22 Mart Dünya Su Günü nedeniyle açıklamalarda bulunan İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Anadolu BİL Meslek Yüksekokulu Müdür Yardımcısı, Meteoroloji ve İklim Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Güven Özdemir, “Bugün nüfusun hızla artması, çarpık kentleşme, plansız yerleşim, önlenemeyen göç, tüm canlıları olumsuz yönde etkilemektedir. Kentsel yerleşimin yoğun olduğu yerlerde doğanın tahrip edilmesi neticesinde ısı adalarının oluşması, yayılması, büyümesi dünyamızın hemen hemen her yerinde küresel ısınmayı artırmaktadır. Küresel ısınmanın her yıl az miktarda artması küresel iklimin hakim döngüsünün değişmesine, bu değişimin süreklilik kazanmasına ve dünya su rejiminde dengesizliklere neden olmaktadır. Yağışların o bölgelerde önemli ölçüde normal seviyelerin altına düşmesi yeraltı ve yüzey suyunun sürekli olarak azalması dolayısı ile toprağın verimsizleşmesi bölgenin kuraklık yaşamasında ve çölleşmesinde etkili olacaktır” diye konuştu.
Dr. Öğr. Üyesi Güven Özdemir, kuraklığın sosyal, çevresel ve ekonomik etkileri olduğuna dikkat çekerek, “Bu unsurlar toplum üzerinde yoğun baskılar oluşturacaktır. Kırsal alanlardan şehirlere göç edilmesi, kırsal alandaki yaşam seviyesinin azalması, fakirlik, yiyecek kıtlığı gibi ögeler sosyal hayatımızı etkileyen unsurlar olarak yer almaktadır. Hayvansal, tarımsal, orman, deniz ürünlerinde azalma ve kayıplara bağlı olarak ekonomik gelişmede gerileme, her türlü üretimde ve enerjide düşüş, gelirlerde büyük kayıplar olacaktır” dedi.
Kuraklığın sosyal, ekonomik etkileri yanında çevresel etkilerinin de önemli bir yer tuttuğunu belirten Özdemir, “Meteorolojik parametrelerin, yani yüksek hava sıcaklığı, hava basıncındaki ani değişimler, kontrol edilemeyen yağışlar ve bunun getirdiği sel ve su taşkınlığı, havadaki nem miktarlarında azalma ve anormal değişimlerin, kuvvetli rüzgarlar ve hortumların her alanda telafisi olmayan olumsuz etkileri olacaktır. Yaşamımızda meteorolojinin önemi büyüktür. Bahsettiğimiz faktörlere bağlı olarak küresel ısınmadan dolayı havadaki bu olumsuz değişimler toprak ve rüzgar erozyonuna da zemin hazırlar. Su rejimini etkiler. Bunlara bağlı olarak suya, tarım ve orman alanlarına toprağın kalitesine doğrudan etki eder. Bitkilerin, su canlılarının ve hayvanların doğal yaşamlarını yok eder. Kuraklığın doğal afetlerden hiçbir farkı olmamaktadır. Yani kuraklık yavaş yavaş uzun bir süreçte kendini gösterir. Tüm canlıların yaşam şartlarını değiştiren veya yok eden bir doğal afet olarak görmemiz gerekir” ifadelerini kullandı.
Kuraklığın uzun süre devam etmesinin çölleşmeyi getireceğine vurgu yapan Özdemir, “Çölleşmeyi geciktirmek ve önlemek en önemli görevimiz olmalıdır. Her birey üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. Devletin kurumlarının yaptıkları yapacakları projelere üst düzeyde katkı sağlamalıdır. Sahip çıkmalıdır, tüm kamu ve toplum kuruluşları destek vermelidir. Projeler üretmeli ve bu projelerin uygulanmasında yardımcı olunmalıdır. Su kaynaklarımızı korumalıyız. Tarım arazilerimizi, ormanlık alanlarımızı uzun yıllar kullanılabilir planlar yapılmalı ve bu planlara herkes sadık kalmalıdır. Yeraltı ve yer üstü su kaynaklarımızın bilinçli olarak kullanılmasına yardımcı olmalıyız. İsraftan kaçınmalıyız. Tarım arazilerimizin ilkel sulama, aşırı ve yanlış sulama yapılmasının önüne geçilmeli ve bu konuda bilimsel çalışmalar ışığında tarımla uğraşanlara yardımcı olunmalıdır” dedi.
Özdemir, sözlerini şöyle tamamladı:
“Büyük kentlerde ve metropollerde su sarfiyatının önüne geçilmelidir. Yağmur suları depolanmalı ve atık sular kullanılabilir hale getirilmelidir. Yetkili devlet kuruluşları tarafından denetim mekanizması kurulmalıdır. Göç önlenmelidir. Ancak bu sayede kuraklık ve buna bağlı olarak çölleşme geciktirilebilir. Çölleşme ve kuraklık ölçülebilir olmalıdır. Yani uzun yıllar bitki örtüsünün, toprağın, meteorolojik parametrelerin değişimini (20-30 yıl) izlenmesi ve bunun kalıcı olup olmadığının araştırılması ve etkilerinin incelenmesi şiddetle gerekmektedir.”
DHA