HABER

İskandinav ülkelerinde şantiyeler nasıl çevreci olabildi?

Norveç'in başkenti Oslo'nun en işlek caddelerinden biri yayalaştırıldı. Projenin inşaatı için kurulan şantiyede ise tüm makineler elektrikliydi. Peki bu şantiye dünyaya nasıl bir mesaj verdi?

İskandinav ülkelerinde şantiyeler nasıl çevreci olabildi?

Sessiz, temiz ve yeşil gibi kelimeler genellikle şantiyeleri tanımlarken pek kullanılmaz. Ama Norveç'in başkenti Oslo'nun en işlek caddesi Olav Vs gate'deki şantiye alanını bundan hariç tutmak gerekir. Dünyada türünün ilk örneği olarak, şantiyede kullanılan tüm inşaat makineleri elektrikliydi.

Şantiye projesi Eylül 2019'da başladı. Bir zamanlar şehrin taksileri için hareketli bir yer olan bölgeyi yeni bir yaya bölgesine dönüştürdü. Bölgede yaşayanlar ilk olarak şantiyeyi diğer şantiyeler gibi sanıp tereddüt yaşamış olabilir ancak kısa sürede öyle olmadığı anlaşıldı. Nitekim bu çalışma, dünyadaki ilk sıfır emisyonlu kentsel şantiye için bir pilot projeydi.

Çevreyle ilgili kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Bellona'nın politika danışmanı Mark Preston Aragones, "Sıfır emisyonlu şantiyeyi ziyaret ettiğimde epey etkilendim" diyor.

Genellikle dumanla, gürültüyle ve verilen rahatsızlıkla ilişkilendirilen kazıcılara baktığında aletlerin çalışıp çalışmadığını anlamakta güçlük çektiğini söyleyen Aragones, "Bu kadar büyük makinelerin bu kadar az ses çıkardığını görmek gerçekten de etkileyiciydi" diye sözlerine devam ediyor.

Geleneksel dizel motorlar yerine elektrikli ekipmanların kullanılması, çevredeki herkesin ortam gürültüsünde ve kirliliğinde bir azalma olduğunu fark etmesi anlamına geliyordu.

Oslo İklim Ajansı'nın kıdemli danışmanlarından Philip Mortensen, "Dışarıda inşaat sürerken dahi dükkanların sokak kapılarını açık tuttuklarını gözlemledik. Ayrıca işçiler de daha düşük gürültü seviyeleri nedeniyle sahada çok daha iyi iletişim kurabildiklerini ve bunun sonucunda çalışma ortamının daha güvenli hissettirdiğini dile getirdi" diyor.

İnşaatlar dünyanın tüm karbon emisyonunun yüzde 38'ine sebep oluyor

İnşaat sektörünün karbonsuz bir şekilde işlemesi, Oslo'nun dünyaya liderlik etmek istediği türden bir şey. Ve iyi de bir nedeni var. Şu anda inşaat sektörü küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 10'undan fazlasına denk geliyor. Enerji kullanımından kaynaklanan karbondioksit emisyonlarına bakıldığında ise etkisi daha da belirgin. İnşaat sektörü dünyanın tüm karbon emisyonunun yüzde 38'ini üretiyor.

Oslo'da ise resmi biraz daha farklı. Çünkü inşaat sektörünün şehrin toplam emisyonu içerisindeki payı hava ve gürültü kirliliğine önemli ölçüde katkıda bulunmasına rağmen yüzde 7. Ancak Olav Vs gate'deki sıfır emisyonlu pilot şantiye, şehri bu alanda daha da geliştirmek istiyor.

Olav Vs gate şantiyesi kullandığı elektrikli iş makineleri ile, normal makine kullanımına kıyasla 35 bin litre dizel ve 92 bin 500 kilogram karbondioksit eşdeğeri tasarruf sağladı. Bu, bir yıl boyunca 20 arabanın trafiğe hiç katılmamasına eşit.

Şantiyede propan brülörünün emisyonsuz bir alternatifle değiştirilememesi sebebiyle proje yüzde 100 emisyonsuz hale getirilemedi. Ancak Oslolular, projenin dizel yakıtlar kullanılarak yapılmasına kıyasla yüzde 99 emisyon tasarrufu sağladığı sonuçtan son derece memnun.

2030 yılına kadar tüm inşaatların sıfır emisyonlu olma hedefi

Şehir şu anda 2025 yılına kadar tüm belediye şantiyelerinin ve 2030 yılına kadar da kamu veya özel tüm inşaat işlerinin sıfır emisyonlu olmasını istiyor. Norveç'in en büyük altı şehri de yakın zamanda Oslo ile aynı hedeflere sahip. Norveç, ülkece çoğu hidroelektrikten elde edilen yüzde 98 yenilenebilir enerjiye sahip. Bu da ülkeyi sıfır emisyonlu şantiyeler için ideal bir test alanı haline getiriyor.

