Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, önceki akşam katıldığı televizyon programında Anayasa değişikliğinin parti kapatmaya ilişkin 8. maddesiyle ilgili soruları yanıtladı. Arınç, şöyle konuştu:
Sorumluluk bize ait: (Anayasa değişikliği teklifinin siyasi partilerin kapatılmasını düzenleyen 8’inci maddesinin reddedilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?) Reddedilen 8’inci maddenin oylamasında 10 oy eksik çıktı. Bu eksik oyların, 10 veya 8 tam bilemiyorum, Ak Parti’den olduğu kesin. Bu sorumluluğu Ak Parti milletvekilleri olarak tek başımıza üstümüze alıyoruz. Onuru da şerefi de bize ait. Hata yapıyorsak, hatası da sorumluluğu da bize ait. Bir kişi hakkında bile kolaylıkla dava açılamıyor, yargı önüne çıkarılamıyorsa milyonları temsil eden bir parti, hele iktidardaysa onun hakkında başsavcının kaleminin yazacağı dört satırlık bir iddianame elbette doğru olmaz. Sanıyorum bazı milletvekilleri ’parti kapatmalar zorlaşacak, bundan sonra terörle şiddetle doğrudan ilgili olan partiler bile kapatılamayacak’ endişesine kapıldılar. Sanıyorum dedikodular, korkular, endişeler tereddütler vehimler egemen oldu. Bize göre yanlış ama kendilerince haklı olan bazı sebeplerden ret oyu kullandılar.
Muhalefet düşünsün: (Siyasi strateji açısından baktığımızda sonuç aslında seçimde AK Parti’nin elini güçlendiren bir tablo ortaya çıkarmış olmuyor mu? CHP, MHP ve BDP bunu tabanına anlatmakta zorlanacak) Bu yaptıklarını onlar düşünsünler. Zaten bu meseleyi referanduma götürmeme konusundaki endişeleri bundan kaynaklanıyor. Çünkü ben vicdanen çok eminim. Referandumda en az yüzde 60’lar seviyesinde halkın kabul oyu vereceğini düşünüyorum. MHP’nin tabanından en az yüzde 15-20’lik, CHP’nin tabanından yüzde 10’luk bir destek geleceğine inanıyorum. Bu BDP için yüzde 50’lere yakın. Bunu BDP’lilerin kendileri de biliyor. Düşünün ki tabanları ’evet’diyecek. Onları temsil eden yöneticiler ’hayır’demiş olacaklar. Böyle bir partinin yaşayacağı çelişkiyi hepimiz görmeliyiz.
BDP’ye tepki: BDP, bugüne kadar kapatılmış partilerin sonuncusu. Ama onlar sanki ’partilerimiz kapatılsın, biz ancak böyle yaşayabiliriz, böyle var olabiliriz’diye düşünüyorlar. Artık bir parti kapatılmamalı. İstisna olmalı... Kendi bireysel iradeleriyle hareket edemiyorlar. Bir yerlerden gelecek haber onlar için çok daha önemli. Eminim referandumda o bölgenin güzel insanları bu demokratikleşmeye, onları temsil eden milletvekillerinden daha çok sahip çıkacaklar. O gelen talimat, direktif, emir, söz, rica neyse... Yani biz o işleri çok fazla bilmeyiz ama işte, ’filan haber ajansı, şu avukatların talimatları, yurt dışından gelen sesler’diye yazılıp çiziliyor. İstihbarat da bunları zaman zaman servis ediyor. Niçin böyle bir demokratikleşme paketine karşı dursunlar? Onların şahsi talepleri var. Bu şahsi talepleri hukuk devleti içinde karşılamak durumunda değiliz. Demokratik açılıma karşı olmaları da bu sebepten zaten. Onlar kendilerini kurtarmak istiyorlar... Bu kadar eylemden sonra, ’Siz bizi dışarı çıkarıp, şuraya oturtun, şuraya götürün, şuradan getirin’ herhalde bunları istiyorlar. Biz kabile devleti değiliz, hukuk devletiyiz.
“İmralı’dan alıp eve yerleştirin” kampanyası!
1999 yılından beri İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’ın buradan çıkaralarak ev hapsine alınması Anayasa paketinin hazırlandığı süreçte PPK ve BDP çevrelerince gündeme getirildi. PKK yöneticisi Murat Karayılan, 3 şubat’ta yaptığı açıklamayla düğmeye basmıştı. Karayılan “Öcalan’ın çözümde rol oynayacak biçimde ilk adım olarak ev hapsine alınmasını” istemişti. Bir hafta sonra PKK’lı Mustafa Karasu, “ Öcalan’ın güvenlikli bir yerde ikamete tabi tutulması gerekir” demişti. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de 2 Mart’ta, Meclis’e verdiği bir soru önergesinde Adalet Bakanı’na “ Öcalan’ın konumu ve sağlığı göz önüne alındığında, kendisinin ev hapsine alınması konusunda bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Yoksa, bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz” diye sordu.