Kafa sayısı kadar dünya görüşü, kafa sayısı kadar evlilik anlayışı var.
Geleneksel toplumlarda bazı bedeller ödenerek eve getirilen gelin, onu alanlar tarafından rahatlıkla satın alınmış bir mal gibi düşünülebilir.
Kimi köylerde oğullarına eş değil de evin yaşlı annesine yardımcı olarak çoğu zaman başlık parası ödenerek alınan kızlar yaşadıkları yerin kurallarını bildikleri için sorgusuz sualsiz yeni evlerindeki düzene uyum sağlarlar. Herkes yerini ve konumunu bildiği, kabullendiği zaman da sıkıntı yaşanmaz.
Genel olarak kadın, yüzyıllardır kabullendiği ve edep örtüsüyle gizlediği evdeki ikincil rolünden yakınmayı aklına bile getirmez.
Şehirlerde ve sosyal hayatın daha yoğun olduğu yerlerde durum evin genç gelini lehine az çok değişiklik gösterebilir. Oralarda ayrı ev de daha kolay açılır. Ayrı ev iyi kötü mesafeli olmak anlamına gelir. Mesafe ateşin uzak olmasını sağlar. Eşlerin ikisi de çalışıyorsa durumlar daha da farklı olur.
Yine de her insan gibi gelinlerin de acılara, sıkıntılara, yanlışlara ve baskılara dayanma konusunda bir sınırları vardır. Bu sınırlar zorlandığında, aşıldığında işler değişir ve o güne kadar dışa vurulmayan şeyler ortaya dökülür. Pandora’nın kutusu açılmıştır ve bu iki taraf için de çok önemlidir.
Yaşanan ortamda hiçbir karşılık görmeden buyurmaya, haksızlık ve hakaret etmeye alışmış gücü elinde tutan birileri varsa bir anda şok olurlar. O zamana kadar “çilek gibi” olduğunu düşündükleri gelinin dilini artık “pabuç gibi” görmeye başlarlar.
Sıkıntılı bir süreç başlar. Gelinin kocası her şeyin tam ortasındadır.
Zamanla tarafların biri ya da ikisi az ya da çok geri çekilir ve dengeler yeni duruma göre yeniden şekillenir.
Elbette bu arada evlenen kadının ve erkeğin hem geçmiş yaşamlarından bugüne taşıdıkları hem de yeni koşullarda edindikleri farklı alışkanlıkları, davranışları da devreye girer. Birinin sevdiğini diğeri sevmez, birinin istediğini öteki istemez.
Duruma göre ekonomik sorunlar, sosyal ya da fiziksel çevreden kaynaklanan sorunlar da devreye girer. Olan ya da olmayan çocuklar da bu kargaşada kendilerine bir yer bulurlar. Gizli olan özel yaşamın da iki taraftan birine ya da her ikisine eziyet gelen sivrilikleri olur.
Evliliğin baharı, cicim ayları geçmiş, kışı, zor zamanları gelmiştir artık.
İş zora girince erkek geleneklerden, yetiştirilme tarzından, çevrenin ve büyüklerinin telkinlerinden aldığı destekle kadını köşeye sıkıştırmaya başlar.
Kadın duygusal bir varlıktır. İçinde depremler yaşar, bir şeyler kırılır, bir şeyler çürür, bir şeyler silinir.
O zor dönemeçte vakit buldukça türlü hesaplar yapar. Toplar, çıkarır, çarpar, böler ve her şeyi ince ince düşünür. Anne ve babasını, varsa çocuklarını düşünür. Biraz uyanıksa kendi geleceğini düşünür. Ondan sonrası için türlü kararlar verir ya da kararsızlıklar yaşar.
Zor durumdaki kadın hiçbir çıkar yol kalmadığını düşündüğünde boşanmaktan söz etmeye başlar. Bu erkeği daha da çileden çıkarır.
Araya taraflara yakın ya da uzak üçüncü kişiler girerler. Ya tarafların biri bazı şeyleri kabullenir ortalık sakinleşir ya da hiçbir şey yarar sağlamaz.
Erkek ayrılma niyetinin ciddi olduğunu anladığı zaman kadına baskıyı arttırır. Ancak koca evinden başka gidebileceği bir yer, dayanabileceği bir destek olan kadın genellikle buna boyun eğmez. Baskı arttıkça gitmesi gerektiğini daha ciddi düşünmeye başlar.
Tabii bu arada anti parantez ifade etmek gerekir ki, gidebileceği başka bir yer olmadığı için baskılara boyun eğen, susan kadın sayısı da az değildir.
İnsanlar karakollara, mahkemelere taşınmaya başlar. Oralardaki babacan insanlar evliliklerin kurtulması için türlü telkinlerde bulunsalar ve başarılı olsalar da genellikle bu bir yere kadar sürer.
Bu arada kadın çoğu kez kocasının evinden ayrılıp babasının evine döner.
Evlilik bağı sürerken ya da boşandıktan sonra kadın tam derin bir nefes alıp yaşadığı ağırlıkları üzerinden atmaya çalışırken yeniden karşılaşır onunla. Evlilik bağı bitmiş, aradan yıllar geçmiş olsa da çıkar gelir adam bir saplantıyla. Elinde ya bir bıçak, ya bir av tüfeği ya da bir tabanca vardır.
Sonra hepimizin bildiği sonlar düşer gazete manşetlerine, haber bültenlerine. Ülkenin dört yanında insanların yürekleri yanar.
Her defasında açıklamalar yapılır. Din adamları bunun büyük bir günah olduğunu, uzmanlar bunun akıl dışı bir tepki olduğunu, vicdan sahipleri bunun vicdansızlık olduğunu söylerler. Kadın dernekleri çeşitli zeminlerde protestolar düzenlerler.
Kadın mezara, adam hapse gider. Varsa çocuklar ikinci, üçüncü dereceden yakınlarına ya da Çocuk Esirgeme Kurumu’na verilir.
İnsanların bu ibretlik olaylardan ders almaları beklenir. Beklenir ama bu ne yazık ki bu beklenti eğitim düzeyi düşük insanlar, akıl dışı töreler olduğu sürece boşa çıkar.
Geriye bir tek çözüm kalır. Her olayda cezaları daha caydırıcı bir düzeye çekmek.
08 Mayıs 2012 Salı
20:52
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz