HABER

İSO Meclisi ocak ayı olağan toplantısı

- İSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dalgakıran: - "Eğitim ile milli gelir arasında doğrudan bir ilişki var. Ancak sanayi-üniversite iş birliği konusunda çok iyi bir noktada değiliz" - "Dünya Ekonomik Forumu'nun son yayınlanan Küresel Rekabet Gücü raporunda Türkiye, Ar-Ge'de sanayi-üniversite iş birliğinin gelişkinliği bakımından 137 ülke içinde 66'ıncı sırada" - İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Karaca: - "İTÜ Arı Teknokent olarak toplam 1,2 milyar dolar ihracat yaptık. İleri tek

İSTANBUL (AA) - İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Adnan Dalgakıran, bilginin katma değere dönüşmesinin ancak etkili bir sanayi-üniversite iş birliğiyle mümkün olduğunu belirterek, "Sanayi-üniversite iş birliği konusunda çok iyi bir noktada değiliz. Dünya Ekonomik Forumu'nun son yayınlanan Küresel Rekabet Gücü raporunda Türkiye, Ar-Ge'de sanayi-üniversite iş birliğinin gelişkinliği bakımından 137 ülke içinde 66'ıncı sırada." dedi.

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca'nın katılımıyla gerçekleştirilen İSO Meclisi ocak ayı olağan toplantısı bu ay "Küresel Rekabet ve Bilgi Çağında Teknoloji Odaklı Eğitim ile Yeni Bir Üniversite-Sanayi İş Birliği Modelinin Sanayimiz ve Ekonomimiz Açısından Önemi" başlığıyla düzenlendi.

Toplantının açılışında konuşan Dalgakıran, Türkiye'nin son zamanların en önemli ve en kritik kararını geçtiğimiz hafta sonu verdiğine işaret ederek, devam eden Zeytin Dalı Harekatı'nın başarıyla sonuçlanması, bölgenin çok ihtiyaç duyduğu barış, huzur ve refahın bir an önce gelmesi temennisinde bulunarak, Harekat kapsamında şehit olanlara rahmet diledi.

Dünyanın hayatın her alanını etkileyen büyük bir dönüşüm sürecinden geçtiğini belirten Dalgakıran, şunları kaydetti:

"Özellikle bilgi ve teknolojide devrim niteliğinde gelişmeler yaşanıyor. Birkaç yıl önce hayal bile edemediğimiz ürünler ve teknolojiler hayatımızın bir parçası haline geliyor. İşte bu ilerlemelerin günlük yaşamın yanı sıra sanayide, ekonomide ve eğitimde yol açtığı büyük dönüşümlerden ötürü, içinde bulunduğumuz çağ, 'Bilgi Çağı' olarak adlandırılıyor. Bu çağa 'Bilgi Çağı' dememizin nedeni sadece teknolojik ilerlemelerdeki artış değildir.

Asıl neden, bu gelişmelerin neden olduğu dönüşüm ve bu dönüşümle birlikte gelen belirsizlik ve zorluklardır. İnsanlık tarım toplumundan sanayi toplumuna geçerken de benzer şekilde büyük toplumsal dönüşümler, belirsizlikler ve zorluklar yaşanmıştı. Sonuç olarak çağın ruhuna ayak uydurabilenlerin güçlenerek yoluna devam ettiğini, gelişmeleri kendi köşesinden izlemek isteyenlerin ise varlığını sürdüremediğini biliyoruz."

- "Bilgi çağına uyum sağlamak bizim için bir lüks değil, hayati bir zorunluluk"

Küreselleşmenin günümüzde ulaştığı aşamada ülkeler ve insanların, iletişim ve üretim ağlarıyla birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış durumda olduğuna dikkati çeken Dalgakıran, küresel rekabetin son derece çetin, acımasız ve her geçen gün daha da zorlaştığını söyledi.

Dalgakıran, yeni ve farklı üretim yöntemlerinin geliştiğini belirterek, "Yıkıcı yenilik olarak adlandırılan yenilikler kimi zaman bir kişinin kazandığı ve çok kişinin kaybettiği bir rekabete yol açıyor. Dahası, küreselleşmiş dünyada sanayi altyapısı artık bütün bölgelere yayıldığı için bu yıkıcı rakipler dünyanın her köşesinden çıkabiliyor." ifadelerini kullandı.

"Bilgi Çağına ayak uydurmak, ancak bilgi yoğun bir sanayi yapısıyla, daha sofistike ürünlerle ve daha gelişmiş bir teknoloji altyapısıyla mümkün." diyen Adnan Dalgakıran, Türkiye'nin bu yarışta geride kalma lüksü olmadığına, bilgi çapına uyumun lüks değil hayati zorunluluk olduğuna işaret etti.

- "Fark yaratan, belirleyici olan asli unsur artık bilgi"

Dalgakıran, ucuz işgücü, ucuz hammadde gibi üretim faktörlerinin artık önemini yitirdiğini dile getirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Fark yaratan, belirleyici olan asli unsur artık bilgi, özellikle de bilimsel bir arka plana dayanan teknik bilgi. Bir de tabii ki bu bilgiye sahip olan, onu özümseyebilen, onu işleyebilen, bilgisini üretime yansıtabilen nitelikli insan faktörü. Bunlar, bilgi çağında küresel rekabet gücünün temel taşlarıdır. Kısacası bir ülkenin sanayisini, ekonomisini, toplumu daha iyi bir noktaya taşıyabilecek kaldıraçlar teknik bilgi ve nitelikli insan faktörüdür.

