SPOR

İşte Adebayor'un hikayesi

Başakşehir adına Afrika Kupası’nı izleyen Saidou, kulüp formasından 4-5 ay uzak kalan Togolu golcünün alınabileceği konusunda görüş bildirir. Ancak İngiltere’den gelen referanslar olumsuzdur. Emre’nin Newcastle United’daki antrenörü, Adebayor’un son oynadığı Crystal Palace’ın da hocası... Hoca, “Eskiden deliydi, şimdi çok olgun ve mükemmel bir karakter” diyor ve iş bitiyor.

İşte Adebayor'un hikayesi

Şansal Büyüka, Bilal Meşe ile yaptığı haftalık değerlendirmede Togolu golcü ve Başakşehir'in başarısına dikkat çekti. İşte usta yorumcunun açıklamaları;

İşte bu O’nun hikayesi... Bu, Adebayor’un Başakşehir’e transferinin hikayesi... Bu, ‘Bir kulüp nasıl yönetilir, nasıl transfer yapılır, başarı nasıl gelir?’ onun hikayesi...

Mehmet Batdal dizinden sakatlanınca, Mustafa Pektemek o günlerde istenen düzeyden geride kalınca, Başakşehir yeni bir golcü arayışına giriyor. Başakşehir adına Afrika Kupası maçlarını izlemeye giden Galatasaraylı eski oyuncu Saidou (Başka giden kulüp var mı acaba?), turnuva sonrası Abdullah Avcı’ya “Adebayor, Togo’da 3 maçta 90 dakika oynadı, alalım” diyor.

Oysa Adebayor’un kulüp forması ile en az 4-5 aylık bir kesintisi var. Üstelik Abdullah Hoca, kariyeri, yeteneği ne olursa olsun, kim olursa olsun, sorunlu futbolcu istemiyor. Başakşehir’in uluslararası ilişkileri iyi olduğu için özellikle İngiltere kaynaklı soruşturma yapılıyor, kimse olumlu rapor vermiyor. Başkan Göksel Gümüşdağ, soruşturmayı çeşitli yönlerden sürdürüyor. Bu defa Emre Belözoğlu devreye giriyor. Emre’nin Newcastle’daki eski hocası, Adebayor’un son oynadığı Crystal Palace’ın da hocası... Emre, eski hocasına Adebayor’u soruyor. Hoca, “Eskiden deliydi, şimdi çok olgun ve mükemmel bir karakter” diyor.

Bir yandan da ara transferin bitimine sadece 24 saat kalıyor. Adebayor’u ikna etmek lazım... Futbolu ne kadar kesintiye uğramış olursa olsun, dünya markası bir oyuncu... Üstelik o günlerde bombalar patlıyor, “Türkiye’ye gitmeyin” diye çağrılar yapılıyor.

Adebayor iknaya çalışılırken, “Abdullah Avcı zirvedeki oyuncuyu almaz, düşmüş oyuncuları alır, yeniden zirveye taşır” ifadesi sıkça tekrarlanıyor. Adebayor, “Ben de futbol oynamak istiyorum. Futbolda yeniden zirveyi yakalamak istiyorum” diye ikna oluyor. Başkan Göksel Gümüşdağ, genel sekreter Mesut Altan müthiş bir beceri ve çabuklukla transferde mutlu sonu yakalıyorlar.

Sadece 150 bin euro aldı

Adebayor’un bu yarım sezonda alacağı para 1 milyon 100 bin euro... Yani bizim çoğu yerli oyuncunun aldığı paranın çok altında... Geldiği günden bu yana sadece 150 bin euro aldı. Yeni sezonda da 2 milyon euroya oynayacak. Adebayor’un gol sayısına göre, Şampiyonlar Ligi’ne katılma, fazla maç oynamaya bağlı kriterlere göre bir dizi bonusu var. Ama buna rağmen kendisi, “Başarılı olamazsak bu bonuslardan tek kuruş istemiyorum” diyecek kadar gözü tok davranıyor.

