İstanbul'da yoğun bakım doluluk oranlarının artması soru işaretlerini beraberinde getirdi. İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu ise bunun beklenen bir durum olduğunun altını çizerken "Klinik süreçler belki biraz farklı olabilir. Biraz daha uzun sürüyor olabilir hastalığın belirtileri" dedi. Memişoğlu özellikle yaşlı ya da yandaş hastalığı olan vatandaşlara da ayrıca bir öneride bulundu.
İstanbul'daki yoğun bakım doluluk oranlarının yüzde 70 ila 80'ler civarında seyrettiğini söyleyen Prof. Dr. Memişoğlu, damar tıkanıklığı, kalp hastalığı ya da inme gibi dolaşım sistemi bozukluğu olan hasta sayısının, üst solunum yolu enfeksiyonu hastalarından daha fazla olduğunu kaydetti.
Aslında her yıl Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat aylarının üst solunum yolu enfeksiyonu mevsimi olarak geçtiğine dikkat çeken Prof. Dr. Memişoğlu, “Kapalı ortamlarda daha çok bulunmaya bağlı olarak ağırlıkla influenza dediğimiz grip virüsüne bağlı enfeksiyonlarda mevsimsel artışların olduğu, rutin olarak yaşadığımız bir dönem. Yüzyıllardır da böyle bu aslında. Yoğun bakımlarımızı yatak sayısı ve nüfusa oranladığımız zaman Avrupa ve OECD'nin çok üstünde bir kapasiteye sahibiz. Burada yatan hastalar sadece üst solunum yolu enfeksiyonları değil; inme hastaları, ameliyat sonrası hastalar, düşkün hastalar, ağır şeker hastaları ya da koma halindeki her hastaya burada bakıyoruz. Diğer hastalıklar da var tabii. Onun için de yoğun bakım yataklarımızda ortalama yüzde 70 ila 80 arası doluluk oluyor bu mevsimlerde. Yaz dönemlerinde daha düşük oluyor bu oranlar" diye konuştu.
Dolaşım hastalıklarının üst solunum yolu enfeksiyonu ya da bulaşıcı hastalıklardan çok daha fazla ölüme sebebiyet verdiğini belirten Prof. Dr. Memişoğlu, şunları söyledi: “Damar hastalığı der bazıları, bazıları dolaşım hastalığı der; bugün inmeye, kalp krizine baktığımızda, bu hastalıklardaki ölüm oranları, viral enfeksiyonlara bağlı üst solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı ölüm oranlarından çok daha yüksektir. Şu anda yoğun bakımlarımızda solunum yolu hastalıklarından daha fazla, bu tür hastaların takip edildiğini, bunların sayısının daha yüksek olduğunu görüyoruz. İnsanlar tabii ki kendilerini bulaşıcı hastalıklardan korumalı. Ama gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerdeki en büyük sorun, dolaşım hastalıkları, inme, kalp krizi, diyabet gibi hastalıklar ve bunlar bir de genç iş gücü sahibi insanlarda çok daha riskli bir haline geliyor."
"İnsanlarımızın hasta olmaması için de önlemler alması lazım" diyen Prof. Dr. Memişoğlu, sözlerini şu uyarılarda bulunarak bitirdi:
“Kendini kötü hissettiği zaman maske kullanmasını tavsiye ediyoruz. Kapalı ortamlara girdiklerinde daha dikkatli olmasını, kırgınlık varsa ya da yaşlı, kronik hastalıkları, ek hastalıkları varsa; kapalı, kalabalık ortamlara girmemesini, girmek zorunda kalırsa da maske kullanmasını özellikle istiyoruz. Kırgınlığı, hafif ateşi olan, solunum yolu enfeksiyonu belirtileri yaşayan hastalarımızda erken aşamada tedavi verdiğimizde etkili olabiliyoruz. Bu nedenle bu vatandaşlarımız, kendilerine en yakın olan aile hekimlerine gitmeli bu tip durumlarda. Özellikle yaşlı ya da yandaş hastalığı olanların, aile hekimlerine gitmesi çok daha önemli. Çünkü erken dönemde çok daha rahat tedavi alabilirler ve hastalığı daha hafif geçirebilirler. Kalabalık olan acillere gitmektense kendi aile hekimlerine gitmeleri çok daha etkili. Ayrıca acillerde her zaman, kalp krizi, trafik kazası ya da travma hastalarına her zaman öncelik verilmek zorunda. Ondan sonra grip vb. hastalara bakılır. O kalabalık ortamda bir süre beklemek zorunda kalırsınız. Mevsimsel yoğunluğumuz bizim bahsettiğimiz Kasım, Aralık, Ocak Şubat aylarında olduğu için önümüzdeki haftalarda yavaş yavaş düşme eğilimine gireceğini düşünüyoruz. Marta kadar devam edip, bu mevsimden sonra da artık yoğunluk, alerjik hastalıklara yönelik olacak."
(DHA)