağı temennisinde bulundu.

Devlet geleneğinin geçmişi 2 bin 200 yılı aşan bir ülke olarak savunma sanayisine önem verilmesi kadar tabii bir durum olamayacağını ifade eden Erdoğan, bu coğrafyada son bin yıldır Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti olarak varlığın güçlü bir şekilde sürdürülmesinin, diğer vasıfların yanı sıra etkili bir savunma alt yapısına sahip olunmasına borçlu olunduğunu kaydetti.

Erdoğan, bazılarının Türkiye'nin geçmişini bir asırdan ibaret sandığını, cesametini bununla sınırlı gördüğünü ve tüm okumalarını da buna göre yaptığını belirterek, şöyle devam etti:

"Halbuki biz dünyanın en güçlü kara ve deniz orduları kurmuş sadece Osmanlı ile 24 milyon kilometrekareye ulaşan hakimiyet alanları tesis etmiş bir ülkeyiz. Dünya harp tarihine baktığınızda hem eğitim ve taktik hem de araç, gereç bakımından en önemli yeri ecdadımızdan aldığını görürsünüz. Son dönemde yaptığımız atılımlar işte bu tarihi süreklilik içinde okunmalıdır, ele alınmalıdır. Bu vesileyle Kut'ül Amare Zaferimizin 103. yıl dönümünü kutluyor, tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, kahraman askerlerimizi bir kez daha hayırla yad ediyorum."

- "Siyasi krizlerin ve çatışmaların yoğun yaşandığı bölge"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çağın güvenlik paradigmasının siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, teknolojik ve çevre faktörlerini içerecek şekilde genişlediğini belirterek, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgenin dünyadaki siyasi krizlerin ve çatışmaların en yoğun yaşandığı yer olduğunu söyledi.

Bu durumun Türkiye'yi her alanda sürekli teyakkuz halinde tutmayı, gücü artıracak yöntemler geliştirmeyi zorunlu hale getirdiğini ifade eden Erdoğan, dünyanın bugün tüm insanlığın ortak ihtiyacı olan istikrar ve güven iklimini tehdit eden gelişmeler sebebiyle adeta diken üzerinde olduğunu kaydetti.

Erdoğan, kurallara dayalı uluslararası düzenin her gün biraz daha erozyona uğratıldığını belirterek, şöyle konuştu:

"Tek taraflı güç kullanma ve yaptırım tehditleri giderek daha sık başvurulan bir yol haline geldi. Yine ve çok daha tehlikeli bir silahlanma yarışına yol açacak güç rekabetinin hortlama ihtimali giderek artıyor. İhtilafların çözümü konusunda askeri seçenekler giderek daha çok konuşulmaya ve devreye alınmaya başladı. Bölgesel krizler süratle küresel boyut kazanırken terör örgütleri de bu tehlikeli gidişin en önemli ve tehlikeli araçları haline getirilmiştir. İletişim imkanlarını ve teknolojiyi giderek daha etkin kullanan terör örgütlerinin yol açtığı güvenlik sorunları sürekli büyüyor. Üstelik Türkiye gibi neredeyse kesintisiz bir şekilde terörle mücadele eden ülkelere savunma sanayi alanında gizli veya açık ambargolar uygulanıyor. Mesela, Suriye'de sınırlarımızın dibinde yuvalanan bir terör örgütüne bize parayla verilmeyen silahların bilabedel yığıldığını üzüntüyle takip ediyoruz. Aynı şekilde dünyanın diğer pek çok yerindeki terör örgütlerinin sahip olduğu silahların izleri de hep belirli yerlere çıkıyor. Örneğin Libya'daki gelişmeler de bunu çok açık ve net olarak ortaya koyuyor. Kendileri binlerce kilometre öteden tehdit algıları üretip orantısız bir güçle üzerine gidenler, bizim meşru hassasiyetlerimizi ısrarla görmezden gelmeye çalışıyor. Türkiye, siyasi, diplomatik ve ekonomik alanda olduğu gibi savunma alanında da hiçbir dayatmayı kabul etmemiştir, etmeyecektir."

Erdoğan, hükümete ilk geldiklerinde "Madem bizim ihtiyaçlarımız karşılanmıyor, öyleyse kendi göbeğimizi kendimiz keseriz" diyerek savunma sanayi alanında tarihi bir reform başlattıklarını kaydetti.

Göreve başladıklarında ülkenin savunma sanayisinde dışa bağımlılık oranının yüzde 80 düzeyinde olduğunu dile getiren Erdoğan, bugün bu oranın yüzde 30'lar seviyesine kadar indirildiğini anlattı.

Ülkenin kendi ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde her yıl artan bir rakamla savunma sanayi ürünü ihracatının da gerçekleştirildiğini belirten Erdoğan, tarih boyunca içinde yer aldığı tüm ittifakların hukukuna sadık kaldıklarını, üzerlerine düşenleri yapan bir ülke olunduğunu vurguladı.

- "Tacizler sebebiyle hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyuluyor"

Erdoğan, sınırlarda yaşanılan tacizler sebebiyle hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyulduğunda ilk başvurulan yerin müttefikler olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"Ama maalesef bu yöndeki taleplerimiz ya tümden cevapsız kalmış ya da işi yokuşa sürme anlamına gelen şartlar önümüze konmuştur. Savunma hakkımızın hiçe sayılması, hatta bizi doğrudan canevimizden vurmaya yönelik adımlara destek verilmesi karşısında herhalde sessiz kalmayacaktık. Nitekim öyle de yaptık. Rusya ile vardığımız S-400 anlaşmasının gerisinde işte böyle bir süreç vardır. Daha da önemlisi kendi hava savunma sistemlerimizi üretme konusunda çok hızlı bir şekilde yol alıyoruz. Bugünlerde F-35'ler konusunda da benzer bir haksızlığa, daha doğrusu dayatmaya maruz kalıyoruz. Proje ve üretim ortağı olduğumuz bir konuda bizi dışlamaya çalışanların hala bu işin sonunun nereye varacağını göremediklerini düşünüyoruz. Açık konuşuyorum, Türkiye'nin dışlandığı bir F-35 projesi tamamen çökmeye mahkumdur."

(Sürecek)

En Çok Aranan Haberler