HABER

İşte film olacak 10 gerçek olay

İşte film olacak 10 gerçek olay

Hollywood son yıllarda gerçek hayat hikayelerinden çokça beslenmeye başladı. Yine de dünyada gerçekleşen birçok gerçek olay henüz film olmadı. Bu olayların birçoğu senaristler ve yapımcılar tarafından filme çekilmeyi bekliyor. İşte film olacak 10 gerçek olay…


Pearl Harbour saldırısı Hollywood tarafından defalarca filmlere konu edildi. Ancak saldırının hemen öncesinde gerçekleşen Niihau Kazası olayı hala filme çekilmedi. Olay saldırıya katılan bir Japon uçağının Hawaii adasına yakın Niihau adasına düşmesiyle başladı. Japonların da yaşadığı adada pilot saldırının gerçekleştiğini öğrenince silahlarıyla adadan kaçmak istedi. Ama adadaki Amerikalılar Japon pilotu yakaladı. Amerikalılardan biri pilotu duvara itip kafatasını kırdı. Daha sonra da üç kurşunla Japon pilot öldürüldü. İçinde İkinci Dünya savaşı arka planı bulunan hikaye aksiyonu ve kaçış hikayesiyle de filmlere konu olmaya oldukça müsait...


Ural Dağları’nın kuzeyinde yer alan Dyatlov geçidi ıssızlığıyla bilinir. Ancak 9 genç kayakçı trekking yapmak için 1959’da geçide gitti. Ancak gezileri faciaya dönüştü. 5 kayakçı kamplarının önünde çırılçıplak bir şekilde ölü halinde bulundu.

Aylar sonra 4 kayakçının daha dağlardan karlar altında cesetleri çıktı. Cesetlerin birinin dili kesilmişti. Cesetlerin çoğunda kaburga ve kafatası kırıkları tespit edildi.


Hikayeyi daha dehşet verici hale getiren ise cesetlerin yüksek oranda radyasyona maruz kalmasıydı. Bu gerçek hikaye bir korku filmi olmaya çok müsait. Ayrıca radyasyonun yarattığı gizem hikayenin kolayca bir bilim kurgu filmi olmasını da sağlayabilir.


Gregor MacGregor 19. Yüzyılda Güney Amerika’da Portekiz ve İspanya kolonileriyle savaşan İskoç bir askerdi. 1820’de ülkeye döndüğünde Latin Amerika’da Poyais adını uydurduğu bir ülkeyi fethettiğini söyleyerek insanları dolandırmaya başladı. Ülkenin el ile çizilmiş haritalarını bile dağıttı. Kısa sürede bu sayede prestiji artan MacGregor bir anda Londra’nın soylularına kendini kabul ettirmişti.

MacGregor Londra Belediye Başkanı dahil olmak üzere önemli mevkideki insanlara uydurma Poyais hükümetinde bakanlık teklif etmişti. Koloni için para toplamaya bile başlamıştı. Ülkeye gitmek isteyenlere gemiler bile ayarladı. Ancak gidenler çok geçmeden dolandırıldığını anladı. İnsanlık tarihinin en büyük dolandırıcılarından biri olan MacGregor’un filmi henüz yapılmadı. Ancak senaristler tarafından yeterince süslendiğinde benzersiz bir komedi olacağına şüphe yok.


1979’da General Electric nükleer santralinde sözleşmeli çalışan bir personel olan Learned Dale yasak bölgeye girerek tam 5 bidon zenginleştirilmemiş uranyumu çaldı. Sonrasında santral yönetimine 100000 dolar için şantaj yaptı. Yönetime bir miktar uranyum gönderen Dale eğer para ödenmezse uranyumu tüm nükleer karşıtı gruplara yollama tehdidini savurdu


Ancak santral Dale ile anlaşma yolunu tercih etmedi. Bunun yerine özel dedektiflere ve polislere başvurarak Dale’in izini sürdü. Kısa bir soruşturmadan sonra Dale bulundu ve tutuklandı. İçinde dedektiflik hikayesi de barındıran bu gerçek olay Coen Kardeşler’in tarzında bir hikayeye rahatlıkla konu olabilir.


Kaçırılan kişinin kaçırana sempati duyması anlamına gelen Stokholm sendromu defalarca filme konu oldu. Ama sözcüğe anlamını veren olayı kimse film yapmadı. 1973’te İsveç’te azılı bir suçlu olan Jan Erik Olson Stockholm’de bir banka soygunu yaptı. Polisle çatışmaya giren Olson kaçarken 4 rehineyi de yanında götürdü ve arkadaşı Clark Olofsson’dan yardım istedi. Rehinelerin serbest bırakmak için başbakan bile devreye girdi.


Ancak daha sonra rehinelerden başbakana garip telefonlar gelmeye başladı. Rehineler polislere kızgınlığını dile getiriyor ve Olson’un serbest bırakılmasını talep ediyorlardı. 5 gün sonunda polis binaya girdi ve hırsızlar teslim oldu. Daha sonra rehinelerden biri Olofsson ile çok iyi arkadaş oldu. Başlı başına tür olan kaçırılma filmlerinde bir başyapıt olma potansiyeline sahip bu olay ilgi çekici bir kara komedi olarak beyaz perdeye yansıtılabilir.


