İngiltere'de ilk ve orta öğretim düzeyinde pek çok okulun yasal yükümlülükleri olmasına rağmen 'toplu ibadet' düzenlemediğini gösteren bir anket tartışma yarattı.
Yasalara göre, ilk ve orta öğretim düzeyindeki öğrencilerin her gün ibadet amacıyla bir araya gelecekleri bir zaman dilimi olmalı.
Ancak BBC'nin yerel radyolarından biri için, Comres şirketi tarafından yapılan bir ankette ebeveynlerin yüzde 64'ü çocuklarının okulunda ibadet saati olmadığını söyledi.
Ankete katılan 1.743 kişiden yüzde 60'ı ise ibadet mevzuatının uygulanmaması gerektiğini savundu.
Geçmişi 1944 yılına uzanan ve son halini 1998'de alan yasa, öğrencilerin her gün bir arada ibadet etmesini öngörüyor.
Öğrencilerin farklı inançlara mensup olabileceği kabul edilmekle birlikte bu ibadetin ülkenin geleneklerini yansıtması gerektiği, bu nedenle 'büyük oranda Hıristiyan gelenekleri çizgisinde olacağı' öngörülüyor.
Eğitimciler ise, bazı okulların cemiyet olma fikrini aşılamayı, dini eğitime yeğlediğini belirtiyor.
Söz konusu mevzuatta ibadet yükümlülüğü öğrenciye değil, okula ait. Yani öğrenci ibadet saatine girmek zorunda değil, ancak okul bu hizmeti sağlamak durumunda.
Ayrıca anne babalar çocuklarına muafiyet isteyebiliyor; altıncı sınıf ve üzerindeki çocuklar da katılmak isteyip istemediklerine bizzat karar veriyor.
Yine de anketin bulguları İngiltere'de günümüz toplumunda zorunlu toplu ibadetin geçerli bir uygulama olup olmadığını gündeme taşıdı.
2001 nüfus sayımına göre İngiltere nüfusunun yüzde 71'i kendisini Hıristiyan olarak tanımlıyor. İkinci büyük din ise yüzde 2,8 ile İslam.
Ancak son yıllarda yapılan anketler, inanç ve özellikle düzenli ibadet düzeylerinin bunun çok daha altında olduğunu gösteriyor.
Eğitimciler özellikle nüfusun hayli geniş bir yelpazeyi yansıttığı büyük kentlerde, dini ibadeti dayatmanın anlamlı olup olmadığını sorguluyor.
Öğretmen ve Okutmanlar Derneği (ATL) siyaset danışmanı Alison Ryan, okul ve ailelerin bu uygulamayı ne derece istediğinin sorgulanması gerektiğini savundu.
"Bir yasanın bu kadar büyük oranda deliniyor olması, kullanımına ilişkin fikir vermeli; belki de reformdan geçirilip değiştirilmeli... Biz bu konuya eğilmek gerektiğini düşünüyoruz." dedi.
Kilisenin bir sözcüsü anketin yapılış biçimini eleştirdi. Ankette ilk ve orta öğretim arasında ayrım güdülmediğini, oysa ilkokulların çoğunda ibadet ya da günlük vicdan muhasebesi ve tefekkür saati bulunduğunu savundu.
Oxford Başpiskoposu John Pritchard da okullarda gündelik ibadetin inanılan değerler açısından "önemli bir beyan" olduğunu söyledi.
Pek çok kilise yetkilisi gibi, bu uygulamanın manevi ve ahlaki yönden faydasını savunan Pritchard, okulların teşvik edilmesini savundu.
Brighton yakınlarındaki Mile Oak Okulu'nun Müdür Yardımcısı Martin Cooper ise ibadet şartının yerine getirilmesinin güç olabileceğine dikkat çekti.
"Bizimki gibi bir okulda pek de Hıristiyan değerlerine uygun bir sistem yok. Dolayısıyla verilenin sosyal bir mesaj olması gerekiyor." dedi.
Blackburn'de bulunan kilise yönetimindeki St Matthews İlkokulu ise farklı bir formül öneriyor.
Öğrencilerinin yüzde 96'sının Müslüman olduğunu kaydeden okul müdürü Elaine Smith, "inanç konusunda konuşmanın yine de faydalı olduğunu" söylüyor.
Smith'e göre "Dini ibadetlerini yapan Hıristiyan ve Müslümanlar, çocuklarla konuşup, toplu ibadet uygulaması olmasa kurulamayacak bir bağ kuruyor".
Kısa adı NASACRE olan ve okullara dini eğitim konusunda danışmanlık eden ulusal dernek ise ara yol bulunabileceği kanısında.
Dernek temsilcilerinden Bruce Gill, toplu seansların kilise değerleri öncülüğünde yapılmasının şart olmadığını; cemiyet değerleri, vicdan ve şahsi sorumluluktan söz edilebileceğini belirtiyor.
Gill "İnsanların maddiyatçı yaşam ve tatminin ötesine geçmesini sağlamaya çalışıyoruz. Eğer bunu yitirirsek bence pişman olacağız" dedi.
İngiltere Ulusal Laiklik Cemiyeti yöneticisi Keith Porteous Wood ise günlük ibadet yasasının kaldırılması çağrısında bulundu.
"İngiltere, batı dünyasında devlet okullarında toplu ibadet şartı koşan tek ülke" diyen Wood, "Bunu yapmak devletin meşru işlevlerinin ötesine geçmek ve çocukların insan haklarını suistimal etmek anlamına geliyor." diye konuştu.