Yıllardır yurt içi, yurt dışı birçok yere seyahat etsem de kendi ülkemde bulunan İzmir'e gitme şansı hiç yakalayamamıştım. Hatta İzmir'in çok yakınında bulunan Kuşadası'na bile gittim ama İzmir'e geçemedim bir türlü. Sadece dönüş yolunda otogarında beklemişliğimiz var... O da sayılmaz tabii :)
Yıllar sonra İzmir'in benim için bu kadar anlamlı olacağından o zamanlar habersizdim. Güzel ve mutlu anılar biriktireceğim şehrin İzmir olduğunu bilsem daha önceden giderdim; fakat kısmet bugüneymiş.
Bu arada İzmir'e gidişim anlık oldu. Arkadaşımla Üsküdar meydanında gezerken kendimizi Konak meydanında bulduk. O gün Kordon'da yürürken İzmir'den ne kadar keyif aldığımı fark ettim. Tam bir Avrupalıydı İzmir. Her şeyin bir düzeni vardı, özgürdü ve deniz kokuyordu. Bir başkaydı... Kaçıp kaçıp gelmelik cinsten.
İkinci için de temel hazırladı ilk gidişim... Merkezi gezdiğim için ikinci gidişimde ilçelerini gezmeye başladım. İlk durağım da Çeşme-Alaçatı oldu.
Malumunuz Alaçatı Çeşme'de bulunuyor; fakat bana kalırsa Çeşme'den ayrı değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü; Alaçatı bir başka... Damla sakızı kokan, rengarenk bir yer. Ara sokaklarında kaybolmaya müsait.
Her kafesine oturup farklı tatlar deneyimlemek istiyorsunuz. Özellikle benim gibi bir kahvaltı tutkunu iseniz ''kahvaltı'' hizmeti veren kafelere gözünüz ilişmeden olmuyor.
Biz kahvaltı yaptığımızdan aperatif bir şeyler denemek istedik ve Beyaz Fırın karşımıza çıktı. Damla sakızlı kurabiyesini ve Kavala Kurabiyesini denemeyi tercih ettik. İkisininde muhteşem bir tadı vardı.
Ardından kısa çaplı gurme turumuzda kendimizi İmren pastanesinde bulduk. Sakız tatlısını denedik. Damla sakızını çok fazla sevmesem de sakız tatlısı da sevdiğim bir tat oldu. Yaklaşık 10 TL gibi de bir fiyatı vardı.
Alaçatı'yı gezerken de karşımıza farklı bir cami çıktı. Camiye dışarıdan baktığınızda içerisinde farklı bir yapı ile karşılaşacağınızı düşünmeyebilirsiniz; fakat içerisinde bir bölümü kilise. Kilise olan bölümü perde ile ayırmışlar. Cam'nin içini gezdikten sonra perdeyi kaldırdığınızda farklı bir inanç ile karşı karşıyasınız.
Sonrasında yolumuz Çeşme'ye düşüyor, yani merkeze. Çeşme de çok keyifli bir yer. ''En güzel hayaller Çeşme'de yaşanır.'' yazısı sizi karşılıyor. Gerçekten de en güzel hayallerinizi burada kurabilir; hatta gerçekleştirebilirsiniz. Huzur, aşk, deniz her şey bu topraklarda bence...
Çeşme'de turistik anlamda gezilecek iki yer var; biri Çeşme kalesi diğeri de Çeşme Merkez Kilisesi. Kaleyi müze kart ile ziyaret edebilirsiniz. Aynı zamanda iş bankasının Maximum kartı da 1 ay boyunca müze kart özelliği sağlıyor.
Müzenin tepelerine çıktıkça muhteşem bir manzara ile karşı karşıya kalıyorsunuz ve Çeşme'ye bir kez daha aşık oluyorsunuz. Kalenin içini gezdiğinizde ise sizi muhteşem bir tarih karşılıyor. Kale II. Beyazıt tarafından yaptırılmış. Kalenin ve limanın savaş ve ticaret gemilerini korumak gibi bir görevi varmış. Müze olarak kullanılan kalenin içinde de o günleri yansıtan eserler yer alıyor.
Çeşme'nin bir diğer turistik değeri Kilise ise 1832 yılında Aziz Haralambos için yaptırılmış. Kilise bazikal tipli ve doğu-batı yönünde uzanan üç nefli, günümüze ulaşamamış olan kemerli narteksi bir plan şemasına sahip. Pantaktor İsa, Aziz Yahya, Meryem ve kucağındaki çocuk İsa tasvirleri yapılmış. Gerçi bu kadar sanat tarihsel bilgiyi ben sevmem ama ilgilisi varsa belirtmek lazım :)
Ayrıca gün batımına yakın mutlaka Çeşme sahilde olun. Bu muhteşem sahilde güneşin, denizin ve dağların her rengini görmeden Çeşme'den dönerseniz çok şey kaybedersiniz söyleyeyim.
Unutmadan! Yolunuz Çeşme'ye düştüğünde Kumrucu Şevki'de kumru keyfi yapmadan da dönmeyin! Sevgilerimle...
Gizemli Yollar'a ait daha fazla içerik için buradan.
