HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

İstanbul'un en tekinsiz yerleri

İstanbul'un en tekinsiz yerleri

Tekin değildir… Uzak durulması gerekir… Geceleri evden gelen garip sesler tüm mahallenin dilindedir. Orada yaşayan herkes çok fazla zaman geçirmeden taşınmıştır veya ev uzun zaman satılamamıştır.


Genellikle 100 yılı aşan tarihçeleriyle hepsi birer şehir efsanesidir, kendileriyle alakalı gizemli hâl, karizmatik mimari, insanda merak duygusu uyandıran bir cazibeye sahiptir. Tabii bu arada, söz konusu mekânların yakınından geçerken kimse elindeki fenerle size yaklaşıp “buralara uzun zamandır kimseler gelmedi” falan demez...


Elbette bu şehrin yıllar boyunca dilden dile dolaşan hikâyeleri var.

Şöyle bir İstanbul turuna çıktığınız zaman Bakırköy’den Beylerbeyi’ne uzanan “tekinsiz mekânlar”ın efsaneleri es geçilecek türden değil. İşte İstanbul’un üzerine şehir efsaneleri düzülen, nesilden nesile anlatılan hikâyeleriyle insanı tedirgin eden en tekinsiz mekânları…


POLTERGEIST: Almanca poltern (vurmak) ve geist (ruh) olan iki kelimenin birleşiminden geliyor. Bazı poltergeist vakaları açıklanamazken, bazı vakalarda bu fenomenin, bir kişi tarafından bilinçsiz psikokinezi üretilmesi sonucunda oluştuğu sonucuna varılmış. 70’li yılların sonlarında parapsikolojist Alan Gauld ve A.D. Cornell’in araştırmasına göre bu olaylarda küçük objeler ve daha az olmakla birlikte büyük objeler hareket ediyor. Geceleri aktivite fazla, belirgin, hafif vuruşlar var oluyor. Bir yıldan uzun sürenleri mevcut. Poltergeist ile aracı arasında iletişim kurulabiliyor ve pencereler açılıp-kapanıyor.

PARANORMAL: “Normal dışı” anlamına gelir ve telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenleri, bilinen fizikokimyasal yasalarla açıklanamayan olayları ve bu olaylarda söz konusu olan psişik yetenekleri belirtmek üzere parapsikolojide kullanılan bir terimdir. İngiliz psişik araştırmacı Walter Whately Carington (1884-1947) tarafından ortaya atılmıştır.

TEKİNSİZ YER: Hakkında söylentiler olan, genellikle ıssız ve kimselerin yaşamadığı, yaşıyorsa da pek fazla hakkında konuşmadığı; içinde tanımlanamayan olayların olduğuna, insanlara zarar geleceğine inanılan, uğursuz olarak tanımlanan yer.


Senede bir kayboluyor

İncirli istikametinde, cadde üzerinde ilerlerken modern binaların arasında bakımsız bir köşk dikkatinizi çekiyor. Bu köşk yaklaşık 200 yıllık. Sahibi, şu anda orada yaşamıyor ama restore ettirmeyi düşünüyormuş. Evin içinde yaşayan aile ise hâlinden oldukça memnun, söylentilerin aksine, gayet normal bir hayat sürüyorlar. Ailenin annesi, bu köşkte büyümüş, onun babası da tarihi yapının uzun yıllar emektarı olarak görev yapmış. Semt sakinlerinin inanışına göre köşk perili… Hatta çıtayı biraz daha yükseltiyoruz, televizyon kanallarının bir dönem yaptığı haberlere göre, bina senede bir kere kayboluyormuş.


“Onlar insanlara saldırmazlar, en büyük öldürücü biziz”
“Görünen şeyler, eskiden kalan foton fotoğraflarıdır. Eski ve yaşanmışlığı çok olan yerlerde, yoğun enerjiler söz konusu olabilir. Buna örnek olarak Topkapı Sarayı’nın koridorlarını verebiliriz mesela. Sevinç ve üzüntünün ciddi şekilde yaşandığı yerlerde, enerjiler birikir. Mesela, ben bir yere taşındım, şu anda yaşadığım yerde eskiden bir aile yaşıyormuş. Ağlama seslerine benzer sesler duydum, ki bu yeni deneyimlediğim bir durumdur. Onlar insanlara saldırmazlar, en büyük öldürücü biziz. Bu tarz birikmiş yoğun bir enerjiyi etkisiz hâle getirmek mi istiyorsunuz, birkaç cep telefonu ve plazma TV gibi teknolojik aleti yığarsanız ortama, darmaduman edersiniz orayı.”


