Geçtiğimiz günlerde 2000’ler gençlerinin alkolü bir sosyalleşme aracı olarak kullanmamaya başladığını sizlerle paylaşmıştık.
Ama kendilerine göre oldukça mantıklı sebepler de öne sürmüşlerdi. Üniversite öğrencileri ve genç blogger’lar, sanatçılar gibi ‘üst tabaka’ mesleklere sahip bu Amerikalı insanlar, alkollü içeceklerin muhabbetin kalitesini düşürdüğünü, anlamsızlaştırdığını, akşamdan kalmalığın sosyalleşmenin önünde koca bir engel olduğunu düşünüyorlardı; ailelerinde gördükleri nahoş tecrübeleri yaşamak istemediklerini söylüyorlardı.
Tabii, milattan önce 10 binlere dayanan bu insanoğlu alışkanlığının öyle tek bir jenerasyonla değişeceğini de sanmıyoruz.
Yoksa dünyanın ilk şarabını yapan Antik Çinliler, milattan önce 2000’lerde baldan alkollü içecek elde eden Antik Yunanlar bu işe çok üzülürlerdi.
Sadece bu kültürler mi? Roosevelt ve J.F. Kennedy gibi alkolü hayatının önemli bir noktasına koymuş, dünyadaki alkolseverlere Jameson ve Jack Daniels gibi viskileri hediye etmiş Amerikalılar, ve hattâ sofralarında su kadar votkaya yer veren Ruslar da büyük hayal kırıklığına uğrarlardı. Dememiz odur ki; alkol binlerce yıldır dünyadaki tüm kültürlere yapışmış, insanlıkla birlikte büyümüş bir içecek...
Peki nedir bu alkole bağlılığımız, insanlar neden bu kadar çok seviyorlar bu mereti?
10 kişiye sorduğunuzda 8’inden duyacağınız yanıt bellidir: Keyif veriyor, içimi ısıtıyor, muhabbet muhabbeti açıyor... 2 kişi de şöyle bir cevap verirdi: "abvş yazamıuyırfjm çöok iştişm yafın konulalıkmmı?=" 2 kişinin vereceği bu cevap; sorunuzu Whatsapp’tan sorduğunuz, yanıtını da aynı platformdan beklediğiniz durumlarda geçerlidir.
Alkolün beynimizin insan gibi çalışmasını engellediği, ertesi sabah da berbat hissettirdiği apaçık ortada. Peki tüm bunlara rağmen, hakikaten, neden içiyoruz ki? Yanıtlarımız bilimsel.
1. Tadı güzeldir. Ya da en azından öyle hissederiz.
Alkollü içeceklerin tadının hoşumuza gitmesinin oldukça bilimsel sebepleri var. İlk örnek olarak; bazı alkollü içecekler etanol maddesi içerirler. Etanol, direkt olarak şeker içeren bitkilerden yapılan, bitkisel bir alkoldür. Alkollü içeceklerin bazılarında yer alan naltrexone maddesi ise beyinde ‘Beğeni’ sinyallerine hücum eder.
Etanol ve naltrexone’un etkisinin yanı sıra, alkolün beyinde ‘tatlı şeyler’ ile aynı yeri tetiklediği de kanıtlanmış bir gerçek.
2. Sürekli onu içmek isteriz. Neden peki?
Çünkü alkollü içecekler dopamin seviyesini yükseltir de ondan... Domapin maddesi, beyindeki zevk hislerini kontrol eder. Alkol, -daha ayrıntılı konuşmak gerekirse metanol (yani metil alkol), vücutttaki dopamin seviyesini tetikler; böylelikle ilkini içtikten sonra ikincisini, sonra da üçüncüsünü içmek isteriz...
Üniversite öğrenci edition: Cüzdan boşalıncaya kadar da duramayız :(
3. İyi hissettirir. Biz demiyoruz, bilim diyor.
Bilimsel olarak, stresli olduğumuzda beynimizin hipotalamus kısmı, hipofiz bezemiz ve adrenalin bezlerimiz arasında bir geribesleme sistemi aktif olur _(En çok bu kadar Türkçe’leştirebiliyoruz, devamını İngilizce okumak isteyenleri şuraya alalım)._
Alkollü içecekler, işte tam da bu sistemi deaktive edebilir. Stres seviyemiz azalır, iyi hissederiz...
4. Davranışlarımızda daha özgür hissederiz.
Kararlarımızda ve sosyal davranışlarımızda kendimize koyduğumuz kısıtlamalar, puff, kayboluverir.
Beynimizde bu kısıtlamaların saklandığı prefrontal korteks, dopamin sayesinde etkisini kaybeder. Alkolün dopamini nasıl da arttırdığından bahsetmiştik zaten.
5. Uyumamızı kolaylaştırır.
Çünkü alkol, hafif uyuduğumuz anların R.E.M. uykusuna, yani uykumuzun en derin anına ulaşmalarını hızlandırır…
Tabii yalnızca R.E.M.’e ulaşmamızı hızlandırır, uykumuzu daha kaliteli kılmaz. O başka bir şey, oda sıcaklığıyla, uykumuzda soluyabildiğimiz oksijen miktarıyla, vücudumuza iyi oturan bir yatakta uyumamızla ilgili.
Kaynaklar: Theconversation.com, Springer.com, Wikipedia.org