Cem Vakfı Genel Başkanı ve Akil İnsanlar Heyeti Üyesi Prof. D r. İzzettin Doğan, Gezi Parkı protestolarının Barış sürecini gölgelememesi gerektiğini söyledi. Sürecin korunması için başta hükümet olmak üzere herkese sorumluluk düştüğünü belirten Doğan, Doğu’da insanların ayrı bir devlet gibi düşünceleri bulunmadığını, kendi kimlikleri ile kendi topraklarında yaşamak istediklerinin altını çizdi. 3. Köprüye verilen ismi kendilerinin de beğenmediğini söyleyen Doğan, “Ayıran değil, birleştiren bir isim Yunus Emre olabilirdi” dedi.
Hükümetin terör olaylarını bitirmek üzere başlattığı Barış Süreci’ne katkı sağlaması için oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti yaklaşık iki ay süren çalışmalarını tamamladı. 63 üyenin öneri ve izlenimlerinin derlenmesiyle oluşacak raporun bu hafta sonu hükümete teslim edilmesi bekleniyor.
HÜKÜMET SÜRECİN DEVAMLILIĞINI SAĞLAMALI
Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) gündemi değerlendiren Doğu Anadolu Akil İnsanlar Heyeti Prof. Dr. Doğan, görevlerini tamamladıklarını ve hazırlayacakları raporu hafta sonunda hükümete sunacaklarını söyledi. Barış sürecinin başta hükümet tarafından titizlikle korunması gerektiğine işaret eden Doğan, şunları ifade etti: “Bu, Türkiye’nin çok önemli bir kazanımıdır. Bunun üzerinde herkesin titremesi gerekiyor. Onun için de Barış Süreci, hükümetin sorumluluğunu yüklendiği en önemli aşamalardan biridir. Yani belki yeni anayasa ile birçok sorunu çözeceği umudunu vermiş olmalı ki hükümet, bugüne kadar silah kullanarak bu meseleyi çözeceğine inananlar silah bırakmayı ve ülke dışına çıkmayı kabullendiler. Hükümetin en önemli işi, alacağı kararlarda en çok dikkat edeceği husus, titizlikle korunan sürecin devamının sağlanması, bunu tehlikeye düşürüp tehdit edecek tasarruflardan kaçınmasıdır. Bu birinci önceliği olmalıdır hükümetin. Bu olay (Gezi Parkı) onun için beni çok üzdü. Korkarım ki barış sürecini gölgede bıraksın. İnsanlara verilmiş olan o umutlar yeniden soru işaretleriyle birlikte anılmaya başlansın.”
Heyetin yaptığı görüşmelerde yaşananları anlatan Doğan, insanların artık konuşmaya başladıklarını ve bunun iyi bir gelişme olduğunu belirtti. Doğan, “Şunu gördük, insanlar artık konuşuyor. ‘Bu sürecin en önemli sonucu nedir’ diye sorsanız bana, hiç tereddütsüz ‘halk konuşmaya başladı’ diyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
İnsanların gelişmelerden umutlu olduğunu ve bunu kaybetmek istemediklerini vurgulayan Doğan, “İnsanlar artık kaybetmekten korkuyorlar. Onun için Türkiye’de yaşayan insanlar demokrasiyi belirli bir standartta özümsemişler. Hiçbir Başbakan, meşrebi, mezhebi, tavrı ne olursa olsun, artık vatandaşa hükmetmek ve ‘ben böyle istiyorum, böyle yapacaksın’ deme imkânını kaybetmiştir. Bu demokrasinin büyük kazancıdır.” ifadesini kullandı.
İNSANLAR AYRI DEVLET DEĞİL, KİMLİĞE SAYGI İSTİYOR
Görev bölgelerinde gezdikleri illerde en fazla sorulan sorunun kendi kimlikleri ile yaşama olgusu olduğunu ifade eden Doğan, hiç kimseden ayrı bir devlette yaşamak istediğine dair bir ifade duymadığını ancak kendi kimliklerine ilişkin saygı beklendiği ifadeleri duyduklarını şu sözlerle açıkladı: “Oralara gitmeden önce bir kaygım vardı. ABD’nin bölgedeki politikaları, PKK’nın tasarrufları ve uluslararası politikalar yüzünden bu devletten ayrılma, kendilerine yeni bir devlet kurma istekleri bilinçaltından bilinç üstüne çıktı mı, ya da bilinç üstünde oluştu mu? Ama şunu memnuniyetle gördüm. Vatandaşların ayrılmak gibi bir şeyini bir tek vatandaştan bile duymadım. Burada asıl olan insanların insan olarak temel haklar ve özgürlük konusunda eşit muameleye tabi tutulmasıdır.”
