Siyasi gözlemciler, Irak'ta muhalefetin hiçbir zaman tek vücut olamadığını ve bunun da mümkün olamayacağını savunuyor. Irak'ın heterojen bir yapıya sahip olduğunu ve kısa tarihi boyunca ortak paydanın ülkede bir türlü kurulamadığını ifade eden siyasi gözlemciler, asıl tehlikenin Saddam sonrası Irak olduğunu ifade ediyor.
1991 yılında Bağdat'ın aldığı ağır darbeden sonra bölgenin aktör devletleri kendi çıkarları doğrultusunda Iraklı muhalif kesimleri bir araya getirmeyi denedi. ABD ve İngiltere daha çok aşiretler ile askeri ve politik seçkinler üzerinde dururken, başta İran olmak üzere Suudi Arabistan ve Suriye de İslami kimliği ön plana çıkan din veya mezhep ölçütü esas alan grupları himaye ettiler. Bu durum karşısında Irak'ın geleceğini biçimlendirme çalışmaları, muhalefetin hem iki ana bloka bölünmesi hem de her birinin yaşadığı iç çekişmeler yüzünden henüz sonuç vermedi. Yüzde 60 dolayında Şii nüfusa sahip olduğu söylenen ve genel olarak dindar bir halkı olan Irak'ta geleceğe yönelik projelerde İslam niceliğine sahip muhalif grupların önemini artırıyor. Bu noktada Sünni veya Şii olmak kadar tarikatlar da önemli rol oynuyor. Kuzey Irak'taki tarikatların başında Şeyh Abdülkerim Bayara'nın ve Şeyh Dr. Faik Nakşibendi'nin öğretilerini izleyen Nakşibendiler geliyor. Nakşibendiler, Tevala ve Halepçe'de önemli bir nüfusa sahip bulunuyor. Erbil'de ise etkinliği olan tarikat, aynı zamanda Nakşibendiler'den sonra ikinci sırada yer alan Kadiriler. Kadiriler Erbil'de Şeyh Fuad Türkmen Tekkesi'ne devam ediyor. Üçüncü sırada ise Erbil ve Kerkük'te etkili olan Caferiler geliyor.
Irak'ta bunlardan başka dini ve milli motivlerin iç içe geçtiği bazı tarikatlar da sözkonusu. Berzanciler, Nakşibendi inanışına yakın olmakla beraber Kürt kültürünün izlerine derinden taşıyor. Kerkük'te doğduğu rivayet edilen Berzancilik, 'Kürt-İslam sentezi' olarak da nitelendiriliyor. Bundan başka "Arap-İslam sentezi" şeklinde yorumlanması mümkün olan Nueyuniler ve Rufailer bulunuyor. Nueyuniler Seyid Caglah'ı, Rufailer Şeyh Seydi Ahmad Rufai'yi izliyor. Bir de bunların yanında Feyliler dikkat çekiyor. Farklı kaynaklar farklı iddiaları dile getirse de, Feylilerin İran Kürdü olduğu, zamanla Araplaştığı ve bu yüzden karışık ve karmaşık bir din anlayışı olduğu iddia ediliyor. Bunlardan başka Safaviler var. Safaviler her bakımdan İran'ı izliyor.
Bütün Ortadoğu'da olduğu gibi Irak'ta da siyasette asla ihmal edilemeyecek bir olgu olan İslami muhalif gruplar bulunuyor. Bu islami muhalif gruplar ise şu isimlerden oluşuyor:
"Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi, Ansar El İslam ve Jund El İslam, İslami Çağrı Partisi, Kara Tugaylar, Irak İslami Kurtuluş Hareketi, Kürdistan İslami Hareketi
Kürdistan İslami Birliği, Devrimci Kürdistan Hizbullahı, Rabıta Kürdistan, Mücahit Hareketi, Dawa Partisi, Irak İslam Partisi ve İslami İş Partisi."