Gelişmiş ülkeler günümüzde ulaşmış oldukları ileri gelişmişlik düzeyini, gelişmelerinin başlangıcında insan sermayesi yatırımlarına vermiş oldukları önem sayesinde elde etmişlerdir. Dolayısıyla başkalarının geliştirdiği teknolojiyi alıp kullanmak çözüm olmuyor. Sürekli gelişme ancak bir ülkenin kendi insan varlığıyla sağlanabilir. Son 60 yılda orta gelirden yüksek gelir seviyesine geçebilen Kore ve Tayvan'dır. Bu ülkelerde de ana dinamik eğitimdir. Teknolojiyi kullanan değil, üreten ve onu daha ileri bir noktaya taşıyan nesillere ihtiyacımız var."

Üniversite eğitimi kadar, öncesi eğitimin de önemli olduğunu vurgulayan Dalgakıran, yaratıcı düşüncenin, üniversiteye gelmeden önceki eğitim hayatında edinilmesi gereken bir nitelik olduğundan bahsetti.

- "Eğitim ile milli gelir arasında doğrudan bir ilişki var"

Üniversite sanayi işbirliğinin önemine değinen Dalgakıran, bilgi çağında Türkiye'nin hem toplumsal gelişimi hem de sanayinin küresel rekabet gücüne desteği açısından üniversitelerin büyük önem taşıdığını söyledi.

Adnan Dalgakıran, bilginin katma değere dönüşmesinin ancak etkili bir sanayi-üniversite iş birliğiyle mümkün olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:

"Eğitim ile milli gelir arasında doğrudan bir ilişki var. Ancak sanayi-üniversite iş birliği konusunda çok iyi bir noktada değiliz. Dünya Ekonomik Forumu'nun son yayınlanan Küresel Rekabet Gücü raporunda Türkiye, Ar-Ge'de sanayi-üniversite iş birliğinin gelişkinliği bakımından 137 ülke içinde 66'ıncı sırada. Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü'nün hazırladığı Dünya İnovasyon Endeksi'nde de 127 ülke içinde 43'üncü sıradayız.

Ar-Ge ve inovasyonun merkezi olan teknoparklar son yıllarda hızla gelişiyor ve sayıları artıyor. Yine de henüz yeterince yaygın değiller. TÜBİTAK'ın hazırladığı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite endeksine göre ülkemizdeki üniversitelerin sadece yüzde 20'sinde işler durumda bir teknopark bulunuyor. Bütün bu verilerden şu sonuç çıkıyor; Ar-Ge ve inovasyon alanında belirli bir temelimiz var ama henüz hak ettiğimiz, içimize sinecek bir yerde değiliz. Temel bilimlerde güçlü olmadan Ar-Ge yapılamaz."

- "Üniversiteler ihtisaslaşmalı"

Üniversitelerin ihtisaslaştırılması gerektiğine dikkati çeken Adnan Dalgakıran, Türkiye'de Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında bilim ve teknoloji alanında doktora yapan öğrenci sayısının oldukça düşük olduğunu belirtti.

Dalgakıran, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Avrupa ortalaması yüzde 0,6 iken Türkiye ortalaması yüzde 0,14. Karamsarlığa kapılmadan bu rakamları değiştirmemiz lazım. Bunun yolu yaratıcı fikirlerle daha iyi bir sanayi-üniversite iş birliğini tanımlayıp hayata geçirmekte yatıyor. Önemli olan nokta 'yapmanın her şey zannedildiği' kültürün değişmesidir.

Zayıf olduğumuz organizasyon, iş birliği ve stratejiye her zamankinden daha fazla değer ve önem vermemiz gerekli. İSO olarak gerek odamızın gerekse üniversite-sanayi iş birliğinin tüm paydaşlarının dile getirdiği, ortak çalışma kültürünün önündeki en büyük engel olan 'iletişimsizlik' sorununu ortadan kaldırmak amacıyla, üniversiteler ile gerçekleştirdiğimiz iş birliği protokolleri ve teknoloji transfer ofisleri ile yakın çalışmalarımız neticesinde 'sanayi platformu' adını verdiğimiz iş birliği platformunu hayata geçirdik."

- "Dünya çok hızlı değişiyor"

İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca ise konuşmasında teknolojinin dünyaya getirdiği değişim ve dönüşümden bahsetti.

Dünyanın önde gelen şirketlerinin şu an mekansız teknoloji şirketleri olduğunun altını çizen Karaca, dünyanın çok hızlı değiştiğini, bilgiyi üreten, yöneten, analiz eden ve satan firmaların önde gelen şirketler arasında yer aldığını söyledi.

Dünyadaki ve Türkiye'deki üniversitelerin tarihsel gelişim süreci hakkında katılımcılara bilgi veren Karaca, şunları kaydetti:

" Zaman içinde üniversiteler de değişiyor. Şunu belirtmek lazım, dünyada inovatif ve girişimci bir aktör olmak için kendimize has bir ekosistem kurmak zorundayız. Silikon Vadisi kopyalanamaz, bizim kendimize has yöntem geliştirmemiz gerek. Bu kültürü oluşturmak zorundayız, bu ekosistemin temelinde de insan var.

Biz bu ekosistemi 25 yıldır geliştirmeye çalışıyoruz. 'Startup'lar için Top 20 şehir' arasında şu an İstanbul yok. Türkiye'de girişimcilik ağını oluşturma hedefindeyiz. İTÜ Arı Teknokent olarak toplam 1,2 milyar dolar ihracat yaptık. İleri teknolojiyle ilgili kurumsal kültür oluşturmak istiyoruz."

(AA)

En Çok Aranan Haberler