YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

İlkbahar Kapıda

Van ve baharın aklıma getirdikleri

Yaz, Kış, Güz de hoştur ama,

Baharın yeri başkadır.

Ş.U.

İlkbahar uyanış mevsimidir. Dört mevsimin tam olarak yaşanabildiği şanslı yerlerde karlar arasında beliren Kardelen çiçekleriyle kendini belli ettikten sonra usul usul tüm çevrede kendini göstermeye başlar.

Güneşin diğer yerlere oranla daha çok değdiği güney taraflarda, duvar diplerinde, yeşil, cılız ama kararlı otlar çıkar.

Ağaçlardaki tomurcuklar başlangıçta belli belirsizdirler.

Koyunların kuzuladığını, çiçeklerin kırlara yayıldığını önce köylülerle şehirlerarası kara yolculuğu yapanlar görürler.

Kar yağışı yerini yağmura bırakır. Kimi gün şiddetli esintiler olur.

Dağlardaki kar suları eriyip şarkı söyleyerek, coşku içinde yılın kimi bölümlerinde kuru olan derelerden aşağı akarlar.

Tarımla şu ya da bu şekilde ilgili olanlar, geçimini tarımdan sağlayanlar, yevmiye ile çalışan tarım işçileri tarlalara, bahçelere çıkarlar. Traktörler çalışmaya başlar. Traktörler toprağı söktükçe açığa çıkan solucanları, kurtçukları yiyen kuşlar toprağa inip kalkar, bahar sofrasının ilk ziyafetçileri olurlar.

Tarım işçisi aileler için para kazanmak zamanıdır. Bazen okul çağındaki çocuklarını da yanlarına katıp diğer şehirlere, sıcak bölgelere çalışmaya giderler. Önceden çalıştıkları yerler, önceden tanıdıkları amele çavuşları ile patronlar vardır. Hemen onlarla iletişim kurarlar. Çadırlar kurulur, işler başlar.

Kış boyu seralardan gelen sebzeler artık bostanlardan gelmeye başlar. Tatları, renkleri, fiyatları değişir.

İnsan genellikle içsel nedenlerle değil, dışsal nedenlerle katılır doğanın coşkusuna. Pek çoğumuz öyle meşgul halde oluruz ki mevsimlerin değiştiğini fark etmeyiz bile. Sebzelerden, kuzulardan, çiçeklenmiş ağaçlardan öğreniriz baharı ve çok fazla da düşünmeyiz doğrusu. Önemli işlerimiz, okullarımız, internet bağlantılarımız vardır ve dikkatimiz büyük ölçüde onlara yönelmiştir. Biz mevsimlerden çok havanın karlı, yağışlı ya da açık olmasıyla ilgileniriz.

Yine de diğer her şey gibi etkileniriz ilkbahardan.

Çocukluğumdan aklımda kalan bir söz bana sanki o eski insanların mevsimsel değişmeleri (belki biraz da o dönemlerin koşulları gereği) daha çok düşündüklerini, gündemlerine aldıklarını düşündürür.

"Nisan, Mayıs ayları,

Gevşer gönül yayları" ifadesinin dilden dile dolaştığını anımsıyorum..

Baharın tertemiz havası, kırlardaki, dağlardaki bayram küçücük bir esinti ele insanların gönüllerini harekete geçirirdi.

Yepyeni aşklar filizlenirdi gencecik kızların, yeni yetme erkeklerin gönüllerinde. Çok büyük bir bölümü tamamen dışsal nedenlerden hiç ifade edilmez, açıklanmaz, açığa çıkmazdı.

Doğa ile daha çok iç içe olan insan, doğal olaylardan daha çok etkilenirdi.

Yüksek yalıtımlı, her anlamda doğa koşullarından etkilenmeyi en az düzeye indiren evler ile sokağa çıktığımızda doğal koşulların etkilerini en aza indiren, dışarıdaki havanın bedenimizle iletişimini kesen giysiler, bizi bir anlamda o içine doğup büyüdüğümüz doğal coğrafi koşullardan uzaklaştırıp korumaya almış, o anlamda duyarlılığımızı zayıflatmışlardır.

