Ankara Ticaret Odasının (ATO), Sağlık Bakanlığı, Tıp Kurumu Derneği ve Türkiye Eczacılar Birliği verilerinden yararlanarak hazırladığı 'İlaçta İsraf' konulu rapor, sağlığa ayırdığı kaynakları zaten kıt olan ülkemizde ilaç israfı konusunu bir kere daha gündeme getirdi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet rasim Küçükusta, Mynet okurları için yazdı.
Bu rapora göre, eczanelerdeki ilaçların ortalama yüzde 7'si kullanım süresi dolduğu için çöpe atılırken, evlerde ise ilaçların yüzde 60'ının kutusu dahi açılmadan, kullanım tarihi sona eriyor, Türkiye'de her yıl 500 milyon dolarlık ilaç çöpe gidiyormuş.
Boyutları çok da büyük olmayan bu 'kullanım hatalarına bağlı ilaç israfının' bir takım önlemlerle kontrol altına alınması mümkün.
Bugün benim gündeme getirmek istediğim konu ise ilaç israfının bir başka türü. Buna 'ilaç endüstrisinden kaynaklanan ilaç israfı' da diyebiliriz. İsrafın bu türünün boyutları, kullanım hatalarına bağlı israfın yanında çok büyük; devede kulak gibi.
Üstelik, bu israfın hükümet veya Sağlık Bakanlığı tarafından alınacak hiçbir tedbirle azaltılması da, önlenmesi de mümkün değil.
Çünkü, ilaç endüstrisinden kaynaklanan ilaç israfı sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı, tüm insanları ilgilendiren 'global' bir problem.
DAHA FAZLA İLAÇ SATIŞI, DAHA FAZLA KÂR
İlaç endüstrisinin, özellikle de uluslararası ilaç tekellerinin esas amaçları hastalıkların ortadan kalkması, insanların en ucuz tedavi ile en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmaları değil, 'daha fazla ilaç satmak ve daha fazla kâr etmektir.
İlaç endüstrisi, yoksul ülkelerde her yıl milyonlarca insanın hastalanmalarına, sakat kalmalarına ve ölmelerine neden olan sıtma, tüberküloz ve parazit hastalıklarına ilgi duymaz. Çünkü, geri kalmış bu fakir ülkelerin insanlarının bu hastalıklar için geliştirilecek ilaçları satın alacak paraları yoktur.
Nitekim, 1975-2004 yılları arasında piyasaya sürülen 1556 kimyasal maddeden sadece 21 tanesi parazit hastalıkları, sıtma ve tüberküloz... gibi özellikle yoksul ve geri kalmış ülkelerde rastlanan hastalıklar içindi. Geriye kalan 1535 ilacın hemen hepsinin gelişmiş ülkelerde yaşayan ve parası olan insanlar için olduğunu söylemeye gerek var mı bilemiyorum.
HERKESİN BİR İLACI OLMALI
Daha fazla ilaç satmanın, daha fazla kâr etmenin birçok yolu yöntemi var. İlaç reklâmları ile, medya ve ünlü kişiler kullanılarak, doktor ve eczacılara hediyeler vererek, kongre davetleri ile, tıbbi araştırmaların maniple edilmesi sayesinde, ucuz ilaçların yerine aynı etkiye sahip pahalı olanların kullandırılması, tedavi sürelerinin gereksiz yere uzatılması, yeni hastalıklar icat edilmesi ve bu yeni hastalıklar için özel ilaçlar önerilmesi, gereksiz ilaç kullanımının teşviki bunlardan sadece bazıları.
Public Library of Science Medicine isimli tıp dergisinde yayınlanan ve Avustralya Newcastle Üniversitesi'nden farmakoloji profesörü David Henry ile gazeteci Ray Moynihan tarafından kaleme alınan yazıya göre hastalık ticareti olarak isimlendirilen bu uygulamaların hedefi, sağlıklı insanları hasta etmek ve onları da sürekli ilaç kullanır hale getirmek.
Olmayan hastalıklar yaratmak, kendiliğinden geçecek tedavi edilmesi gerekmeyen, önemi olmayan bazı şikayetleri hastalık haline getirmek, hayatın âdet görme, hamilelik, yaşlanma, menopoz... gibi tabii dönemlerini ilaç kullanılması gereken hastalıklar hâline dönüştürmek... hastalık ticaretinin çeşitli uygulamaları.
Amaç, sağlıklı da olsa her yaştan insanın ilaç kullanmasını sağlamak, daha çok ilaç satmak ve elbette daha çok kâr etmek.
Bir sonraki yazımda bu uydurma hastalıkların neler olduğunu anlatacağım.
Yazı: ahmetrasimk@mynet.com