Ankara kulislerinde, Türkiye'nin ısrarlarına rağmen referandumu ertelemeyen ya da iptal etmeyen IKBY yönetimine yönelik yaptırım uygulayıp uygulamayacağının yanısıra, 'askeri müdahale yapılması' seçeneği konuşuluyor. Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, bugünkü yazısında askeri müdahale seçeneğinden önce yapılabilecekleri sıraladı. Selvi öte yandan, siyasi yaptırımlardan öte 'ekonomik yaptırımlar'ın ön plana çıkabileceğini işaret ederek, askeri müdahale seçeneğine ilişkin "Devletler bunları her zaman açıklamaz" ifadesini kullandı.
Selvi'nin yazısında dikkat çeken bir diğer bölüm ise "Birinci Körfez Savaşı sırasında Gazeteci Güneri Cıvaoğlu, Amerikalıların komuta merkezinde bir yarbayın, Ortadoğu haritasının üzerinde elini gezdirerek, “Biz savaştan sonra buralardan çekileceğiz. Geride bıraktığımız silahlar özellikle kuzeyde Kürtler tarafından ele geçirilecek. Silahlanan Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek. Ya istedikleri toprakları vereceksiniz ya da savaşacaksınız” dediğini aktarmıştı" kısmı oldu.
Selvi ayrıca, ABD'nin Erdoğan'ın korumalarına silah verilmesinin mümkün olmadığını söylemesine rağmen YPG'ye konvoylarla silah gönderdiği gerçeğine dikkat çekti.
İşte o yazıdan çarpıcı satırlar:
Bugün gözler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Trump’la görüşmesinde, cuma günü ise MGK’da alınacak kararlarda olacak.
"BUNLARIN HİÇBİRİ BARZANİ’Yİ REFERANDUM KARARINDAN DÖNMEYE İKNA ETMEZ. ANKARA BUNUN FARKINDA"
Erdoğan, MGK toplantısında alınacak kararlar için, “Yaptırımlar sıradan olmayacak” dedi. Şimdi herkes yaptırımların ne olacağını araştırıyor.
1991’de 1. Körfez Savaşı’ndan önce Özal, ABD’den önce harekete geçip, petrol boru hattını kapatmıştı. Bağımsızlık referandumunda ısrar eden Barzaniyönetimine yönelik yaptırımlarda ilk sırada yine petrol boru hattının kapatılması geliyor. Böylece Barzani yönetiminin nefes borusunun kesilmesi amaçlanıyor. Bölgesel Kürt yönetimi ise Ankara’ya, “Siz kapatırsanız, İsrail, Hayfa hattını devreye sokmak için bekliyor” mesajını uçuruyor.
Erbil’e inecek uçaklar için Türk hava sahasının kapatılması, Habur sınır kapısının kapatılması, Bölgesel Yönetim’e verilen para desteğinin kesilmesi gibi seçenekler sıralanıyor. Bunların hiçbiri Barzani’yi referandum kararından dönmeye ikna etmez. Ankara bunun farkında.
SİYASİ YAPTIRIMLAR
"ORTADOĞU’DA DİPLOMASİNİN ARKASINA ASKERİ SEÇENEĞİ KOYMADIĞINIZ TAKDİRDE O KÂĞITTAN BİR KAPLAN OLARAK GÖRÜLÜR"
Ekonomik yaptırımlardan ziyade siyasi yaptırımların ağır bastığı söyleniyor. MGK toplantısında bağımsızlık referandumu Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunu olarak ilan edilebilir. İkinci adım olarak, Bölgesel Yönetim’e karşı bir siyasi izolasyon yoluna gidilebilir. Masada askeri seçenek var mı? Ortadoğu’da diplomasinin arkasına askeri seçeneği koymadığınız takdirde o kâğıttan bir kaplan olarak görülür. Ciddiye alınmaz. O nedenle sınırda yapılan tatbikatın, yaptırımlar için MGK toplantısının beklenmesinin, hepsinin bir mesajı var. Türkiye’nin Erbil’e yönelik bir askeri harekâtı söz konusu olabilir mi? Daha o aşamaya gelmeden önce yapılacaklar var. Devletler bunları her zaman açıklamaz.
