YEMEK

İlk Dondurmayı Kimler Üretti?

Kaynaklara göre bildiğimiz dondurmayı ilk üretenler de hiç yabancı değil; yemek ve sofra tarihinde, makarnadan cam bardağa kadar pek çok şeyi icat eden veya ilk kez kullanan Çinliler!

İlk Dondurmayı Kimler Üretti?

Vazgeçemediğimiz yiyecek dondurma, ilk kez iki bin yıldan fazla bir süre önce Çin’de üretilmiş ve pek çok başka yenilik gibi, ünlü gezgin Marco Polo tarafından Avrupa’ya getirilmiş.

Marco Polo’nun bu konudaki en yakın rakibiyse, her zaman olduğu gibi Arap uygarlıkları. Birçok konuda olduğu gibi dondurma konusunda da Çin’den Avrupa’ya uzanan yolun, Arap Yarımadası üzerinden Sicilya’ya gittiğini ve İtalya’nın dondurma geleneğini Marco Polo’ya değil, buzlu şerbetlerini bu ülkeye getiren Araplara borçlu olduğunu iddia edenler var.

Ardından dondurmasıyla ünlü bu ülkenin Floransalı bir asilzadesi Catherine de Medici, Fransa Kralı II.Henri ile evlendiğinde kendi damak tadını da beraberinde bu ülkeye götürebilmek için yanında taşıdığı aşçıları sayesinde, Fransızlar'ı ve ardından da tüm Avrupa’yı dondurmayla tanıştırmış. Rivayet odur ki, Amerika Kıtası'nı bildiğimiz anlamda, yani kar yerine süt veya kremadan yapılan dondurmayla tanıştıranlarsa, buraya 1700’lerde göçmen olarak giden Fransızlar'mış!

Günümüzde dondurma, mevsimlerden bağımsız olarak tüketilen yaz-kış her daim en sevilen tatlılar listesinin başında yer alıyor. Çünkü tadının ulaştığı çeşitlilikten ötürü, artık yalnızca bir serinletici olarak görülmesine olanak yok. Artık kendi başına tüketilmekle de kalmıyor; pek çok başka kekli ve pastalı tatlının içerisinde de malzeme olarak yerini alıyor.

Ayrıca, artık dondurmaların üzerine dökülen onlarca çeşit farklı sos ve içlerine eklenen pek çok çeşit farklı yiyecek maddesi var. Romalılar'ın kardan dondurma yaptığı dönemden beri varlığını sürdüren meyve parçacıklı tutti frutti dondurmaya şimdilerde çikolata parçalı, kurabiyeli ve hatta ekmek kadayıflı çeşitleri de eklenmiş bulunuyor. Üstelik şimdilerde dondurmayı yemiyoruz, içiyoruz da. Buzlu kahve geleneğiyle başladığını düşündüğüm bu değişik tüketim biçimi de günümüzde meyveli smoothie’ler veya kakaolu frapuccino’lar şeklinde devam ediyor.


Ben dondurmayı klasik usulle, yani birkaç top halinde yemeyi tercih ediyorum ama arada bir diğer çeşitleri denemekten de kendimi alamıyorum. Böylece bazen içilen cinsten dondurmalar tattığım oluyor. Dondurmamı her içişimde, çocukluğumun Giresun’unu anımsıyorum elimde olmadan… Tatil için Görele’ye gittiğimiz dönemlerde, biz çocuklar için en heyecanlı günlerin, haftada bir gün kurulan kent pazarı vesilesiyle çarşıya indiğimiz günler olduğunu hatırlıyorum; o günler aynı zamanda dondurma yeme günleriydi!

Tahta iskemleleri ve muşamba kaplı masaları olan bir dondurmacıda yediğimiz dondurmanın tek çeşit, bol salepli ve çabuk eriyen bir cins dondurma olduğunu ve küçük kalın bardaklar içerisinde sunulduğunu hatırlıyorum; bir de biz çocuklar onu eritmeden yiyebilmek için acele ettiğimizden, annemin sürekli “Yavaş yiyin; boğazınızı üşüteceksiniz” diye bizi uyardığını… Bu anıyı aklıma düşürenin dondurmalı içecekler olmasının nedeniyse çok basit; Göreleliler bugün de, o gün olduğu gibi “dondurma yemek” yerine “dondurma içmek” diyorlar bu en keyifli tüketim faaliyetine.

Belki o dondurma çok çabuk eriyip eninde sonunda “İçildiği” için, belki de yöresel dilin bir özelliği yüzünden; ama gerçekte başka dondurmalardan pek de lezzet farkı olmayan bu dondurmanın hafızamda çocukluğumun en güzel tatlarından birisi olarak yer ettiğini biliyorum. Sonraki yıllarda, annemin bize boğazımızı üşütmek hakkında yaptığı uyarının aslında bilimsel olarak hiçbir anlamı olmadığını, tam tersine boğazınız hasta ve iltihaplıyken soğuk şeyler yenirse, ağrıya iyi geldiğini ve iyileşmeye yardımcı olduğunu doktorlardan öğrendim.