Hep söylüyorum, hep yazıyorum... Başakşehir, bu ülkede en iyi yönetilen kulüp... Bana dünyada ortalama yıllık 25 milyon euroluk harcama ile şampiyonluğa oynayan kaç kulüp sayabilirsiniz?

Sneijder’in günahı ne?

Tudor’un sahaya sürdüğü takımın mücadelesi buysa, Sneijder bu takımda banko oynar. Eğer bu koşan Galatasaray’sa, ben yürüyen Sneijder’i tercih ederim.

Igor Tudor koşan, mücadele eden futbolculardan kurulu bir takım istiyor. Buna saygı gösterilebilir. Ancak sahaya sürdüğü on birdeki oyuncular, kulübede oturan Sneijder kadar koşamıyor, mücadele edemiyorsa, o zaman dünya markası Sneijder’in günahı ne?

Sneijder hiç olmazsa alır-verir, asist yapar, gol atar, en azından adıyla, kariyeriyle rakip savunmalara “acaba” dedirtir. Igor Tudor’un sahaya sürdüğü takımın mücadelesi buysa, Sneijder bu takımda banko oynar. Eğer bu koşan Galatasaray’sa, ben yürüyen Sneijder’i tercih ederim.

Adana galibiyeti başta Tudor ve futbolcular olmak üzere herkesi yanıltmış olmalı... Galatasaray karşısında Başakşehir gibi zorlu bir rakibi görünce gerçeği anladı. Igor Tudor, “Sanki Nou Camp Stadı’na, Barcelona ile oynamaya gider gibi Başakşehir maçına geldik” dedi ki, Galatasaray için en kötüsü bu... Demek ki Galatasaraylı oyuncular bu takımın, bu formanın büyüklüğünün farkında değiller. Korku yüreklerine işlemiş olacak ki, kaleyi bulan tek şut atamadan, tek pozisyon yaratamadan, kaleci Volkan Babacan’ı bir kez yere yatıramadan maçı bitirdiler. Hadi hücum edemiyorsun, bari savunma yap, onu da beceremediler.

En kötüsü şu; Igor Tudor-Sneijder polemiği asla bitmeyecek gibi görünüyor. Kulüp yetkilileri, hatta bu ikili, hangi olumlu açıklamaları yaparlarsa yapsınlar, futbol kamuoyunda bu konu gündemdeki sıcaklığını her hafta koruyacak gibi...

Eğer kötü sonuçlar kalan maçlarda da devam ederse tartışma hiç kuşkusuz “Sneijder gitsin mi, kalsın mı?” dan, “Tudor gitsin mi, kalsın mı?” tartışmasına da dönebilir. Galatasaray’ın acilen iyi oyunlara ve iyi sonuçlara ihtiyacı var.

Figüran gibi...

Galatasaray geçen hafta Adanaspor karşısında maçı 4-0 yapmış, yani “maç bitmiş”, Igor Tudor, Sneijder’i oyuna sokuyor. Bu hafta Başakşehir maçı 3-0 olmuş, yani “maç gitmiş”, Tudor, Sneijder’i oyuna alıyor. Biri biten, diğeri giden iki maçta Sneijder “başrol” oyuncusu değil de “figüran” gibi oyuna giriyor. Sanki sahadaki 11’i tamamlıyor.

Çok mu zor?

Fenerbahçe yeni şampiyonluklar kazanmak istiyorsa, önce seyircisini kazanmak zorunda... Bu barışı sağlamak, eleştiriye karşı hoşgörülü olmak başkan ve yönetim için çok mu zor acaba?

Kadıköy ağlıyor... Bağdat Caddesi’nden, önce sarı-lacivertli renkler kayboldu, ardından tribünlerdeki seyirciler... Bağdat Caddesi her maç günü sarı-lacivertli renklerden oluşan bir çiçek tarlasına dönerdi. O çiçekler artık yok, o coşku, o duygu, o heyecan, o adanmışlık, hiçbirinden eser kalmadı...

Fenerbahçe’nin lig maçlarında bu kadar “öksüz” kaldığını ben meslek hayatım boyunca hatırlamıyorum. Fenerbahçe taraftarı bağrına “taş” basıp sanki toplu bir direniş yapıyor, sanki toplu bir tavır sergiliyor gibi... İşi iyi bilenlere soruyorum, seyirci böyle radikal biçimde neden çekildi araştırıyorum. Takımın aldığı sonuçların, ısrarla oynadığı kötü futbolun, her yıl yaşanan hayal kırıklıklarının elbette etkisi çok büyük...

Ancak bununla birlikte başkana karşı çok ciddi bir tavır olduğunu söyleyenler, hatta iddia edenler var. Transferlerdeki büyük yanılgıların, başkanın tribünlerin bir bölümü ile kavgaya tutuşmasının, kendini eleştiren gruplara karşı tribünleri kapatmasının “gönül bağlarını” paramparça ettiği çok yoğun biçimde konuşuluyor.

Fenerbahçe yeni şampiyonluklar kazanmak istiyorsa, önce seyircisini kazanmak zorunda... Bu barışı sağlamak, kendini eleştirenlere karşı hoşgörülü olmak başkan ve yönetim için çok mu zor acaba?

Anlatılmaz yaşanır

Fenerbahçeli Lens, basket maçlarındaki muhteşem Fenerbahçe seyircisini görünce, “Bana atmosfer müthiş demiştiniz, bu seyirci bizim maçlara niye gelmiyor” diye sormuş. O seyirci anlatılmaz yaşanır. Fenerbahçeli yöneticiler arşivlere dalıp 40-50 bin kişilik o dünyanın en coşkulu seyircisini Lens’e göstersinler. Hiç olmazsa kendileri de, “Biz bu atmosferi nereden nerelere getirdik” diye belki özeleştiri yapmayı hatırlarlar.

Güneş’in parıltısı!

Şenol Güneş önce futbolcuyu parlatıyor, sonra takımı... Trabzon, Bursa, Beşiktaş sıralamasına baktığımızda kadrolarındaki bütün futbolcular en parlak dönemlerini Güneş’le yaşamışlar, takımlar da öyle... Bu asla rastlantı olamaz.

Beşiktaş’ta üç-beş hafta kötü oynayan oyuncuyu hatırlayan var mı? “Beşiktaş çok kötü oynadı” ifadesini en son hangi maçta kullanmıştınız... Ya da kullandınız mı? Beşiktaş’ın keyif almadığınız maçı oldu mu? Beşiktaş’a gelip de geri giden bir futbolcu var mı?

Şurası kesin: Şenol Güneş önce futbolcuyu parlatıyor, sonra takımı... Güneş’in çalıştırdığı Bursaspor takımını hatırlayın... O takımdan sezon sonunda büyük paralarla Volkan Şen, Şener Özbayraklı, Ozan Tufan, Fernandao, hatırı sayılır bonservis paralarıyla transfer yapmadılar mı? Aynı kadrodan Bakambu, İspanya liginin yolunu tutmadı mı?

Bir de şimdi Volkan Şen’e, Şener Özbayraklı’ya, Ozan Tufan’a, Fernandao’ya bakın... Şenol Güneş’in elinde pırıl pırıl parlarken, “ligin en iyi adamları” diye yorumlanırken, şimdi genellikle kulübede oturuyorlar. Kim ne derse desin, futbollarında ciddi anlamda bir geriye gidiş var. “At sahibine göre kişner” misali Şenol Güneş’in elinde göz kamaştıranlar, Şenol Güneş sonrasında aynı ivmeyi asla yakalayamıyorlar.

“Gökhan Gönül, Fenerbahçe’de bitiyor” derken, Beşiktaş’ta Şenol Güneş’in elinde adeta yeniden doğdu. Gençlerbirliği’nin sıradan oyuncusu Tosiç, Beşiktaş’ta öyle bir çıkış yaptı ki adeta star oldu. Quaresma, Beşiktaş’tan kovularak gitti, bu dönemde takımın vazgeçilmezi konumuna geldi. Örnekleri çoğaltabiliriz. Öyle ki say say bitmez... Trabzon, Bursa, Beşiktaş sıralamasına baktığımızda kadrolarındaki bütün futbolcular en parlak dönemlerini Şenol Güneş’le yaşamışlar, takımlar da öyle... Bu asla raslantı olamaz...

Şimdi diyorlar ki, “Puan farkı kapanır mı?” Oyun farkı kapanmadan, puan farkı kapanmaz. Üstelik Beşiktaş, Şenol Güneş’le Türkiye’nin, “sıradışı” takımı haline geldi... Umarım bu takım eksik kadrosuna rağmen Lyon karşısında da “sıradışı” işler yapar...

Rehavet değil ciddiyet

Beşiktaş’ın yarın oynayacağı rakibi Lyon, Fransız Ligi’nin en zayıf ekiplerinden Lorient’e son lig maçında 4-1 kaybedince, herkesi bir rehavet kapladı... Aman ha... Lyon, bu maçta en önemli 6 oyuncusunu oynatmadı. Bu da Beşiktaş’ı ne kadar önemsediğini gösterir. Rehavete değil, gerçek anlamda ciddiyete ihtiyacımız var.

Kaybederken kazanmak

Beşiktaş’a karşı bir maçta 3 gol birden atmak kolay iş değil, bunu Trabzonspor yaptı. Beşiktaş’a karşı iki kez yenik duruma düşüp bir kez öne geçmek hiç kolay değil, bunu Trabzonspor başardı... Beşiktaş’a iki dakika içinde iki gol atmak her babayiğitin harcı değil, bunu da Trabzonspor yaptı. Buna rağmen kaybetti Trabzonspor... Bana göre hiç önemli değil, aslında kaybederken kazandı Trabzonspor...

Niyeti kötü olsa!

Trabzonspor’da kaptan Onur da, yöneticiler de Beşiktaş maçı sonrasında hakem Ali Palabıyık’a tepki gösterdiler. Ancak bu tepkide çok haklı olduklarını düşünmüyorum. Ali Palabıyık, Trabzonspor aleyhine bir şey yapmak istese, “Uğur eliyle mi oynadı, omzuna mı çarptı?” tartışmasında penaltı noktasını gösterebilirdi. Ama Ali Palabıyık bunu Trabzonspor’u yakmak için bir fırsat olarak görmedi ve doğruyu yapıp maçı devam ettirdi. Hiç olmazsa, “yılın maçında” hakemi konuşmayalım.

HAFTANIN ÖNE ÇIKANLARI

Haftanın takımı: Beşiktaş, Medipol Başakşehir, Trabzonspor, Çaykur Rizespor, Aytemiz Alanyaspor, Osmanlıspor
Haftanın teknik direktörü: Şenol Güneş (Beşiktaş), Abdullah Avcı (Medipol Başakşehir), Ersun Yanal (Trabzonspor), Safet Susic (Aytemiz Alanyaspor), Hikmet Karaman (Çaykur Rizespor)
Haftanın futbolcusu: Beşiktaş ve Trabzonsporlu oyuncular, Emmanuel Adebayor, Cengiz Ünder, Emre Belözoğlu (Medipol Başakşehir), Vagner Love (Aytemiz Alanyaspor), Thievy Bifouma (Osmanlıspor), Marwane Saadane (Çaykur Rizespor)
Haftanın hakemi: Ali Palabıyık (Trabzonspor-Beşiktaş), Cüneyt Çakır (Medipol Başakşehir-Galatasaray) (Milliyet)

SPORDA SON 24 SAATTE NELER OLDU?

Takım
O
Av
P

En Çok Aranan Haberler