Bununla birlikte, Olav Vs gate'deki pilot proje, sektöre emisyonsuz bir inşaat sahasının ulaşılabilir olduğunu ve geleceğin standardı olacağını gösteren bir tablo sunuyor.

Oslo bu alanda liderlik koltuğuna oturduysa da, onu hemen ardından sıfır emisyonlu inşaat sahalarına sahip diğer İskandinav başkentleri, Kopenhag ve Helsinki izliyor.

Maliyeti mi, emisyon mu?

Gelgelelim inşaat sektörünün sahip olduğu ün, emisyon değerlerini düşürmekten çok maliyetleri düşürmekle ilgili ve bu anlamda da epeyce dirençli.

Aragones, "Bu tür makineler, bazı şehirler için işe başlarken yapılan yatırım maliyeti açısından aşırı derecede pahalı olabilir" diyor ve sebebini ise şöyle açıklıyor:

"Çünkü elektrikli bir makine dizel bir makineden iki kat daha pahalı olabiliyor. Sahip olunan donanımı yenileriyle güçlendirmek isterseniz de, iki veya üç kat daha fazla para vermeniz mümkün."

Yine de daha pahalı ekipmanın kendi kendini amorti edebileceğini söyleyen Aragones'e göre böyle bir durumda dizele para ödenmeyecek ve de elektrik tüketimi dizelden daha ucuza gelecek:

"Yani, cebinizden daha fazla peşin para çıkacak olsa da, operasyon süresince çok daha fazla tasarruf ediyorsunuz."

Elektrikli makineler, daha az gürültülü oldukları için gece geç saatlerde ya da sabahın erken saatlerinde çalışabilmek gibi başka avantajlara sahip. Bu da paranın geri kazanılmasına yardımcı olabilir.

Elektrikli makineleri şarj edebilmek dezavantaj yaratıyor mu?

Ekipman maliyetlerine ek olarak, başka bir engel ise elektrikli makineler için sürekli bir güç kaynağı sağlamak. Aragones, "Bazı şehirlerde, elektrikli makineler için yeteri miktarda güç elde etmek mutlak bir zorluktur" diyor.

Aragones biraz yaratıcılıkla bunun sağlanabileceğini ancak nihayetinde sektörde bazı değişikliklere ihtiyaç duyulacağını söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Bataryaları başka bir yerde şarj etmediğiniz ve onları sürekli olarak şantiyeye taşımadığınız müddetçe; şebekeye bağlanmak isteyebilirsiniz ama bu da şebekeden çok daha fazla güç çekmeniz anlamına gelir."

grafik

grafik2

Yakın zamanda Hong Kong'da denenen böyle bir pil sistemine Ampd Enertainer adı verildi. Bu da şu anda dünyanın tüm inşaatını besleyen dizel jeneratörlerin yerini alabilecek gelişmiş, kompakt bir pil sistemi.

Ampd Energy'nin kurucuları için amaç, inşaat sektörünün elektrikleştirilmesi için gereken altyapıyı sağlamak. Söz konusu batarya şu anda, Hong Kong'daki en büyük 18 inşaat ve emlakçısı tarafından kullanılıyor. Genel olarak, batarya vinçlere, yük asansörlerine, kaynakçılara ve elektrik kullanan diğer inşaat ekipmanlarına güç sağlıyor.

Bataryanın üreticileri karbon emisyonlarını yüzde 85 oranında azaltabileceğini söylüyor. Ki bu da her şantiyede 200 ila 400 otomobil arasında bir emisyona eşdeğer tasarruf sağlıyor. Ayrıca dizel jeneratörlerine göre otuzda bir oranında daha az gürültülü.

Ampd Energy'nin işletme müdürü Julian de Jonquieres, "[Dizel jeneratörler] her zaman açık tutulur. Böyle bir eğilim vardır. Ancak her zaman verimli bir şekilde kullanılmaz. Mesela bir vinçe bağlı tutulur ve sürekli çalışır ama vinç sürekli çalışmaz."

Tüm dünyada inşaat sektörü küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 10'undan fazlasına denk geliyor

Jonquieres, pillerin bu sorunla başa çıkmada çok daha etkili olduğunu söylüyor:

"Çalışmadığında, çalışmıyor; sadece orada oturuyor. Güce ihtiyacınız olduğunda gücü neredeyse anında elde edebilirsiniz, işte o zaman büyük tasarruf elde edersiniz."

'Nesnelerin interneti ile koordineli çalışıyor'

Hong Kong'daki en büyük geliştiricilerden biri olan Sino Group, Ampd Enertainer'ı kullanıyor. Sino Group inovasyon direktör yardımcısı Andrew Young, batarya biriminin karbon tasarrufunun yanı sıra birçok yararlı veriyi sağladığını söylüyor.

