HABER

İnsülin direncinde hareketsiz yaşam uyarısı!

Pandemiyle gelen ev izolasyonu sürecinde masa başı işlerde artış görülmesiyle birlikte insülin direncinde de artış görüldü. Modern çağın hastalığı olarak görülen insülin direnci ile ilgili uyarılarda bulunan Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Safiye Arık, hareketsiz yaşamın insülin direncine yol açtığını söyledi.

İnsülin direncinde hareketsiz yaşam uyarısı!

Günümüzde masa başı çalışma tarzının belirgin olarak arttığına ve kovid 19 pandemisi nedeniyle de evden çalışma tarzına geçildiğine değinen Medicana Çamlıca Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Safiye Arık, “Masa başı çalışma tarzı belirgin olarak artmıştır, beslenme düzenindeki değişikliklerle beraber bu grup insanlarda obezite ve bunun sonucu olarak insülin direnci giderek artmaktadır. Şunu özellikle konunun başlangıcında vurgulamak isterim ki, insülin direnci kilolu olmaya veya kilo alımına neden olmaz, tam tersi, kilolu olmak veya kilo almak insülin direncine neden olur. Yani kilolu olduğumuz için insülin direncimiz oluşuyor, kilo kaybedersek, normal kilomuza dönersek insülin direnci düzelir” diye konuştu.

“İNSÜLİN DİRENCİNİN EN SIK GÖRÜLEN NEDENİ OBEZİTEDİR”

İnsülin hepimizin vücudunda doğuştan var olan, basit olarak ifade edersek, pankreastan salgılanan ve kan şekerini düşüren bir hormon olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Safiye Arık, “Etkisinin azalmasında ve eksikliğinde şeker hastalığı meydana gelmektedir. İnsülin direnci ise insülinle meydana gelen kan şekeri düşüklüğü derecesindeki azalmadır, yani kan şekerini yeterli düzeyde düşürmek için daha fazla insülin gerekir. İnsülin direncinin en sık görülen nedeni obezitedir. Obezite ilişkili insülin direncinin sonuçları şunlardır; açlık şekerinde yükseklik (şeker hastalığı olmadan), şeker yükleme testinde 2. saat şekerinde yükseklik (şeker hastalığı olmadan), şeker hastalığı (tip 2), kan yağı (trigliserid) yüksekliği, iyi huylu kolesterol (HDL) düşüklüğü, tansiyon yüksekliği, şeker hapı veya insülin kullanan kişilerde şeker düzeylerinin yükselmesi, kalp-damar hastalığı, polikistik over sendromu, alkole bağlı olmayan yağlı karaciğer hastalığı, bazı kanserler (meme, kalın bağırsak, rahim kanseri gibi). Obezite, özellikle de abdominal obezite dediğimiz göbek bölgesindeki yağlanma insülin direnci ile yakın ilişkilidir. Başlangıçta pankreasımız salgıladığı insülin miktarını arttırarak bu durumu, yani insülin direncini, kompanse eder, düzeltir. Obezite ilişkili birçok insülin direnci olan hastada kan şekerleri normaldir veya hafif yüksektir. Fakat birçok hasta sonuçta bu düzeltmeyi, bu kompansazyonu, devam ettiremez ve sonuçta şeker hastası (tip 2) olur. Geniş popülasyon bazlı çalışmalarda insülin direnci tanısı için HOMA-IR denilen açlık glukoz ve insülin düzeyleriyle hesaplanan bir formül kullanılmıştır” şeklinde konuştu.

“ASIL TEDAVİ KİLO KAYBI VE EGZERSİZDİR”

Dr. Safiye Arık, “Tedavinin temelini kilo kaybı ve fiziksel aktiviteyi arttırmak oluşturur. Ayrıca Metformin etken maddeli ilaçlar diyabet gelişiminin önlenmesinde etkilidir ancak diyet ve egzersiz kadar etkili değildir. Bu yüzden asıl tedavi kilo kaybı ve egzersizdir. Akdeniz diyetinin bu grup hastalarda etkili ve sürdürülebilir olduğu kanıtlanmıştır. Kişiye özel egzersiz programları ile diyet aktivitesi desteklenmelidir. Bu konuda orta düzeyde kardiyo grubu aerobik egzersizlerin etkinliği kanıtlanmıştır. Tempolu yürüyüş, düşük tempo jogging, yüzme, bisiklet gibi nabzı belli düzeyde arttırabilen ve devamlılığı olan egzersizler önerilebilir. Bununla birlikte kalp-damar hastalıklarının riskini azaltmaya yönelik olarak kan basıncı yüksekliği ve kolesterol yüksekliği de tedavi edilmelidir. Metformin ve pioglitazon, yüksek riskli hastalarda, insülin direncini düzeltmek ve şeker hastalığı gelişimini azaltmak amaçlı kullanılabilir” ifadelerini kullandı.

İNSÜLİN DİRENCİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

İnsülin direncinin belirtilerini anlatan Dr. Safiye Arık, “İnsülin direnci gelişen vücutta hücreler kandaki glukozu normal şekliyle alıp kullanamaz. Vücudumuz bu durumun üstesinden gelebilmek için pankreastan salgılanan insülin miktarını artırır. Yani kanımıza normalden fazla miktarda insülin salgılanır. Aşırı artan insülin kandaki glukozun hücrelerin içerisine girişini hızlandırır, kan şekerimiz normal düzeylerin altına düşmese bile hızlı tüketildiği için yemeklerden sonra halsizlik, şekerli gıda tüketme ihtiyacı ve özellikle yemekten birkaç saat sonra aşırı acıkma, sinirlilik, uyuşmalar, çarpıntı, baş ağrısı, el ayak titremesi gibi belirtiler gösterebilir” dedi.

NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Hemen herkes zaman zaman strese maruz kaldığını söyleyen Dr. Safiye Arık, “Ancak sürekli stres altında olan kişilerde stres hormonları olan adrenalin ve kortizol daha fazla salgılanıyor. Bu hormonlar da insülin direncini kolaylaştırıyor. Kahvaltıda hamur işleri ve bol kalorili yiyecekleri tercih etmemek; mümkünse peynir, zeytin, domates, salatalık gibi kahvaltılıkları tüketmek, Öğle yemeklerini dışarıdan sipariş etmek yerine, sağlıklı bir öğün hazırlamak salata, çorba, ızgara tercih etmek, Tatlı tüketimini en aza indirmek tüketilecek ise de hafif tatlıları tercih etmek, Çay ve kahve tüketimini sınırlamak, oralet veya meşrubatları tercih etmemek, günde 1,5-2lt su içmek, Çalışma esnasında mümkün olduğunca hareketli olmak, Gün içinde basit egzersizler uygulamalıyız” dedi.

DHA

En Çok Aranan Haberler