Laura Hospes projesini, ve projenin yaşadıklarıyla bağlantısını şu sözlerle anlatıyor:
*"20 yaşındaydım, fotoğrafçılık okuyordum ve başkalarına göre hayatı dolu dolu yaşıyordum. Ama o gerçek ben değildim. Gerçek ben, hayatını sonlandırmayı ve kafasının içindeki savaşı sona erdirmeyi planlıyordu. Birkaç yıl önce yeme bozukluğuna sahiptim. Yoğun bir terapiden sonra iyileştim ve tekrar okula döndüm. Bir yıl sonra ruh sağlığımın halen çok kötü durumda olduğunu kabul etmek durumunda kaldım ve başka bir psikolog aramaya başladım. Yine yeme bozukluğu ile karşı karşıya olduğumu düşünen bir psikolog ile yaklaşık bir sene geçirdim. Ve ardından kedimle vedalaştım ve sonsuza dek uykuya daldım (sanıyordum).
Ardından gözlerimi hastanede açtım. Fiziksel tedavinin ardından psikiyatri kliniğine nakledildim. Psikiyatri hastanesindeki ilk günümde, hastaneye yatmamın öncesinde de kendimi yalnız, çaresiz veya sinirli hissettiğimde yaptığım gibi kendi portremi çektim. Ardından kısa bir rahatlama hissettim. Fotoğraf makinem evdeydi o yüzden telefonumu kullandım. Ertesi gün erkek arkadaşım fotoğraf makinemi getirdi ve bu kötü halimi fotoğraflamaya başladım. Kendi portremi çekme seanslarımın her birinde kafamın içinde bir rahatlama ve sükunet hissettim. Bu başa çıkamadığım tüm o duygularla baş etmemde bana yardımcı oldu. Kendimi ifade etmezsem inflak edecekmişim gibi hissediyordum ve fotoğraf makinesi bu anlamda hayatımı kurtardı.
Bu projemin çoğu kişiye, özellikle yalnız olmadıklarını bilmeye ihtiyacı olan kişilere yardımcı olmasını umuyorum. Ama aynı zamanda bir psikiyatri hastanesinin kapalı kapılarının ardında ne olduğunu bilmeyen kişilerin, oradaki hastaların taşıdığı korku ve acıyı görmelerini istiyorum. Psikiyatri hastanesindeki insanlar deli kişiler değil, kendilerini deli olmak üzereymiş gibi hisseden kişiler. Ve bu his en kötü hislerden biri."*
Daha fazlası için Facebook sayfasını ziyaret edebilirsiniz.