İşçiler korkup kaçmışlar
Kuzguncuk’tan, Beylerbeyi’ne doğru giderken tam tünele girmeden önce sağ tarafınızda yükselen beyaz yapı şu anda, özel bir şirketin bünyesindeki arazinin içinde yer alıyor, restore edilmiş şekliyle çok da havalı. Eskiden de havasından geçilmezdi. Çünkü kendisinin özellikle çocukluğu Beylerbeyi’nde geçmiş kişiler için yeri ayrıdır… Yanından arabayla geçerken bile korkardı insan. Köşk, 1885 yılında, Mahmud Cemil Efendi tarafından yaptırılmış. Kendisi Cemil Molla ismi ile meşhurmuş. Geçmişten hafızalarda yer alan anılara bakılacak olursa, köşk uzun yıllar restore edilememişti, hatta semt çocuklarının dilinde hep, “işçiler burayı bir türlü yenileyemiyorlar, hepsi geldiği gibi kaçıyorlarmış” söylentileri dolaştı uzun zaman.


Geceleri çığlıklar geliyormuş Fatih’te, Zeyrekhane olarak bilinen bölgedeki Molla Zeyrek Camisi, İstanbul’un fethinden sonra Pantokrator Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle ortaya çıkmış bir yapı. Caminin şu anda park hâline getirilmiş arazisine bakan sokak ise oldukça esrarengiz. Orada çocukluğu geçenlerin anlattığına göre, parkın olduğu yer eskiden bir ahırmış ve ahırın içindeki kuyu ve altındaki mahzen, korkulan bir yermiş. Geceleri, ahırdan çığlık sesleri duyulurmuş, Hayvanını bağlayanlar, akşamları buraya gitmeye korkarmış. Ahırın altından Ayvansaray’a giden bir tünelin varlığı konuşulurmuş. Şimdi o ahırdan hiçbir iz yok, yerinde manzarası güzel bir park var. Geceleri çığlık sesleri duyduğunu iddia edenler ise hâlâ mevcut.


Zaman tünelinden başka boyuta geçiş
Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en gizemli mekânlarından biri olan Kapalıçarşı, dünyanın en eski alışveriş merkezi olma özelliğine de sahip. Zira bu mistik ve kozmopolit mekân, gün içinde binlerce turisti ağırlıyor. Kapalıçarşı’nın bir diğer özelliği ise, ezoterik tarikat üyelerinin buraya gelmesi. Çünkü tarikat üyelerinin inancına göre, “Cevahir Bedesteni”ndeki bir nokta farklı bir zaman boyutuna açılıyor. Tekin değildir denemez, ama çok mistik olduğu kesin.


1) Edinburgh Kalesi (İskoçya)

İhtişamlı kalenin koridorlarında ölülerin sesinin yankılandığı, kalenin zindanlarında, güney köprü kemerinde, avlusunda insan hayaletlerin yanı sıra köpek hayaletlerinin de görüldüğü söyleniyor.


Ürkütücü mezar taşları, sarmaşıklı duvarları Britanya’nın bir numaralı hayalet mevkii. Karl Marx’ın mezarı da burada


Hayalet izine, altında mezarlar bulunan Jefferson salonu ile akıl hastaları üzerinde elektro şok ve labotami uygulanan “The Ridges” adlı terk edilmiş bir akıl hastanesinde rastlanmış.


Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen Kont Dracula’nın yaşadığı yer olan şato, zaten sahibinin ismini duyduğunuz anda haklı namını bugün de hissettiriyor.


Bu ev “Amerika’nın en lanetli evi” olarak da biliniyor. Canlanan yağlıboya tabloları, kanlı el izi ve kendi kendine açılıp-kapanan kapıları fenomen lanetleri arasında.


Al Capone ve George Kelly gibi suçluları barındırmış bu hapishaneyi ziyaret edenler çığlıklar, aniden kapanan hücre kapıları ve ayak sesleri duyduklarını iddia ediyorlar.


New York’ta bulunan evin eski sahipleri gece vakti çalınan bando sesi, cızırtı, garip kokular bazen de siyah garip bir yaratığın varlığından söz ediyorlar.


Fenerin korucusu 1947’de kaybolur. Birçok kişi geceleri korucunun bot seslerini duyduklarını iddia eder. Hayalet hâlâ kapı kollarını temizlemeye devam ediyormuş.