Bu nedenle benden epey bir süre esirgenmiş olan eşsiz dondurma lezzetinden kızım da mahrum kalmasın diye ona zorla dondurma yedirdiğimi de, yine Görele’deki dondurma macerasına bağlantılı olarak anımsıyorum hep. Zavallı yavruma nasıl baskı yapmış olmalıyım ki, ilk başta çok soğuk gelip ağzını acıtan bu yabancı tattan hiç hoşlanmayıp ağlamıştı.

Şu anda dondurma onun da en sevdiği yiyeceklerden birisi olduğuna göre, sonuçta başarılı olmuş sayılırım. Annem bu konudaki eleştirileri hiç de ciddiye almamaya devam ediyor ve hatta, “Bana haksızlık etmeyin; o zamanki dondurmalar daha soğuktu; şimdiki gibi değildi!” bile diyor!


“Şerbet”ten “Sorbet”ye

Dondurmanın sütsüz ve yumurtasız, meyveyle veya hafif alkolle yapılanına, yani tarihteki kardan yapılmış serinletici tatlıya en fazla benzeyenine bugün artık sorbet (sorbe) deniyor.

Sorbet, başta birbirinden çok farklı keskin lezzetlerin deneneceği özel menüler olmak üzere pek çok şık sofranın “Olmazsa olmaz”ları arasında yer alıyor. Mideyi rahatlattığı ve dildeki tatları temizleyerek iştahı tazelediği için yemek aralarında yendiği gibi, serinletici özelliğe sahip ve süt-yumurta içermemesinden ötürü hafif olduğu için de, yaz günlerinin en çok aranan tatlıları arasında.

Her ne kadar sorbet kelimesi Fransızca olsa da, kökeninin Türkçe olan “şerbet”ten geldiği sanılıyor. Şerbetin klasik kullanıma göre anlamı “ezilmiş buz parçacıkları içeren bir meyve suyu içeceği” olduğuna göre, bu düşünce çok da yanlış olmasa gerek. İçerisinde süt bulunmadığı için, sorbet’nin yapısı dondurmaya oranla daha gevşek, iri kristalli ve erimeye müsait oluyor.

Bu nedenle servisine özen göstermek ve mümkünse soğutulmuş tabaklarda sunmak gerekiyor. Yapılışı dondurmaya göre çok daha basit olduğu için evde de rahatça hazırlanabilen sorbet’lerin, İtalya’da granita, Amerika’da da slush denen farklı türlerini bulmak mümkün.

Küçük ama kalıcı mutluluklar için yaşama tat katan lezzetleri benimsemek, bıkmadan denemek ve sevmek gerekiyor. Dondurma da hiç tartışmasız bu lezzetler arasında bulunuyor. Her ne kadar mevsimler üstü bir yiyecek haline gelmiş olsa da, alışkanlıktan mı nedir, insanın aklına en fazla yaz aylarında düşüyor ve hükümdarlığını en çok bu aylarda hissettiriyor.

Merak etmeyin, dondurma temiz üretilir ve doğru saklanırsa, sağlığa bilinen hiçbir zararı yok; tam tersine besleyici yönü çok fazla ve tecrübeyle sabit, çok da şişmanlatmıyor! Bir yiyecekten daha fazlasını istemek de zaten artık haksızlık olur! Üstelik ulaşılması çok kolay; dağlara gitmek gerekmiyor dondurmayı elde etmek için. Türlü marka ve çeşitlere ilaveten, değişik dondurmalı içecekler üreten restoran zincirleri de emrinize amade.

Beni soracak olursanız; ben hâlâ çocukluğumdan kalan lezzetlerin izindeyim. Sunulan sınırsız çeşide rağmen hala bol saleple yapılmış “Kaymaklı” dondurmayı (Hele sütlü Türk tatlılarının üzerine koyulmuşsa!) ve ilk gençlik yıllarımda sinemaya gitmek istememin nedenlerinden birisi olan “Frigo”nun tadını diğer olasılıkların hepsine tercih ediyorum. Benimkisi tamamen nostalji nedeniyle yapılan bir tercih; siz bana aldırmayın. En yeni icatları deneyip mutlaka bol bol tadını çıkarın dondurmanın…

"Güzin Yalın'ın Ruhun Gıdası Kitaplar tarafından yayınlanan "Mutfaktan, Tabaktan, Sokaktan" adlı kitabından alıntıdır."

Güzin Yalın'ın diğer yazıları için tıklayın.

En Çok Aranan Haberler