Elbette hızlı ve modern kent yaşamının kendine özgü konuları, araçları ve zaman tuzağı işleri vardır ve bütün bunlar çağdaş insanı meşgul ederek doğa olaylarını düşünmemize, yorumlamamıza, sonuçlar çıkarmamıza engel olan başkaca önemli etkenlerdir.

Artık uzun kış günlerinde pencereden dışarı bakıp baharın gelmesini bekleyen, gelen baharın ilk çiçeklerini toplayıp sevgiliye vermeyi ya da sevgiliden almayı hayal eden insanlar yoktur.

Her mevsimde, her türlü çiçek bulmak artık mümkün. Aradaki fark o çiçeklerin bahar çiçekleri tadında olmamaları, bahar çiçekleri gibi kokmamalarıdır. Öyle olunca etkileri de onlara göre çok daha azdır.

Babaannem, Emine, ailesi Kafkasya'dan Birinci Dünya Savaşı sonrası göç edip geldiğinde on dört yaşındaymış. Ölünceye kadar geldiği yerde bıraktıkları yaylaları, oraların baharını, yeşilini anlatıp durdu.

Babam onun İlkbahar mevsiminin ilk zamanlarında sağdıkları sütten elde ettiği tereyağını sarı yağı ayırdığını, özel önem verdiğini ve o yağın mevsimin sonraki dönemlerinde elde edilenlere göre daha akışkan olup, donmadığını, ninemin o yağ için çok daha güçlü ve sağlıklı ifadelerini kullandığını söyler.

O yayla kültürü ile yetişmiş insan, hayvanların bahar çiçekleriyle beslendikleri zamanların ürünlerine her zaman ayrı bir önem verdi.

Onlar eskiden yaşamış oldukları şimdi Akdağlar olarak anılan Ağmağan Dağları'ndaki köy ve yaylalarında da, şehire yerleşmeden önce kaldıkları Van'daki Canik Köyünde de hep doğa ile iç içe oldular.

Gerçi o dönemlerde, yani otuzlu, kırklı, ellili hatta altmışlı yıllarda Van şehir merkezi de bağlık, bahçelik bir yerdir. Bostanlar kurulur, Öküz arabalarıyla Sıhke'den kavun, şamama; muhtelif yerlerden karpuz, patates, domates gelir. Bostancılık Şamranaltı başta olmak üzere yaygın olarak her tarafta yapılır. Meyve bahçeleri, üzüm bağları vardır. Baharın coşkusu çiçek açmış erik dallarında, şehrin her yerindedir. Akasyalar, leylaklar vardır. Evlerde sağmal hayvanlar beslenir, sabahları çobanlara emanet edilerek şehri çepeçevre saran ve şimdilerde çoktan birileri tarafından tapulanmış olan meralara otlamaya gönderilir. Öyle olunca da baharın gelişi bütün işaretleriyle şehir halkı tarafından da izlenir, bilinir.

O zamanlar kent merkezi şimdiki gibi betonun, taşıt gürültülerinin, egzos gazlarının kanser gibi kavradığı bir şehir değildir. Eh, doğal olarak her yerinde her zaman elektrik olan, asfalt caddeli bir yer de değildir. Tam da usta yazarımız Yaşar Kemal'in "Bu Diyar Baştanbaşa" adlı kitabında anlattığı gibidir.