Doğan, ayrıca bölgeye atanacak bürokrat ve yöneticiler konusunda dikkatli olunmasını ve bölge insanına hoşgörülü davranacak kişilerin seçilmesine dikkat edilmesi gerektiğini anlattı.
ALEVİ ÇALIŞTAYLARINDAN UMUTSUZLUK ÇIKTI AMA BİZ UMUDUMUZU KAYBETMEDİK
Bir dönem büyük umutlarla çalışmalar yapan ve Alevilerin sorunlarının çözümü için yola çıkan çalıştaylar da Doğan’ın gündemindeydi. Doğan, “Çalıştaylardan büyük bir umutsuzluk çıktı ama biz umudumuzu yitirmiyoruz” diyerek çıkan sonuca ilişkin karamsarlığını dile getirdi. Konunun siyasi iktidarlar tarafından bir ayrışma olarak görüldüğünü ve bunun kullanıldığını belirten Doğan, “Alevi-Sünni ayrışmasının iktidarların önemli bir unsuru olarak görüldüğünü biliyoruz. ‘Alevi-Sünni ayrımı üzerine siyaseti bina edersek biz Sünni kimliğimizle hep iktidarda oluruz’ düşüncesi 12 yıldan beri devam eden ama yanlış bir düşüncedir.” dedi. Doğan’ın çalıştayların sonucuna ilişkin “Maalesef dağ fare bile doğuramadı.” ifadesini kullandı.
ALEVİ DAVASI AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ’NDE
Türkiye’de Alevilerin durumu ve haklarının korunması ile ilgili davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındığını ve sonuç aşamasına geldiğini belirten Doğan, genel bütçeden pay alınması, Cem Evlerinin hukuki statüsünün tanınması, Alevi inanç önderlerine farklı işlem yapılması gibi isteklerin dava kapsamında bulunduğunu anlattı. 4 Eylül 2013 tarihi itibariyle hükümete son savunma için süre verildiğini kaydeden Doğan, “Karar verildiği tarihten itibaren de belki duruşma açacak, belki duruşmaya bile gerek duymadan belki de ‘İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesi fahiş şekilde ihlal ediliyor’ diyecek. Mahkûm olduktan sonra hükümetin bu hakları vermesi hükümetin prestijine çok ağır bir darbe olur. Oysa vatandaşı ile oturup anlaşsa, hem çok olumlu olur hem de bu aykırı işlemler ortadan kalkar. Hem de puan kazanır.” değerlendirmesinde bulundu.
CAMİ VE CEMEVİ AYNI MEKÂNDA OLABİLİR, DESTEKLİYORUZ
İzzettin Doğan, bazı sivil topluk kuruluşlarının gündeme getirdiği Cem Evi ve caminin aynı yapı içinde olması teklifini de memnuniyetle karşıladığını belirtti. Doğan, cami ve Cem Evlerinde gösterişten uzak durulması konusuna vurgu yaptı. Doğan, “İslam’ın böyle bir güzelliği var, mekân şartı söz konusu değil. Onun için cami olmuş, tekke olmuş, dergâh olmuş bunların hiç birinin İslam’da özel bir yeri yoktur. O zaman bu cami cemevi ayrılıkları niye? Ama İslam’ın ana felsefesine uygun olarak mütevazı olması lazım. Yani şaşalı kiliselerde o serveti yansıtan altın varaklarla süslü şeyleri camiye, cemevine koymamanız lazım. Bunları Sünni kesimin de çok şirin gördüğünü zannetmiyorum.” Şeklinde konuştu.
3.KÖPRÜNÜN İSMİ YUNUS EMRE YA DA MEVLANA OLSUN
İsmi Yavuz Sultan Selim olarak konulan 3. Boğaz Köprüsü’yle ilgili tartışmalara da değinen Doğan, isim koyarken ayrıcı olmak yerine birleştirici isimleri düşünmenin gereğine işaret etti. Doğan, “Bence bunlar siyaseten önemli takdir hatalarıdır. Halka saygı göstermek lazım. Ayrılıkları ortadan kaldıran isimlerle bu halkı birbirine bağlamak lazım.” ifadesini kullandı.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz