HABER

Johan Cruyff, total futbol ve İspanya...

İki futbol geleneğinin yakın tarihteki izleri, Hollanda'da doğan total futbol geleneğinin Johan Cruyff'la İspanya'ya taşınmasının öyküsü.

Johan Cruyff, total futbol ve İspanya...

Murat Nisancıoğlu

BBC Türkçe Editörü

Bugünkü İspanya - Hollanda finali, köklü futbol geleneklerine rağmen Dünya Kupası'nı hiç kazanamamış iki takımı karşı karşıya getirecek ve Johannesburg'daki mücadelenin ardından seçkin Dünya şampiyonları listesine sekizinci ülkenin adı yazılacak.

İspanya, başta Real Madrid ve Barcelona olmak üzere kulüp takımlarının Avrupa kupalarında büyük başarılar kazanmasına rağmen, uluslararası turnuvalarda hep düşkırıklığı yaşatan bir ülke oldu. 1950'deki dünya dördüncülüğü ve 1964 yılında ülkesinde kazandığı Avrupa Şampiyonası dışında, yıllar içinde birçok ünlü yıldıza sahip olmasına rağmen bir başarı kazanamadı. Taa iki yıl önceki Avrupa Şampiyonluğuna kadar. Ve şimdi, oynadığı süratli, maç sırasında rakiplerine uzun süre top göstermeyen, pres yaparak oyun alanının kontrolunu sürekli elinde tutan, İspanyolların 'tiki-taka' adını taktığı bol paslı mükemmel futboluyla bugünkü finalin de favorisi olarak görülüyor.

Hollanda'ya gelince, insan geçmişteki göz kamaştıran büyük Hollanda takımlarını hatırlıyor ister istemez. 1974 Dünya Kupası Türkiye'de televizyondan izlediğimiz ilk turnuvaydı. Ondan önce, en güzel anları biraraya getirilerek hazırlanan resmi filmleri Dünya Kupaları'ndan aylar sonra sinemalarda izlerdik. Ama 1974'te ilk kez kesintisiz izlediğimiz Kupa'da Hollanda'nın oynadığı futbol birçoğumuzu hayran bırakmıştı. Johan Cruyff'ın bir orkestra şefi gibi yönettiği, hiçbir futbolcunun katı bir pozisyonu olmayan, hepsinin sürekli yer değiştirdiği, savunma oyuncularının hücuma, forvetlerin defansa katıldığı, yüksek tempolu bu futbolla Hollanda dünya futboluna 'total futbol' kavramını armağan etmişti. Dört yıl sonra Cruyff yoktu, ama Neeskens, Haan, Krol ve Rensenbrink'li Hollanda aynı futbol anlayışıyla yine herkesi büyüledi.

Ne yazık ki, hiç ilgi duymayanımıza bile futbolu sevdirecek kadar güzel oynayan bu takımlar her iki finalde de ev sahibi ülkelerin takımlarına kaybettiler. 'Futbolda önemli olan sonuçtur. Tarihe kazanan geçer, kaybeden unutulur' denir hep. Ama ben 1974 şampiyonu Almanya ve 1978 kupasını kazanan Arjantin yerine, o dönemin Hollandasını hatırlıyorum daha çok.

1970'lerin başında Rinus Michels'in teknik direktörlüğünü yaptığı Ajax'ta temelleri atılan bu futbol anlayışı, 1978'den sonra kesintiye uğrasa da, daha sonraki yıllarda yine karşımıza çıktı. Ruud Gullit, Marco van Basten ve Frank Rijkaard'lı Hollanda 1988 yılında Avrupa Şampiyonu oldu. Belki son olarak da, on yıl sonra 1998 Dünya Kupası'nda yarı finalde Brezilya'ya penaltılarla elenen, Dennis Bergkamp, Philip Cocu, Frank ve Ronald De Boer kardeşlerin oynadığı Hollanda takımında gördük total futbolun ufak da olsa belirtilerini.

Şimdi o takımla bugünün Hollandası arasındaki tek bağı, 1998 kadrosunda yer alan, ama yedekler arasında olan, bugünkü takımın kaptanı Giovanni van Bronckhorst sağlıyor. Bugün kariyerinin son maçını oynacak olan Bronckhorst'un yarı finalde Uruguay'a kırk metreden attığı gol, geçmişteki Hollanda'yı hatırlatan bir pırıltıydı belki de. Çünkü artık, total futbol anlayışının, göz kamaştırıcı futbolun meşalesi İspanya'ya geçmiş durumda.