“ELİNDEKİLERİ DE KAYBEDERSİN” UYARISI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Barzani’ye yönelik, “Elindekileri de kaybedersin” uyarısı bu açıdan önemli. Bağdat, petrolden kaynaklanan payını vermediği halde Türkiye, Erbil’e nefes borusu açtı. Böylece Barzani yönetiminin ayakta kalması sağlandı.
İSRAİL’İN GÜÇLÜ DESTEĞİ ÖNEMLİ
25 Eylül sabahına kadar referandumun ertelenmesi seçeneğinin masada olduğunu düşünüyorum. Ancak Erbil’den gelen sinyaller Barzani’nin kararlı olduğu yönünde. Barzani’yi bu kadar kararlı kılan, sadece çocukluk hayali olmasa gerek. İsrail’in güçlü desteği önemli. ABD, referandumu yapma demiyor, Rakka operasyonu sürerken, zamanı değil, ertele mesaj veriyor. Ama ürkek bir şekilde. ABD, bölge açısından tehlikeli bir Kürt politikası izliyor. 2017’de Irak’ta Barzani’ye, 2018’de Suriye’de Salih Müslim’e bağımsızlık sözü verildi mi, orasını bilmiyoruz. Ama Barzani’yi böylesine kararlı kılan bir şey var.
ŞU GÜNLERDE ABD’NİN KÜRTLERE İHANETLERİ HATIRLATILIYOR
Şu günlerde ABD’nin Kürtlere ihanetleri hatırlatılıyor. Mahabat Cumhuriyeti’nde İran karşısında, 1975’te Irak yönetimine karşı önce kışkırtılıp sonra ortada bırakılan Kürt gerçeğinin altı çiziliyor. Kendimizi kandırmamızın anlamı yok. Onlar tarihten bir ders olabilir ama bugünün gerçeğini yansıtmıyor.
ABD'NİN KÜRT PLANI
ABD, Ortadoğu’daki ikinci büyük müttefiki olarak Kürtleri görüyor. Trumpy önetiminden etkin bir ismin, “Ortadoğu’da birinci müttefikimiz İsrail, ikinci müttefikimiz ise Kürtler. Önceden Suudi Arabistan’dı ama Kürtler artık bizim Ortadoğu’da İsrail’den sonraki ikinci müttefikimiz oldu” dediğini yeni bir anekdot olarak paylaşmak istiyorum. Zaten sahadaki gerçek de bu yönde değil mi? Suriye’de PYD-YPG’ye TIR’lar dolusu yardımda bulunan ABD, Türkiye parasını ödemesine rağmen Cumhurbaşkanlığı korumalarına silah satışı yapmıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz paramızla alamıyoruz, siz terör örgütüne veriyorsunuz” diye isyan ettiği olaydan söz ediyorum.
Ortadoğu’da ABD’nin üç aşamalı Kürt planının üçüncü ayağına gelindi.
1- İşgal.
2- İçsavaş ve kaos.
3- Kürt devletinin kuruluşu.
Birinci adım Irak’ta atılıyor. Onu Suriye takip edecek. Üçüncü sırada ise Türkiye var. PYD-YPG’yi Rakka operasyonunun tam 30 katı silahla donatmalarının tek nedeni DAEŞ olmasa gerek.
Birinci Körfez Savaşı sırasında Gazeteci Güneri Cıvaoğlu, Amerikalıların komuta merkezinde bir yarbayın, Ortadoğu haritasının üzerinde elini gezdirerek, “Biz savaştan sonra buralardan çekileceğiz. Geride bıraktığımız silahlar özellikle kuzeyde Kürtler tarafından ele geçirilecek. Silahlanan Kürtler Türkiye’den toprak isteyecek. Ya istedikleri toprakları vereceksiniz ya da savaşacaksınız” dediğini aktarmıştı.
Referandumla birlikte o aşama başlıyor."