İRAN'IN IRAK'TAKİ KOLU: IRAK İSLAM DEVRİMİ YÜKSEK KONSEYİ İslami gruplaşmaların başında batıda SCIRI ve SAIRI olarak bilinen 'Meclis-i Ali İslami El İraki' bir diğer deyişle Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi geliyor. Meclis-i Ali Şii örgütleri çatısı altında topluyor. 1982'de Irak'taki Şii nüfus üzerinde etkinlik kurmak için İran, tarafından kurulan bu örgütün 8 bin savaşçısı olduğu ve bu sayının gerektiğinde 40 bine çıkarılabileceği tahmin ediliyor. Meclis-i Ali yandaşları çoğunlukla Irak'tan kaçan Şiiler ve İran-Irak savaşında esir düşenlerden meydana geliyor. Meclis-i Ali'yi İran Devrim Muhafızları koordine ediyor. Yine askeri eğitim ve donanımda yine İran'ın bu en etkili kurumu tarafından sağlanıyor. Irak sınırında çok sayıda üssü ve merkezi bulunan Meclis-i Ali'nin başında Ayetullah Mohammed Baqr El-Hakim bulunuyor. Yardımcılığını ise Şeyh Muhammed Abu Ali El Mevla yapıyor. İran'ın Irak politikasında şimdilerde çok başlılık olması nedeniyle Meclis-i Ali, şu günlerde sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Dini liderlik, siyasi yönetim ve Devrim Muhafızlarının konuya bakış açılarında farklılıklar bulunuyor. Diğer taraftan Meclis-i Ali'nin en önemi katılımcısı Dawa Partisi Baqr El Hakim ile kavgalı olması nedeniyle geçtiğimiz yıl yapılan son kongreye katılmazken, hala Meclis-i Ali çatısında bulunuyor. Tüm bu gelişmeler, Meclis-i Ali ile ABD arasında gözle görülür bir yakınlaşmaya neden olurken, Tahran bu durumu kaygıyla izliyor. Ancak Tahran Yönetimi elindeki kozu yitirmek istemediği için şimdilik Meclis-i Ali'yi gevşek tutarak kaçmasını engellemeye çalışıyor. ABD'nin ise Meclis-i Ali'ye ilgisi iki temel parametreden kaynaklanıyor. Bunlardan birincisi Meclis-i Ali'nin göz ardı edilemeyecek kadar geniş bir kesimi, Irak'ın yüzde 60'ını hedefleyen politikaları olması. Baqr El Hakim'in Şii dünyasındaki önemli konumu da bunu pekiştiriyor. İkincisi ise Meclis-i Ali'nin Irak'taki en etkin muhalif grupların başında gelmesi. Bir diğer deyişle Meclis-i Ali'nin diğer muhalefet gruplarından farkı, sadece söylemle değil, aynı zamanda eylemle de meşgul olması.
KÜRDİSTAN İSLAMİ HAREKETİ
Kürdistan İslami Hareketi, ya da yaygın tanımıyla 'Hareket'in başında ölümüne kadar Şeyh Osman bin Abdulaziz vardı. Halepçe ve çevresinde çok etkin olan bu grup, Şeyh Osman'ın ölümünden sonra zor bir döneme girdi. Şu anda başında şeyh Osman'ın oğlu Ali var. Kuzey Irak'ın doğu kesimlerinde varlığını sürdüren örgütten kopmalar yaşanıyor. Kürdistan İslam Birliği veya kısaca İttihat, Şeyh Osman'ın yeğeni Selahaddin Mohammed'in denetiminde. Her iki örgütün deTahran'ın ve Riyad'ın desteğine sahip olduğu biliniyor.
Yine örgütler arasında akrabalığın söz konusu olduğu bir diğer İslami yapı ise Devrimci Kürdistan Hizbullahı. Bu örgütün başında Ethem Barzani var. Ethem Barzani Mesut Barzani'nin amcası. Devirmci Kürdistan Hizbullah'ı Tahran ile çok yakın ilişki içerisinde. Bu nedenle bu örgütün Barzani ailesi tarafından İran ile ilişkilerini düzenlemek için kurulduğu kanısı yaygın. Ama bu örgüt 11 Eylülden bu yana Barzani'nin yumuşak karnı olarak görülüyor. Rabıta Kürdistan doğrudan Suudi Arabistan'ın denetiminde. Riyad'ın yönlendirdiği Rabıta, Kuzey Irak'ta sosyal yardım, camii inşaatları ve Suud propagandası yapıyor. Örgütün doğrudan bir siyasi faaliyete göze çarpmıyor. Mücahit Hareketi'nin başında Şeyh Taki Mevla, Irak İslam Partisi'nin başında ise Şeyh Taki Müderrisi var.
DAWA PARTİSİ BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR Dawa Partisi bütün İslami örgüt arasında özel bir yere sahip bulunuyor. Tam adı İslami Dava Partisi olan partiye kısaca Dawa deniliyor. Terör örgütleri listesinde bulunan partiyi ABD'li kaynaklar, "en önemli ve en sert İslami gruplar" arasında gösteriyor. Dawa'nın İslami Cihad, Hizbullah ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu ile ilişkide olduğu ileri sürülüyor. Aynı kaynaklara göre 2 bin dolayında üyesi olan Dawa, adını 1968 yılında duyurdu. Tipik bir Şii örgüt olan Dawa, sekiz-on kişilik hücrelere dayanıyor. Her hücre yukarıdan yönlendiriliyor. En yukarıdaki isimlerin Muhsin El Hakim ve Ayetullah Mohammad Bakr El Sadr'dı. Saddam 1980 de El Sadr'ı ailesi ile beraber yok etti. İslami Çağrı Partisi ile Kara Tugayların Dawa'nın farklı görünümleri veya yan kuruluşu olduğu yönünde yaygın bir kanı bulunuyor. Dawa, İran-Irak Savaşı'nda önemli misyonlar üstlenirken, örgütün özellikle bilgi toplamadaki becerisi bu dönemde Tahran'a bazı yararlar sağladı. Dawa ile Hizbullah arasında iyi ilişkiler olduğu biliniyor. Çok sayıda eski Dawa üyesi bugün Hizbullah saflarında yer alıyor.
JUND EL İSLAM VE ANSAR EL İSLAM
Ansar El İslam'ın yaklaşık 200 üyesi bulunuyor ve örgüt üyelerinin de bulunduğu, İran-Irak sınırındaki birkaç köyü kontrol ediyor. Mala Krekar tarafından yönetilen örgüt, pratikte Abdullah Al Shafei yönetiyor. Örgütün lider isimleri arasında Abu Wa'el de yer alıyor. Örgütün bölge dışında bir varlığı bulunmuyor. Tamamı silahlı veya askeri eğitimli olmayan üyelerin, tamamına yakını bölge insanından oluşuyor. Kuzey Irak'ta hemen her örgütte olduğu gibi bu örgütte, öncelikle hemşehrilik bağının getirdiği dayanışma ile ayakta kalıyor. Ansar'ın İran-Irak sınırında konuşlu olması, örgüte herhangi bir sınırda etkin ve etken tek örgüt olma sıfatını kazandırıyor. KDP'de Türk sınırında, hatta sınırın tamamı boyunca var. Ama Türkiye-Irak sınırının belki de dünyanın en iyi korunan sınırı olması, Ansar'ın İran-Irak sınırındaki avantajını pekiştiriyor. Ansar'ın İran ile çok iyi ilişkileri bulunuyor. İran hem Kuzey Irak'ta hem de Afganistan'da kendi oyununu oynarken, her iki bölgede de bazı grupları destekliyor. Dolayısıyla Afganistan ve Kuzey Irak arasında bir köprü görevi yapıyor. Ansar'ın Usame Bin Ladin'e sempatiyle baktığı biliniyor.