New York’un 30 kilometre kuzeyindeki köy, Ichabod Crane ve Başsız Suvari’nin hikâyesini anlatan Washington Irving klasiği Sleepy Hollow Efsanesi öyküsüyle ölümsüzleştirildi. Ziyaretçiler “Başsız Süvari”yi gördüklerini iddia ediyorlar.


Anne Boleyn ve Lady Jane Grey’in hayaletleri İngiltere’nin en lanetli binasında görülmekte. Ayrıca 1816’da bir gardiyanın kendisine yaklaşan ayının korkusundan ölmesi de anlatılanlar arasında.


Paşanın karısının hayaleti Rumelihisarı sahilde, kafanızı kaldırdığınızda gökyüzüne uzayacakmış gibi görünen bir bina hemen gözünüze çarpar. Katları say say bitmeyen Yusuf Ziya Paşa Köşkü, “Ya, asansör de olmadan bu köşkü niye Empire State binası gibi yaptırır ki insan?” dedirtir.

Köşkün inşası 1910’lu yıllarda başlamış. Değil peri, “peri residence’ı” potansiyeli olan köşkün sahibi Ziya Paşa çok zengin bir adammış ve Rumelihisarı’nda kendi “Hidiv Kasrı”nı yaptırmak istemiş. Bazı ekonomik problemlerin ortaya çıkmasıyla bina tam anlamıyla tamamlanamamış. Yıllar sonra burayı restore ettiren ve çalışanlarıyla ikâmet etmeye başlayan Borusan Holding o dönem, restore için şehir dışından 120 işçi getirtmiş.


Rivayete göre işçiler çalıştıkları sırada sıklıkla paşanın karısının hayaletini gördüklerini söylemişler. Paşadan kalma piyano ve ayna yapının içinde yer aldığı için, özellikle söz konusu hayalet, işçiler aynaya baktıkları sırada ortaya çıkıyormuş. Bina şimdi Borusan Holding’in bünyesinde, restore edilmiş hâliyle çok şık.


“Hayaletler ölen takıntılı kişilere aittir”
“ODTÜ’de okuduğum yıllarda, ruh çağırma seansları düzenlerdik, eğer ortamda ‘fizik medyum’ varsa masalar, sandalyeler kalkar, parmak teması ile eşyalar bir taraftan öbür tarafa hareket ederdi. Kişiler öldüklerinde fizik bedenlerinden ayrılırlar ama diğerleri duble hâlinde ayrışır. Duygusal ve ihtiraslı hisler su bedendedir ve gençken çok kuvvetlidir, yaşlandıkça bu etkisini kaybeder. Dolayısıyla, bir kişi genç yaşta ölürse onun su bedeni ölmez, güçlüdür ve etrafta uçuşmaya başlar. Örneğin bir şatoya girdiğinizde fizik medyum varsa, ektoplazma denilen bir enerji salgılanmaya başlanır. Bu enerjiyle birlikte hayaletlerin görüntüleri ortaya çıkabilir. Hayaletler genellikle, takıntılı bir durum barındırarak ölen kişilere aittir.”


Geceleri görünüyor
Dolapdere civarında bulunan Tezveren Baba, Osmanlı zamanında şehit düşmüş. Şu anda, türbenin bakımıyla ilgilenen Veda Pehlivan’ın anneannesi de zamanında türbenin bakıcısıymış. Rivayete göre Tezveren Baba’nın ayakları yokmuş ve takunyaları eline takıp dolaşırmış.


Anlatılana göre, bu takunyaların tıkırtıları duyulurmuş. Hatta Veda Pehlivan’ın anneannesi hayattayken onu gördüğünü söylermiş. Bugün ziyaretçiler yanlarında takunya getiriyorlar çünkü Tezveren Baba’nın ibrikle abdest aldığına inanılıyor.


Kimse yaklaşamıyor

Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı ordusunda görev yapmış olan bir Alman generaline ait olduğuna inanılan ev, Büyükada’nın tepesinde, çok ıssız bir yere inşa edilmiş.


Yokuş yukarı fayton yolculuğunun ardından koruluğun içinde uzun bir yol yürüyüp tepeye vardığınızda, harabe hâline gelmiş kalıntılar, garip bir bahçe kapısı ve ayakta kalan bir müştemilat çıkıyor karşınıza. Perili olduğuna inanıldığından yıllardır ada halkı mekândan uzak durmuş.

En Çok Aranan Haberler