“Fedakarlık” ilişkilerdeki kilit kavramlardan biri. Daha çok “az fedakarlık” yapılıyor olmasından şikayet etsek de, ben “çok fedakarlık” sorununa değinmenin bu iki problemi de çözmede faydalı olacağına inanıyorum. Ben çok fedakarlık sorununu “insanın kendi fedakarlığında boğulması” olarak adlandırıyorum. Gözlemlerimden ve deneyimlerimden yola çıktığım kendimce isim verdiğim bir durum bu. Aile, arkadaşlık ve romantik ilişkilerin hepsinde ortaya çıkabildiğini düşünüyorum. Kısaca bu teoriyi şöyle açıklayacağım size; her zaman dediğim gibi ilişkiler birer uzlaşmadır. Bir nevi ortada buluşmaktır. Bazen taraflar hiç adım atmadığı için uzlaşılmaz, bazen de taraflardan biri karşısındaki kişi hiç adım atmadan tüm yolu kat ettiği için uzlaşma noktasına varılmaz. Uzlaşma noktasına varılmadan iki tarafında mutlu olduğu bir ilişki kurulamaz.
Peki o zaman ne kadar fedakar olmalıyız?
Karşımızdaki kişiye bize adım atmasına olanak sağlayacak kadar! Bir kişi bir ilişkide hiçbir fedakarlıkta bulunmuyor ve çaba sarf etmiyorsa karşısındaki kişiye verdiği kıymeti kendisi de fark edemez. Bazen düşünürüz birinin değerini neden kaybedince anlıyoruz diye. Cevap “çok fedakarlık” probleminde saklı! Sizin için tüm fedakarlığı yapan, tüm mesafeleri ve aşan tavizler veren kişi artık aynı tutumda olmadığı zaman ancak adım atacak ve uzlaşma noktasına yaklaşacak fırsat buluyorsunuz. Bu durum size aslında o kişiye değer verdiğinizi ve onun için bir şeyler yapabileceğinizi fark ettiriyor...Kendi fedakarlığında boğulan taraf ise ilişkisinde aslında ne kadar yorulduğunu hırpalandığını fark ediyor. Kendimize bile fazla gelen fedakarlıklarımız, bizi ilişkide oldukça kırılgan hale getiriyor. Karşımızdakine ise bizi kırmaktan korkmayacak gücü sağlıyor.
Fedakarlık yapabilmek çok büyük bir erdemdir. Ancak, fedakarlıklarınızın sizi uzlaşma noktasına götürürken, kendinizden tamamen uzaklaştırmamasına dikkat edin!