Aynı futbol hanedanlarının kolları Fakat geçmişin Hollandası ile bugünün İspanyası, aynı futbol hanedanına ait aile ağacının iki kolu aslında.

Total futbolun babası olarak görülen Rinus Michels, 1971 yılında Ajax'tan ayrılıp Barcelona'nın başına geçince bu futbol geleneğini de Katalunya'ya taşıdı. İki yıl sonra da Ajax'taki generali Johan Cruyff kendisini izledi. Cruyff sahadaki yaratıcı ve coşkulu futboluyla Barcelona taraftarlarına büyük heyecanlar yaşatmakla kalmadı. İspanya'nın diktatörü Fransisco Franco ile ilişkilendirilen bir takımda oynamak istemediği için Real Madrid yerine Barcelona'yı tercih ettiğini açıklayarak ve oğluna Katalunya'nın koruyucu azizi Jordi'nin adını vererek, Franco diktatörlüğünden kurtulmaya çabalayan Katalanların sevgilisi haline geldi. Cruyff'un Barcelona'daki etkisi futbolu bırakmasıyla sona ermedi. 1988 yılında teknik direktörlüğe gelerek 1992 yılında Barcelona'yı Avrupa Şampiyonu yaptı.

Cruijf'ın Barcelona'daki önemi burada da kalmadı. Teknik direktörlüğü sırasında kulübün futbol akademisi La Masia'yı da yeniden şekillendirdi ve topyekün futbol felsefesini Barcelona'nın altyapısında egemen kıldı.

Bu felsefe etkisini Cruyff'den sonra da sürdürdü. Kendisini izleyen Louis Van Gaal ve Frank Rijkaard gibi Hollandalı teknik adamlar aynı geleneği sürdürdüler. Barcelona'nın şimdiki hocası Pep Guardiola da Cruyff zamanında yetişen bir futbol adamı.

Ve yarı finalde Almanya karşısına çıkan İspanya takımındaki yedi futbolcu Barcelona'nın bu futbol okulundan yetişme ve Cruyff geleneğinin yaşadığının en çarpıcı göstergeleri. Arjantinli Lionel Messi'nin ve İspanya'nın ilk 11'ine giremeyen Arsenal kaptanı Cesc Fabregas'ın da La Masia'dan yetiştiğini unutmayalım.

Cruijf geçtiğimiz Perşembe günü Katalan gazetesi El Periodico'daki köşesinde şöyle diyor: "Ben Hollandalı'yım ama her zaman İspanya'nın oynadığı tür futbolun arkasında olacağım."

Evet artık Rinus Michels ve Cruijf geleneğinin taşıyıcısı bugünün İspanya takımı. Fakat Hollanda'yı da küçük görmemek gerekiyor.

Hollanda yaratıcı olmaktan çok, son derece sistemli, disiplinli ve mücadeleci bir oyun anlayışına sahip. Teknik direktörleri Bert van Marwijk'in de belirttiği gibi total futbol artık tarihte kalmış durumda. Ama Hollanda yine de hücuma yönelik bir futbol anlayışına sahip. Marco van Bommel ve Nigel de Jong gibi futbolcularla İspanya orta sahasının ritmini bozmaya çalışacaklardır. Bu, Eric Cantona'nın deyimiyle 'su taşıyıcısı' iki sert oyuncunun yanında ise, genlerinde topyekün futbol anlayışını hâlâ taşıdığı belli olan Arjen Robben, Wesley Sneijder ve Robin van Persie gibi yetenekler var. Hollanda bu Dünya Kupası'nda Almanya'dan sonra en çok gol atan takım. En önemli özellikleri de teslim olmayı son ana kadar kabullenmeyen bir ortak inanca sahip olmaları.

İspanya mükemmel futboluyla bu akşamki finalin favorisi kuşkusuz. Öte yandan, Dünya Kupası finallerinin tarihi, favorilerin, ya da daha göze hoş gelen futbol oynayan takımların her zaman kazanmadığını gösteriyor. Hollanda'nın bu akşam geleneklerine döneceğini düşünüyorum. Böyle olursa kim şampiyon olursa olsun, total futbol ekolü kazanacak.

Ben Hollanda diyorum. Belki de 1974 ve 78 takımlarının bana verdiği mutluluğun hatırına...

En Çok Aranan Haberler