Korsan Kara Sakal hikayesi de birçok filme konu oldu. Ancak gerçek hikayeyi anlatmak yerine karikatürleştirilmiş bir anlatım tercih edildi. 1718’de Kara Sakal olarak anılan Edwart Teach zamanının en kanlı korsanlarından biri olarak kabul edilir. Amerika doğu kıyısında İngiliz gemilerle yaptığı çatışma ile efsaneleşti. Sonrasında korsanlıktan ‘emekli’ oldu ama başta Virginia valisi olmak üzere onu yakalamak için birçok devlet otoritesi seferber oldu.


Bu aşamadan sonra Kara Sakal’ın hikayesi tam bir kedi fare oyununa döndü. Nispeten küçük gemisi ile denizde kaçmaya başlayan Kara Sakal’ı bir filo takip etti. En sonunda muhteşem bir çarpışma sonucu Kara Sakal öldürüldü. Öldürülmeden önce de 3 ayrı askerle kılıç dövüşü yapıyordu. Johnny Depp’in başrolünü oynadığı müthiş bir korsan filmi yapmak için bu hikayeden güzel fırsat yok.


Gauguin Post Empresyonizm resim akımının en önemli temsilcilerinden Paul Gauguin’in hikayesi “bir ressamın hayatından film olmaz” diyenleri yanıltacak cinsten. 1870’lerde sıradan bir yaşam süren Gauguin karısını ve ailesini terk edip resim yapmaya başladı.


Önce Panama’ya sonra da Tahiti’ye giderek oralardaki yerlilerin basit yaşamlarından etkilenerek resimlerini yapmaya başladı. Hayatını tam düzene koymuş gibi gözükürken bu sefer de ülkedeki yerel otoritelerle çatışmaya başladı


Bu çatışmalar sonucu üç ay boyunca hapis cezasına bile çarptırılmıştı. Ceza uygulanamadan 1903’te öldü. Kendi yolunu çizmesi ile bir kahraman, ancak ailesi ve arkadaşlarına sırtını dönmesiyle bir anti-kahraman olan Gauguin’in hayatı ödüllük bir filme konu olacak türden


Bu kadar popüler bir yazar olup da hayat hikayesinin henüz filme konu olmamış olması Hemingway’in şansızlığı. Gençliğinde İtalya’da geçirdiği yıllar, Birinci Dünya Savaşı’nda ambulans şoförlüğü yapması. Bu görevi sırasında defalarca yaralandıktan sonra kendisini Fransa’da buldu. Fransa ve Avrupa’da geçirdiği vakitler birçok kitabına ilham kaynağı oldu.


Hatta İspanya gezisinde boğa güreşi yaptığı bile söylenir. Gençliği hızlı geçen Hemingway’in hayat hikayesi henüz filme çekilmedi. Biyografik filmlerin her zaman zor olduğunu kabul etsek de Hemingway gibi bir kişiliğin henüz filminin yapılmaması senaristlerin iştahını açabilir.


Bir Nazi subayı olan Erwin Rommel İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilerin askeri başarılarının birçoğuna imzasını atmıştı. Ama Hitler’in politikalarına muhalifliği ile de biliniyor. Zırhlı tank birliklerinin ardından Kuzey Afrika’da piyade birliklerini başarıyla yöneterek kendinden sayıca fazla düşmanını yendi. Çöl Tilkisi lakabı da ona bu savaşlardan kaldı.


Rommel’in farkı savaş esirlerine diğer Nazilerden şefkatli davranmasıydı. Sonunda Hitler’in durdurulması gerektiğine inanmıştı. Hitler’e suikast girişimi başarısız olunca arkasındaki isim olarak Rommel tutuklandı. 1944’te de intihar etti. General Patton’a benzese de Çöl Tilkisi’nin hayatı meslektaşınınki gibi film olmadı. Oysa yoğun savaş sahneleri ile süslenebilecek bir anti-Hitler filminin çok ilgi göreceği kesin


İcatlarıyla insanlık tarihini değiştiren Nikola Tesla’nın hayatı ise kargaşayla doluydu. 1880’de Thomas Edison’un şirketinde çalışan Tesla 5 sene sonra Edison ile anlaşamadı ve yollarını ayırdı. Bundan sonra bu ikili hayatları boyunca rakip oldu. Tesla bazen parasız kaldı. Radyoyu icadına kadar fakir yaşadı. Ancak Edison’un da itiraf ettiği gibi alternatif akımı bulan Edison değil Tesla’ydı


Ancak obsesif kompulsif bir yapısı olan Tesla daha sonra çılgın bilim adamı diye anılmasına yol açacak açıklamalarda bulundu. Hayatının son günlerinde “ölüm ışını” adını verdiği icat üstünde çalıştı. Bu icadın modern savaş tarihini kökten değiştirdiği düşünülür. Sonu mutlu sonla bitmese de dünya üzerindeki en ilginç hayat hikayelerinden biri film olmayı fazlasıyla hak ediyor. İnişli çıkışlı yaşamıyla Tesla’nın olası filminin asla sıkıcı olmayacağını söyleyebiliriz.

En Çok Aranan Haberler