İtalya Dışişleri Bakanlığında düzenlenen "Ayrımcılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele" konulu konferansta konuşan AGİT Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Özel Temsilcisi Doç. Dr. Bülent Şenay, "Avrupa’da Müslüman karşıtı eğilimin arttığı şartlar altında, Müslümanların 'şeytanlaştırılması' konusuna acil olarak çözüm getirilmesi gerekiyor, özellikle de mülteci krizinin yaşandığı dönemde." dedi.
İtalya’nın başkenti Roma’da Dışişleri Bakanlığında, İtalya’nın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Dönem Başkanlığı kapsamında "Ayrımcılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele" konulu konferans düzenlendi.
Konferansın açılışında Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Guglielmo Picchi ile AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODIHR) Direktörü Ingibjörg Solrun Gisladottir konuştu.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Picchi, "Ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünün bulunduğu sağlıklı ve demokratik bir ülkenin varlığı için önemlidir." dedi.
Din ve inanç özgürlüğünü koruyarak nefret ve çatışmaların önlenebileceğini anlatan Picchi, bu hususta ilerleme kaydedilebilmesi için beraber çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi.
\
- "Dini azınlıklar şiddet eylemlerinde hedef alınıyor"
ODIHR Direktörü Gisladottir de dini azınlıkların fiziksel şiddete maruz kaldığını kaydetti.
Irkçılık, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık gibi sorunlar konusunda sivil toplumun etkili hale getirilmesi ve çeşitli toplulukların güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğini vurgulayan Gisladottir, "Belli din ve inançlara mensup kişilere yönelik olumsuz fikirlerin üstesinden gelinmesinde medyanın rolü çok önemli." diye konuştu.
\
- "Müslümanların şeytanlaştırılmasına acil olarak çözüm getirilmesi gerekiyor"
Açılış konuşmalarının ardından "Din ve inanç mensuplarına yönelik ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığın çözümünün zorlukları" başlıklı oturuma geçildi.
Burada konuşan AGİT Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Özel Temsilcisi Doç. Dr. Bülent Şenay, AGİT’in "2018 Müslümanlara Yönelik Nefret Suçları" raporuna atıfla, Müslüman toplumların, "terörizm ve aşırıcılıkla bağdaştırıldığı ya da milli kimliğe tehdit oluşturduğu" gibi bazı söylemlerin kurbanı olduğunu aktardı.
Şenay, İslam'ın insan hakları ve demokrasiyle uyumsuzmuş gibi tasvir edildiğine işaret ederek "Müslümanlara yönelik nefret suçlarının çoğunlukla onları diğer nefret suçlarından ayıran benzersiz özellikleri var. Bu nefret suçları insanları veya taşınmazları hedef alıyor. Müslüman karşıtı nefret suçları, AGİT bölgesinde yaşanıyor." ifadelerini kullandı.
Irkçı nefret suçlarının yeterince ihbar edilmediğini, Müslümanlara yönelik olanların da sürekli takip edilmediğini ve artış gösterdiğini vurgulayan Şenay, AGİT ülkelerinin Müslümanlara yönelik nefret suçlarını ayrı bir kategori olarak kayıt altına alması gerektiğini belirtti.
Şenay, "Özellikle de mülteci krizinin yaşandığı dönemde ve Avrupa’da Müslüman karşıtı eğilimin arttığı şartlar altında, Müslümanların şeytanlaştırılması konusuna da acil olarak çözüm getirilmesi gerekiyor." dedi.
Sığınmacı krizinin bir "Truva Atı Sendromu" olduğunu ve Müslüman karşıtı siyaset ile ayrımcılığı "haklı çıkarmak" için kullanılmaya çalışıldığına işaret eden Şenay, 2010-2017 arasında Avrupa'ya gelen göçmen ve sığınmacıların yaklaşık yarısını Müslümanların oluşturmasına rağmen Avrupa’daki göç tartışmasının çoğunlukla Müslümanların ve İslam’ın varlığı ve geleceğiyle bağlantılı olarak ele alındığını dile getirdi.
Farklılıkların soruna neden olmaması gerektiğini söyleyen Şenay, uluslararası kuruluşların yardımı ve tüm ülkelerin katkılarıyla bütün nefret biçimleriyle mücadele edilebileceğini ve söz konusu toplulukların sesinin duyurulacağını sözlerine ekledi.
- "Hoşgörü ve eğitim kötülüklerin önemli bir panzehri"
"Din ve inanç odaklı hoşgörüsüzlük ve ayrımcılık" başlıklı oturumun sonunda da Türkiye'nin Roma Büyükelçisi Murat Salim Esenli söz aldı.
Bu tür toplantıların hem ayrımcılık hem de dini inançlara yönelik özellikle son dönemde görülen saldırılara karşı bir farkındalık oluşturduğuna işaret eden Esenli, bu hususta karşı karşıya olunan sorunun büyüklüğüne dikkati çekti.
Büyükelçi Esenli, "Hoşgörü, anlama, anlamaya çalışma ve eğitim, bütün bu yaşadığımız kötülüklerin aslında önemli bir panzehri. Irkçılık, yabancı düşmanlığı, ayrımcılık ve dini özgürlüklerin engellenmesine karşı yürütülen bu süreçte hangi dinden olursa olsun bütün azınlıkların haklarının korunması önem taşıyor. Günümüzde farklı dinden ve ırktan insanlara yönelik hem fiziki hem de psikolojik saldırı yaşanıyor." dedi.
İkinci Dünya Savaşı gibi büyük insanlık dramı yaşanmış Avrupa kıtasında geçmişte görülen ırkçılık, ayrımcılık ve insan hakları ihlallerinin her türünün yeniden nasıl yeşerebildiğini soran Esenli, bu noktada herkese görev düştüğünü ancak maalesef Avrupa toplumlarının çoğunluğunda muhtelif unsurların bu sonuçta payı olduğunu kaydetti.
Esenli, "Burada kullanılan en yaygın yöntem, korku salma ve karşı tarafı sindirme olarak kendini gösteriyor. Bu yapılırken de özellikle siyasi çıkarlar gözetilerek bu yönteme başvuruluyor. Bu yöntem sırasında da bütün hukuk kuralları ihlal ediliyor, evrensel normlar dikkate alınmıyor ve tüm bunlar herkesin gözü önünde cereyan ediyor." ifadelerini kullandı.
Avrupa’da bu bağlamda politikacılara önemli görevler düştüğünü vurgulayan Esenli, toplantıda söz alan raportörlerin sunumlarının büyük ölçüde Türkiye'nin görüşleriyle örtüştüğünü belirtti.