Türkkan, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, TBMM İçişleri Komisyonunda kabul edilen, bekçilerle ilgili düzenlemeyi değerlendirdi.
Bekçilere yönelik en son kanuni düzenlemenin 1966 yılında yapıldığına işaret eden Türkkan, o dönem ve sonrasında bilinen mahalle bekçilerinin, gece asayişi korumak amacı ile polis kuvvetlerine yardımcı olmak için kurulan bir teşkilat olduğunu anımsattı.
1991 yılında mevcut bekçilerin tümünün sokaklardan çekildiğini ve yardımcı hizmetlerde görevlendirildiğini belirten Türkkan, 2008 yılında yürürlüğe giren kanunla bekçilerin yardımcı hizmetler sınıfından emniyet hizmetleri sınıfına geçirildiğini ve 2016 yılına kadar alım yapılmadığını ifade etti.
Hükümetin yeni bir düzenleme getirdiğini ve bekçilere verilen yetkilerin karşılığının "Tek adam sistemi ile yaratmak istediğimiz Türkiye modeline bekçi arıyoruz" olduğunu iddia eden Türkkan, şöyle konuştu:
"Kısacası asayiş için değil, getirdikleri düzeni korumak ve kollamak için adına bekçi dedikleri milis güçlerine yasal bir kılıf giydiriyorlar. Getirdikleri sistem yüzünden insanlar düşündüklerini söylemeye zaten korkarken, bu düzenlemeyle de insanların özel hayatlarına müdahalenin ucu açık hale getiriliyor. Kanunlaştırılmaya çalışılan bekçilik uygulaması tıpkı Nazi Almanyası'nın kolluk kuvvetlerinin 2020'ye uyarlanmış halidir. Kahverengi üniformaları onlara 'kahverengi gömlekliler' denmesine yol açtı, partinin güvenlik örgütü oldular. Şimdi görüyoruz ki iktidar partisi kahverengi gömleklileri günümüze çok güzel uyarlamış."
Türkkan, geçtiğimiz hafta Meclis'te İmar Yasası ile ilgili yaptığı konuşmada, Türkiye'nin akıllı kentlere ihtiyacının olduğunu belirttiğini, bu geçişin bir mecburiyet olduğunu, sokaklardaki huzur ve asayişin de bu geçişin bir parçası olması gerektiğini savundu.
Sokaklarda polis ve bekçi görmenin insanlarda güven duygusunu değil, korku, psikolojik baskı ve güvenlik konusunda bir şeylerin ters gittiği algısını yaratacağını ileri süren Türkkan, şöyle devam etti:
"Kendinize yarattığınız bu milis güçlerinin bütçesi ile şehirlerimizi gelişmiş teknolojiler ile donatabilirsiniz, mevcut mobese sistemlerini daha akıllı hale getirebilirsiniz. Suçu, hukuk devleti ve caydırıcı yasala ile önleyebilir ve azaltabilirsiniz. Bir iktidar bunca polise neden ihtiyaç duyar. Bir ülkede güvenlik silahla mı, huzur ve barışla mı tesis edilir? Bekçilerin birçoğuna baktığınızda AK Parti Gençlik Kolları ve AK Parti Teşkilatlarında ya da onların referansı ile gelenler olduğunu göreceksiniz. Bu gençlerden oluşturduğunuz bu kurum, yarın öyle sıkıntılı işlere imza akacaklar ki... 41 günlük eğitimi yeterli görerek eline silah verdiğiniz bekçiler, öyle olaylara neden olur ki bunun vebalini taşıyamazsınız. Çarpık kentleşme, gelir adaletsizliği, polislerin giremediği mahalleler gibi sorunları çözmek daha kalıcı çözümler getirecektir. Yoksa Meksika, Brezilya gibi ülkelerin sokaklarından çok farklı bir gelecek bizi beklemiyor. İktidarın böyle çözümler getirmesini bekliyoruz."
Türkkan, daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İdlib'le ilgili açıklamaları hakkında görüşü sorulan Türkkan, yaklaşık 3 yıl önce "Suriye, İdlib'de başlayıp, İdlib'de bitecek" dediğini anımsattı.
Türkiye'nin, Putin'e karşı Trump'ın yanında, Trump'a karşı da Putin'in yanında durarak ne İdlib'i, ne Suriye'yi ne de o coğrafyadaki hiçbir problemi çözemeyeceğini belirten Türkkan, şunları söyledi:
"Bu durum sadece ülkenin başına çok daha büyük belalar getirir. Türkiye ciddi manada daha rasyonel bir siyaset geliştirmek zorunda. 5 milyon Suriyeli göçmen ile yaşıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı 1 milyon daha göçmen geleceğini söylüyor. Bu ülke bırakın 1 milyonu bir tek Suriyeliyi daha kaldıracak durumda değil.
Suriyeli mültecilerin artışı ülkenin demografik yapasını bozduğu gibi, milli güvenlik yapısına da zarar verecek nitelikte olacaktır. Bu konuda hükümetin hamaseti, tehditi bir kenara bırakıp daha ciddi bir dış siyaset izlemesini bekliyoruz."
Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un açıklamaları ile Türk Kızılay üzerinden çıkan tartışmalara ilişkin de konuşan Türkkan, Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un kumpas sonucu 26 ay cezaevinde kalmasının hükümet üzerinde bir mahcubiyet yarattığı düşüncesinin kendisinde hakim olduğunu söyledi.
Başbuğ'un ifadeleri sonrasında hükümet sözcüsünden, mevcut milletvekillerinin dava açacakları söylemlerini işittiklerini ifade eden Türkkan, "Bence İlker Başbuğ'un söylemlerine karşı dava açmak yerine çıkıp 'Evet paşam biz Türkiye'de FETÖ'nün tertibine uyup silahlı kuvvetlerin başındaki adamı silahlı örgüt kurmaktan 26 ay cezaevinde tutmak gibi bir garabetin ortağı olduk' diyerek özür dilemeleri gerekiyor. Sayın Başbuğ'un bu konudaki demeçlerinin çok üzerinde durmuyorum ama FETÖ'nün siyasi ayağı çıksın. Buna yanaşmayan arkadaşlarımız, en iyi savunma, hücum düsturundan hareketle hücum ettiklerini görüyorum." dedi.
Türk Kızılayı'nın şu an "yurtdışına para kaçıranların vergi kaçırma aparatı" olduğunu öne süren Türkkan, şunları kaydetti:
"Çok hazin bir durum bu. Kızılay Genel Başkanı istifa etmek yerine kendini rezil edecek, Kızılay gibi güzide bir kurumu toplum nezdinde itibarsızlaştıracak ne kadar söylem varsa arka arkaya sıralamaya devam ediyor.
Kızılay, Türk milletinin ortak paydasıdır. Ama son 5 senedeki gelişmelere baktığınızda Kızılay, yerle yeksan edilmiştir. Hükümetin, kendi vakıflarına para kaçırmak için kullandığı bir aparat haline gelmiştir. Kızılay'ın eski haline dönmesi için mevcut yönetimin bir an önce oradan çekilmesi gerekiyor. İktidarın da elini Kızılay'ın üzerinden çekmesi gerekiyor. Yoksa sadece ve sadece AK Partililerin yardım etmek durumunda kaldığı bir kuruluş haline gelir. AK Partili seçmen dahil Kızılay'daki bu rezaleti gördükten sonra kan vermek dışında hiçbir şey vermeyecektir."