Young, "Sitedeki nesnelerin interneti (makinelerin birbirleriyle veya daha geniş sistemlerle bağlantılı olduğu ağlara verilen isim) sensörlerini bu birime bağlayabiliriz" diyor ve devam ediyor:

"Ekipman durumunu gerçek zamanlı olarak izlememizi sağlıyor. Bu, herkese bilgi ve veri elde etme şansı sunuyor. Bu veriler aracılığıyla karar verme sürecini hızlandırabiliyoruz, bu da işin operasyonel verimliliğini iyileştirebiliyor."

Şantiyelerin dijitalleşmesi süreci hız kazanıyor. Young, "Şantiyelerde neler olup bittiğini bilmek, verileri toplamak ve süreci dijitalleştirmek tüm endüstri için çok büyük bir anlam ifade ediyor" diyor.

Young'a göre şantiye sürecindeki herhangi bir iyileştirme çok büyük paralar demek ve birkaç günlük tasarruf, yüklenici firmaları da büyük bir yükten kurtarabilir.

Prefabrik yapılar daha yeşil malzemeler kullanılmasının yanı sıra inşaat emisyonlarının da önüne geçiyor.

Prefabrik olmak

Verimliliği artırmak ve israfı azaltmak için bir başka yenilik de modüler yapılar. Modüler yapılar, ya da bilinen adıyla prefabrik yapılar, bir binanın tümünün ya da bölümlerinin saha dışında inşa edilip, sahada bir araya getirildiği sürece sahip.

Danimarka'da ya da diğer İskandinav ülkelerinde, gündüz süreleri göz önünde bulundurulduğunda kış aylarında inşaat işçilerinin sahada çok fazla vakti olmaz. Bunun yerine prefabrik yapılar kullanılır. Bu da aslında israfı azaltan bir eğilim.

grafik 3

Aarhus Üniversitesi İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık bölümünden Doç. Jochen Teizer, modüler yapı, güvenlik, üretkenlik ve çevresel etki söz konusu olduğunda, tüm bu şeyler birbirine bağlı olduğunu ifade ederek şunları söylüyor:

"İmalatı şantiye dışında yapar ve nakliyesini sağlarsam, tüm bu saydığı süreçleri iyileştiririm, montaj sürecindeki israfı azaltır ve aynı zamanda işçilerin güvenliğini de arttırırım. Bu da bir başka avantaj."

Oslo'da 20 yeni projede daha sıfır emisyonlu ekipmanların kullanılması bekleniyor

Öte yandan elektrikleşme, dijitalleştirme ve modüler yapılar gibi yenilikler endüstrinin karbondan arındırılmasına ve atıkları azaltmasına yardımcı olsa da, her zaman aynı anda birlikte çalışamazlar.

İnşaat sektörünün projelere dahil olan çok sayıda paydaşı olduğunu belirten Teizer, bu durumun karşılaştıkları zorluklardan biri olduğunu belirtiyor:

"Mimarlardan, taşeronlara ve müteahhitlere, insanların bir projeyi bir şekilde tasarladığı, ancak daha sonra farklı bir şekilde yürütüldüğü yerlerde iletişimde birçok kopukluk oluyor. Bana göre değişimi görmek bir nesil alacak. Bu yüzden doğru araçlara ihtiyacımız var."

Bu alanda yavaş da olsa ilerleme kaydediliyor. Oslo'da 20 yeni projede daha sıfır emisyonlu ekipmanların kullanılması bekleniyor. Ayrıca Oslo'nun 2025 yılına kadar tüm şantiyelerin sıfır emisyonlu olması hedefi güçlü bir mesaj verdi. Şimdi birçok inşaat şirketi bu geçiş için planlar yapıyor. İnşaat ekipmanı üreticileri daha fazla elektrikli makine üretmeye başlıyor.

Ayrıca Şehirler İklim Liderliği Grubu (C40) şantiyelerden kaynaklanan emisyonları azaltma taahhüdünü içeren bir Temiz İnşaat Deklarasyonu yayımladı. Deklarasyon, 2025 yılı itibarıyla yalnızca sıfır emisyonlu ekipmanların tedariğini ve kullanılması çağrısında bulunuyor. Şu anda, aralarında Oslo, Budapeşte ve Avrupa dışında da Los Angeles ve Mexico City gibi büyük şehirlerin de bulunduğu dünya çapında yaklaşık 40 şehir deklarasyona kaydoldu.

Mortensen, "Oslo, sıfır emisyonlu inşaatın mümkün olduğunun kanıtı. Birçok farklı şehirden de çalışmalarımıza dair ilgi görüyoruz" diyor.

Umut, dünyanın dört bir yanında şehirlerin bu meseleye ilgi göstermesiyle emisyonsuz bir gelecek inşa etmenin pekala ulaşılabilir olduğu yönünde.

En Çok Aranan Haberler