İnsanoğlu çağdaş dünyada doğal koşulların baskın olduğu önceki yaşamından uzaklaştıkça hayatı kolaylaştıran yeni icatlarla, araçlarla tanıştıkça değişmekte; yenilere bağımlılık düzeyinde sarılmakta, eskileri unutmaktadır. Geçmişinde kendi öz yaşam tarzının vazgeçilmez parçaları olan şeyler giderek ona yabancılaşmaktadır. Bir sonraki kuşak öncekinin doğaya daha bağımlı olarak sürdürdüğü zamanlarını anlamakta güçlük çeker hale gelmektedir. At arabalarının yerini motorlu taşıtlar alınca atlar da, nalbantlar da unutulmaktadır. Su ile çalışan eski un değirmenleri tarihe karışmaktadır.

Artık insan ile doğa arasında iyi yalıtımlı binalar, çok iyi koruyan yapay malzemelerle oluşturulmuş çağdaş giysiler vardır. Doğal olan yaşam araçları ile birlikte doğa da artık insan için önemli olmaktan çıkmaktadır. Giderek mevsimlerin farkları kalmadığı gibi tatları, etkileri de kalmamaktadır. Yaz tatile gidilen, denize girilen; kış da kayak kayılan zamanlar olarak,ifade edilmekte; sadece bu yönleriyle tanımlanmaya başlanmaktadır. Baharın anlamını tam olarak bilen insan sayısı azalmaktadır.

Böyle bir süreçte “ilkbaharın anlamını en iyi bilenler onun gelişini Nevruz Bayramı ile kutlayanlar mıdır” şeklinde bir soru sorulabilir.

Nevruz Orta Asya'da, Anadolu'da yüz yıllardır kutlanan bir bayram. Türkler, Kürtler ve daha pek çok millet, etnik topluluk bu bayramı kutlar.

Onlar atalarından aldıkları bahar bilincini motif motif Nevruz kutlamalarına yüz yıllar süren süreçlerde ilmek ilmek işlemişlerdir ve her yıl belli bir zamanda o işlemeleri renk renk, desen desen kutlamalara taşıyarak baharı karşılarlar. Böyle yaparak koyunların kuzuladığı, ekinlerin ekildiği, bolluk ve bereketin kapılarının açıldığı mevsimin İlkbahar olduğunu bilincini kendilerinden sonraki kuşaklara aktarmayı sürdürürler.

Modern zamanların insanının değerler sistemi süreç içinde sessiz bir devrimle değişmektedir. İnsan giderek doğal olanlardan kopup yapay olanlara bağlanmakta, yeni, farklı, önceden bilinmeyen yaşam tarzları giderek büyük kitleleri etkisi altına almaktadır.

Mevsimler artık eskisi kadar önemli değildir. İlkbaharın değerini takdir etmek geçimini topraktan temin edenlere kalmaktadır.

NOT:

Henüz on beş, on altı yaşlarımda yazdığım "Van'da Bahar" adlı çalışmam, yerel Vansesi gazetesinde yayınlanan ilk düz yazımdı. Aradan yaklaşık kırk yıl geçti. Yine bir bahar yazısı yazarken, baharın kokusunu yeniden alırken o dönem yazımı yayınlayarak bana destek vermiş olan Vansesi Gazetesi o dönem sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürünü saygıyla anmak isterim.

Yine benim yaşamımın baharı sayılacak o dönemde şiir ve hikâyelerime gazetesinde yer veren bir başka kişiyi, yerel İkinisan Gazetesi'nin o zamanki Yazı İşleri Müdürü rahmetli Servet Mehterbaşıoğlu'nu da ayrıca rahmetle anmayı şahsım adına ayrı bir borç bilirim.

Onlar benim ve benim gibi yazmaya hevesli insanların el yazılarımızla kağıtlara döktüğümüz şeyleri kurşun harflerle dizdirip bastıran ve her türlü saygıyı hak eden insanlardı.Göçüp gidenlere Allah rahmet eylesin.

İlk şiirimin kendi eliyle götürdüğü İkinisan Gazetesine basılmasını sağlayan ilkokul öğretmenim Sayın Ali Laleci'yi de aynı şekilde saygıyla anar, uzun, sağlıklı bir ömür dilerim.

2/15/2013 2:14 PM

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler