Türkiye sınırında terör örgütü IŞİD'in eylemlerini uzun süre “sınır emiri” sıfatıyla yöneten örgütün Türkiye’deki kanlı eylemlerinin sorumlusu İlhami Balı’nın eşi Hülya Balı itirafçı oldu. Türkiye’ye dönmek isterken çocuklarıyla birlikte MİT operasyonuyla yakalanan Hülya Balı’nın, Kilis Emniyet Müdürlüğü’nde, geçen şubatta alınan ifadesinde, etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini belirterek 35 kişinin ismini verdiği bildirildi.
Hülya Balı’nın hâkimlikte verdiği ifadeler açığa çıkmıştı. Balı’nın Kilis Emniyeti Terörle Mücadele (TEM) Şubesi’nde 14 Şubat’taki sorgusunda daha kapsamlı ifade verdiği anlaşıldı.
Milliyet'ten Gökçer Tahincioğlu'nun haberine göre; etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen Balı’ya, sorguda “1 Eylül 2015’te, Kilis Şehit Mehmet Hudut Karakolu’nda er Yusuf Beylem’in şehit edilmesi, er Sefter Taş’ın kaçırılması” ile ilgili bilgisi de soruldu. Balı “Ben ve çocuklarım Gaziantep’ten Suriye yani Bablemun’a geçmiştik. Bizi eşim karşıladı. Bir köye götürüp yerleştirdi. Daha sonra Türk askerinin sınırda IŞİD terör örgütüyle savaştığını ve acilen sınıra gideceğini söyledi. Bu çatışmada bir askerin şehit edildiğini ve birinin kaçırıldığını televizyondan duydum. Bu olayda ismi geçen şahıslardan Ebu Bekir kod adlı kişi benim eşim olur. Ebu Enes kod adlı kişi tahminime göre Deniz Büyükçelebi olabilir. Ebu Usame ise Ahmet Yıldız olabilir. Ama tam emin değilim” dedi.
Balı’ya, bu çatışmada kaçırılan erlerin isimleri verilerek “Askerlerimizin 22 Aralık 2016’da Ebu Ramadan isimli örgüt mensubu tarafından yakılarak şehit edilmesi olayıyla ilgili bilginiz var mı” sorusu da yöneltildi. Böylece, resmi sorguda iki askerin yakılarak şehit edildiği belirtilmiş oldu. Balı, bu soruya “Ben böyle bir olay olduğunu, komşum olan ismini hatırlayamadığım Suriyeli bir şahıs tarafından izletilen videodan sonra öğrendim. Kimin yaptığını bilmiyorum. Olay beni çok üzmüştü ve etkilemişti. Bu olayı eşime sordum yanıt vermedi. Ben de üsteleyemedim. Bunun çok vahşice olduğunu söyledim. Çocuklarımın videoyu kesinlikle görmemesini eşimden bizzat istedim. Bu olayın yaşanmasından sonra ben iyice örgütten ve sözde İslam devletinden soğudum ve kaçma planlarımı öne aldım. Ebu Ramadan dediğiniz şahıs, benim teşhis ettiğim Hasan Aydın olabilir. Yine de çok emin değilim.”
Balı, 2016’da IŞİD tarafından Türkiye’ye atılan füzelerden ise haberinin olmadığını söyledi.
Yakalandığında kayınpederi Fevzi Balı’nın haberdar edilmesini isteyen Hülya Balı, 1991 doğumlu ve ilkokul mezunu olduğunu, Balı ile 2007’de evlendiğini, üç erkek çocuğu bulunduğunu kaydetti. Bir dönem Reyhanlı’da yaşadıklarını, o dönemde ayda bir iki kez evlerde toplandıklarını ve Ebu Hanzala’nın kitaplarını eşlerinin tavsiyeleri doğrultusunda okuduklarını söyledi.
Evlendikten sonra eşinin Adıyaman’daki Menzil tarikatına gidip gelmeye başladığını, bir suç nedeniyle cezaevine girdiğini, çıkınca bobinaj dükkanını kapattığını söyleyen Balı, şunları söyledi: “Hayır ve Ensar derneğinde çalışıyordu. Şubesi Gaziantep’te olduğundan buraya taşındık. 5 ay oturduk. Sonra beni Reyhanlı’ya, kayınvalidemin yanına bırakıp gitti. Telefon irtibatı kuramadım. Gaziantep’e döndüğümüzde, evimin arandığını, tablet ve bilgisayarın alındığını öğrendim. Eşyalarımı alıp Reyhanlı’ya taşındım. İlhami beni arayarak bizi yanına, Suriye’ye aldıracağını söyledi ama çocuklarımla birlikte gelmeyeceğimi söyledim. ‘Çocukları bir daha göstermem’ dedi, tehdit etti. Beni geri göndereceğini söylediği için ikna oldum. Sonra Hasan Şanverdi evimize gelerek bizi Antep’e götürdü. Bilmediğim bir yerde bıraktı ve insan kaçakçıları bizi karşıladı. Arabayla bilmediğim bir yerden Suriye’ye geçtik. Bizi orada eşim ve Mustafa Demir, yanlarında 50-60 yaşında bir adamla karşıladı. Yanlarında silah görmedim. Bablemun’da eşimin ayarladığı eve gittik.”
Burada 9 ay kaldıklarını, bu süreçte eşinin kendisini baskı altında tuttuğunu söyleyen Balı, burada Deniz Büyükçelebi’nin eşi ve ismini verdiği kadınlarla tanıştığını kaydetti. İlhami Balı’nın Arapça yazılı bir kimliği bulunduğunu söyleyen Balı, “Bana ve çocuklarıma IŞİD tarafından Amerikan doları olarak verilen bir ücret vardı. Ben ve çocuklarıma 100 dolar ödeniyordu” dedi.
Bablemun’dan Rai’ye geçtiklerini, burada da 4-5 ay kaldıklarını söyleyen Balı, bir süre sonra Rakka’ya taşındıklarını anlattı. Çocukları ile Türkiye’ye dönmek istediğini Rakka’dan kaçakçılar vasıtasıyla otobüse binerek ÖSO kontrolünde olan El Bab’a giderken çevirmelerde Cerablus’tan geldiğini söylediğini ve salıverildiklerini kaydeden Balı, “El Bab’ta direkt garaja gittik. Azez’e gideceğimizi, araç olup olmadığını sorduk. Geç olduğu için şoför götürmedi. Araç şoförünün evinde 10 gün kaldım. Bu arada eşimi aramaya başladım, ancak haber alamadım. El Bab’ta, eniştemi, ablamı, annemi aradım, döneceğimi söyledim. Sonra bozulduğu için telefonu kırdım. Kaçakçı geldi, beni alarak Azez’deki evine getirdi. 1-2 saat sonra beni ve çocuklarımı polisler aldı. Yolda gözümü kapattılar. Bir odada kaldıktan sonra bizi otele götürdüler. Üç gün kaldıktan sonra Türkiye’ye getirdiler” diye konuştu.
Balı, ifadesinde şunları söyledi:
“Ben Suriye’de İslam devleti diye kurulan dini ve şeri mahkemelerce yönetilen diye bildiğim IŞİD terör örgütünün iç yüzünü, daha ilk zamanlarda insanlara yapılan baskıdan, işkenceden, erkeklerin bir heves uğruna dul kalan kadınlarla 3-4 günlük evlilikleri, küçük kız çocuklarının peşkeş çekildiği ortamı gördüm. Suç işleyeni ceza vermek adına meydanda topladıkları insanlar önünde taşladıklarını, idam ettiklerini duydum. Ben ve çocuklarım eşimin zorlaması ile gittik. IŞİD kesinlikle İslam devleti değildir. Elimden gelse, zamanı geriye alabilsem ve bu süreç yeniden karşıma gelse dönüp de bakmam. Bu olaylar dışarıdan görüldüğü gibi değil. Ben ve çocuklarım perişan olduk. Yapılmak istenen ve yapılan farklı olaylardır. Ben bu durumdan çok pişmanım. Devletimin sunduğu etkin pişmanlık yasasından faydalanmak istiyorum. Herhangi bir terör örgütünde silahlı ve dini eğitim almadım. Bir an önce çocuklarımla evime, yuvama dönmek istiyorum.”
Balı, ifadesinde 35 kişinin ismini vererek, bu kişileri fotoğraflarından teşhis edebileceğini de söyledi.
Balı, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın örgütü nasıl etkilediği konusunda “Operasyon başladığında Rakka bölgesindeydik. Hava saldırıları zaten sürekli oluyordu. Kara operasyonunun başlaması örgütün dağılma sürecini hızlandırdı. Meyadin bölgesine kaymalar oldu. Zamanımın çoğunu evde harcadığım için askeri olarak nasıl bir pozisyon alındığını bilmiyorum. Eşimle konuşmadım. Türkiye’ye yönelik saldırıların artırılması gibi bir şeyi halk arasında işitmedim. Örgüte eş ve çocuklar giderdi. Kadınların askeri eğitim aldığını duymadım. Bana eğitim verilmedi” dedi.