RIDVAN DİLMEN
Bu kez gerçekten mazereti vardı Fenerbahçe'nin. Şampiyonlar Ligi'nde daha önce oynanan beş maçta mazereti yoktu. Kötü oynadı ve kaybetti. Sonucunda az puan aldı.Kiev'de UEFA Kupası'na devam edebilmek için kazanmaktan başka şansı yoktu. Rakibine bir puan yetiyordu. Kontrollü oynaması gereken Dinamo Kiev'di. Ama Fenerbahçe'nin oyuncu yapısı, mevcut kadrosu çabuk oynamaya kesinlikle müsait değil. Çabuk oynayınca hata yapan bir takım. Beraberliğin Kiev'e yetmesi, bir de kötü zemin şartları işini daha maç başlamadan zorlaştırmıştı Fenerbahçe'nin.
Deivid, Alex ve Güiza gibi skoru değiştirebilecek oyunculara ters gelebilecek bir saha vardı. Ne top kontrol edebilirsin, ne pasın şiddetini ayarlayabilirsin, ne rahat dripling yapabilirsin.
ERMAN TOROĞLU
Dün gece oynanan maçta, Roberto CarIos'un iyi" dediği Fenerbahçe, kötü Kiev kaşısında bir tane pozisyona giremedi. Hani insan ilaç için bir tane pozisyona girer. Bu kadar kötü bir Fenerbahçe, uzun yıllardır seyretmedim.
Biraz Lugano ile Edu. biraz da Gökhan...
Diyeceksiniz ki, Fenerbahç&nin yediği gol Cokhannin kademeye girmemesinden kaynaklandı. İyi de, Gökhan hem forvet oynadı hem, defans. O kadar hata yapacak. Volkan o kademeye girmeye kalktı, geç kaldı. Golü yedi.
Dinamo Kiev iyi bir takım değil. Onlar da pozisyon bulamadılar. Kapasiteleri o kadardı. Böyle bir takıma karşı Fenerbahçe'nin kapasitesini tartışmaya gerek yok.
AHMET ÇAKAR
Fenerbahçe, kazanmak için gitti ama kazanabilecek hiç birşey yapmadı. 90 dakika tek bir pozisyonları var; o da aslında pozisyon bile değil. Gökhan getirdi, Güiza 8-10 metreden kafa vurdu hepsi bu kadar.
Fenerbahçe klasik düşüncesi içinde oynadı. "İyi savunma yapıp bir kontratak veya duran top golü bulursam maçı kazanırım" dedi.
Ama papaz her zaman pilav yemiyor. Hele Volkan gibi bir kaleciniz varsa papaz bu pilavı çok az yiyor. Düşünebiliyor musunuz; sol bekiniz Roberto Carlos, golcünüz 14 milyon euroluk Güiza. Ama kaleciniz iki maçta bir amatör kalecilerin bile yemeyeceği golleri yiyen Volkan.
Dün gece de öyle bir gol yedi ki anlatılamaz.
Yahu kardeşim, niye o kadar erken açılıyorsun? Kaleyi terketme zamanlaman yanlış, bir de ceza alanı dışında topa hamle yapıyorsun zaten topa dokunup kurtarsan ceza alanı dışında olduğun için kırmızı kart göreceksin. Nasıl bir temel eğitim noksanlığıdır. Şampiyonlar Ligi'nde bir kaleci, üstelik milli takım kalecisi böyle bir fundamental yanlışlığı içinde olabilir mi?
GÜRCAN BİLGİÇ
Dinamo'ya beraberliğin yettiği, F.Bahçe'nin ise galibiyetten başka şansının olmadığı bir maç öncesindeyiz. Teknik direktör sizsiniz. Yardımcılarınız ile birlikte maçın analizini yapacak taktiğe ve takım kurgusuna karar vereceksiniz.
"Beyler" diyebilirsiniz... "Biz Denizli deplasmanında pozisyona bile giremedik. Kazandık ama iki şut dışında rakip kalecinin kurtarış bile yapmadığı bir 90 dakika yaşadık. Bu sefer bize Saracoğlu'nda bile zor pozisyon veren bir rakibimiz var. Ne yapalım?"
Tabii. Bu konuşma hayalidir. Çünkü siz bile bu soruyu sormaz, kazanmanız gereken maç için farklı bir şey yapmanız gerektiğini bilir, oyunu pozitif yönde tutabilecek bir taktik üretirsiniz.
Aragones için böyle bir farklı durum yok İspanyol deplasmandaki beraberlikleri başarı olarak gördüğü için, Denizli takımını Deivid haricinde değiştirmeden sahaya sürüyor. Aynı korkaklık ve statükoculuk ile... Bu karar ile sonuç arasında bağlantı kurmuyorum. Sonuç daha farklı olmayabilirdi. Yine kaybedebilirdi F.Bahçe. Ama en azından kazanmak için bir gayret, bir düşünce, bir yaratıcılık, bir cesaret pırıltısı görür, "Denediler, olmadı" diyebilirdik. "Tam kafaya göre hoca", değişik takımın Kazım'ı kadroya almamak olduğunu sanıyor, Güiza'da umudunu koruyor, Deivid'i fizik olarak yeterli görüyor, Alex'in kaleden uzaklaştığı her metrenin, aslında kendi istifa mektubunun harfleri haline geldiğini anlamıyor. F.Bahçe yönetimi Aragones'i alırken, Samandıra'ya bir de "zaman makinası" getirmeli, "Dede"yi bu çağa taşımalıydı. "Futboldan anlayanlar", teknolojiden sınıfta kaldılar bu kez.
SERGEN YALÇIN
DAHA maçtan önce kadroları gördüğünüzde neler olacağını kolaylıkla tahmin edebilirdiniz.. UEFA Kupası'nda yola devam etmek için mutlaka kazanması gereken F.Bahçe, sahaya yine 1.5 forvetle çıkıyordu: Alex ve Güiza.. Bu ikiliyle Türkiye'de gol pozisyonuna girmekte zorlanıyorsun, Kiev'de oynayacağın Şampiyonlar Ligi maçında nasıl gireceksin ki? O soğukta, o buzlu zeminde 1.5 kişiden gol beklemek nasıl bir teknik direktör çaresizliğidir? Bu soruları Aragones'e soruyoruz tabii ama adam da çıkıp bize "Yahu kardeşim, sen benim kadroma bir baksana.. Oynatacak başka adamım mı var?" derse bir açıdan haklı duruma geçer..
SELÇUK YULA
Bir takım, bir sene içerisinde nasıl bu kadar değişebilir, aklım almıyor. Geçen sene Şampiyonlar Ligi'nde fırtına gibi esen takımdan 9 futbolcu sahada. Peki böylesine bir değişim hangi şartlarda gerçekleşiyor, işte bunu masaya yatırmak lazım. Çünkü F.Bahçe'nin geleceği için bu şart. Futbolcular aynıysa burada değişen tek şey var, o da futbol felsefesi. Zico ile Aragones arasındaki fark her geçen gün daha şiddetle hissediliyor. Dün F.Bahçe'ye tek bir şey lazımdı, o da galibiyet. Ama bakıyorsunuz, bırakın pozisyon bulmayı, rakip kaleye bile gidilemiyor. Nasıl gidilsin ki? İleriyi hiç düşünmeyen, sadece yana ve geriye oynamayı adet edinmiş çift ön libero düzenindeki orta sahayla nasıl pozisyonlar bulacaksın? Karşımızdaki rakip, beraberliğe dünden razı. Volkan'ın saçma sapan çıkışı olmasa, gol atacakları yok. Aragones'ten değişiklikler bekliyoruz. Emre ve Kazım yok tamam, ama yapması gereken tek hamle var. Josico'yu çıkartacaksın, Selçuk tek ön libero olacak. Ali Bilgin sağ kanada, Deivid de ortaya geçip, orta saha ofansif hale getirilecek. Alex ise Güiza'ya yaklaşacak. Maçı koparmak için yapılacak başka hiçbir şey yok. Ama Aragones elbette bunları hiç düşünmüyor bile.