Bölgede bir de Ansar El İslam'ın yanısıra Jund El İslam örgütü bulunuyor. Ansar ve Jund'un birkaç ortak noktası dikkat çekiyor. Her ikisinin de varlığı Talabani'nin açıklaması ile ortaya çıktı. Çünkü her iki örgüt de Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile çatıştı. KYB her ikisi ile de çatışmasından sonra bu örgütlerin El Kaide bağlantısında ısrar etti ve Irak'ın ABD'nin tanımladığı "şer ekseninde" bir adım öne çıkması için çaba harcadı. Vehhabilik etkisi altındaki Jund El İslam, İslami rejim istemeyen örgütlere karşı kutsal savaş sürdürmesi ile göze çarpıyor. Jund El İslam ayrıca, etkili olduğu bölgelerde müziği, dansı ve resmi yasaklıyor ve kadınların eğitilmesini engelliyor. Jund bunlardan başka kız okullarını ve güzellik salonlarını da kapatıyor. Siyasi göslemciler, Jund ile Ansar arasında kesin bir ayrım yapmakta zorlanıyor. KYB, Londra'da yaşayan Abu Qatada adında bir şeyhin de desteklediği Jund'un El Kaide ile 'beraber ve eşzamanlı' kurulduğunu iddia ediyor. KYB hatta el Kaide üst düzey 20 yöneticisinden üç tanesinin Kuzey Irak'ta bulunduğunu ve bunların arasında Ladin'in birinci yardımcısı Abu Hafas Al-Masri'nin de yer aldığını kaydediyor.
Halepçe, Şeyh Osman bin Abdülaziz'in kurduğu Kürdistan İslami Hareketi'nin denetiminde bulunuyor. Ancak Şeyhin ölümünden sonra örgütün yönetimi, oğlu Şeyh Ali bin Abdülaziz'e geçti. Bunun üzerine örgüt iki parçaya ayrıldı. Kürdistan İslam Hareketi'nin iki numaralı ismi Sadık Şeyh bin Abdülaziz örgütünün El Kaide bağlantısı olduğu ve cihada katıldığı yönündeki iddiaları ret ediyor.
KUZEY IRAK'IN LİDERLERİ; BARZANİ VE TALABANİ Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Celal Talabani'nin yönetimindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB), konumları ve taban sahibi oldukları bölgenin uluslararası gelişmelere duyarlılığı nedeniyle Irak'ın Bağdat'tan sonra en önemli kuvvet merkezleri olarak kabul ediliyorlar. Ancak hem KDP hem de KYB, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve Saddam Hüseyin ile iyi geçinmek için Bağdat ile bileşik kaplar kuramını andıran bir ilişki modeli uyguluyor.
Egemen oldukları topraklarda yaşayan aşiretleri himayesinde bulunduran iki siyasi yapı aynı coğrafyada bir arada bulunan farklı alt kültürleri temsil ediyor. KDP, Zap Suyu'nun batısında yer alan ve Bahdinan diye adlandırılan bölgede hüküm sürerken, KYB ise Zap Suyu'nun doğusunda bulunan Soran adındaki bölgeyi yönetiyor. Her ne kadar Barzaniler Barzan aşiretinden ve Celal Talabani Talabani aşiretinden gelse de, yine de KYB bir aşiret partisi veya örgütü olarak tanımlanmaya uygun gözükmüyor. Bu durum, KYB yöneticilerinin ve yandaşlarının gözünde KYB'nin KDP'ye siyasi üstünlüğünün temelini oluşturuyor.
Elektronik, askeri ve diplomatik mengenelerle sıkıştırılan Bağdat, dış ticaretindeki zayıf yaşam belirtilerini, kuzeyden ve güneyden farklı yöntemlerle bağladığı serumlarla sürdürmeye çalışıyor. İşte KDP ve KYB'nin çıkarları da bu noktada Bağdat'ın takip ettiği siyasetle uyum sağlıyor. KDP ve KYB'nin Bağdat ile uyumunu "mecburi istikamet" haline getiren detaylar arasında yine KYB ve KDP arasındaki anlaşmazlıklar çok önemli yer tutuyor. Her iki Kürt fraksiyonu çıkarlarını korumak ve geliştirmek için politika üretiyor. Bu da, doğal bir sonuç olarak KDP-Bağdat ve KYB-Bağdat ilişkilerinin toplamını, bütündünden daha önemli, etkin ve kuvvetli hale getiriyor. Bağdat'ın her iki grupla oluşturduğu ilişkilerin sistematiği, Irak'ın geleceğinin toprak bütünlüğü kavramı üzerinde biçimlenmesini mümkün kılacak nitelikte gelişiyor.