HABER

Kalbinizi hastalanmadan koruyun

İSTANBUL (İHA) - Gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'deki ölümlerin önemli bir kısmının kalp hastalıklarından kaynaklandığı, kalp hastalıklarının tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler meydana gelirken asıl yapılması gerekenin, kalbimizi hastalanmadan korumaya almak olduğu bildirildi.

Kalp sağlığı ve girişimsel kardiyoloji yöntemleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Servet Öztürk, sağlıklı bir kalbin kaliteli ve uzun yaşamanın ön koşulu olduğunu belirtti. Araştırmalara göre, gelişmiş ülkelerde ve Türkiye'deki ölümlerin önemli bir kısmının kalp hastalıklarından kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Öztürk, "Kalp hastalıklarının tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler olmuştur. Asıl yapılması gereken kalbimizi hastalanmadan korumaya almamızdır" dedi.
Kalp hastalıklarının doğuştan olabileceği gibi, zaman içinde kalbe etki eden olumsuz faktörlere göre de gelişebileceğinin altını çizen Öztürk, sonradan oluşan kalp hastalıklarını, "Kapak hastalıkları, kalp kası hastalıkları, kalbin ritmindeki bozulmalar ve en sık görülen kalbi besleyen atardamarların (koroner damarlar) hastalığı" şeklinde sıraladı.

Doğuştan olmayan kalp hastalıklarının kapak darlıkları yetersizlikleri gibi, bir bakteri enfeksiyonu sonucu oluşabileceğini belirten Öztürk, "Hastalıklar ilerleyip kalbi besleyen damarlar tıkandıkça, bu damarların beslediği kalp hücreleri ölmeye başlar ve bu da kalp krizine (enfarktüs) neden olabilmektedir" açıklamasını getirdi.
Toplumun yaşam kalitesi düzeldikçe, mikroplara bağlı kalp hastalıklarında ciddi olarak azalma görüldüğünü kaydeden Öztürk, "Koroner kalp hastalığından korunmak için bazı alışkanlıklarımızdan kurtulmamız gerekir. Sigara, alkol, aşırı kilo, kötü beslenmek, et ve hayvansal yağdan zengin gıdalar koroner kalp hastalıklarını artıran faktörlerdir. Zeytinyağlı ve sıvı yağlı yemekler, sebze ve meyveye ağırlık veren diyetler, spor, stresten uzak yaşam kalp sağlığımızı korumamızda çok etkilidir" diye konuştu.

"SON YILLARDA GİRİŞİMSEL TEDAVİ UYGULANIYOR"

Kalp hastalıklarında ilaç ve cerrahi tedavinin klasik olduğunu ifade eden Öztürk, "Ancak son yıllarda girişimsel tedavi, (genelde kasıkta bulunan damardan 3-4 mm çapında bir kateter yardımıyla kalbin tıkalı/dar damarlarının açılması) son derece etkin ve yaygın bir tedavi yöntemi olarak yerini almıştır. Girişimsel tedavi yöntemleri çok hızlı gelişme göstermiş, tedavi etkinliği ve güvenilirliği artmıştır" şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Öztürk, kullanılan yöntemle ilgili, "Girişimsel yöntem, göğüs ve kalp açılmadan kasık veya kol damarından kateter adı verilen özel borucukların sokularak, kalbe veya koroner damarlara kadar ilerletilmesi, sonra, kapak klipsi, suni kapak, delik tıkama aygıtı, ablasyon kateteri, kalp adalesine kök hücre enjekte etme aleti, damarları genişletmek için kullanılan balon ve stentler gibi tedavi materyalinin, bu kateterler vasıtasıyla gerekli yerlere ilerletilmesiyle yapılan tedavilerdir. Girişimsel yöntemde neşter yoktur, iğne ile damara giriş vardır" açıklamasında bulunuyor.

Girişimsel yöntemlerle damar açılmasının hastanın kısa sürede ağrısız bir biçimde normal yaşamına dönebilmesi ve kendini sağlıklı hissetmesi yönünden faydalı olduğunu belirten Öztürk, şunları söyledi:

"Koroner anjiyoplasti enfarktüsün erken saatlerinde, göğüs ağrısı olanlarda, göğüs ağrısı olmayan ancak, koroner yetersizliği olduğu tespit edilen hastalarda anjiyoplasti yapanın beceri ve deneyimine göre, hastaya ek risk yüklemeden her damara uygulanabilmektedir. Riskin yüksek olduğu durumlarda ise cerrahi tedavi tercih edilmelidir".
Prof. Dr. Servet Öztürk, bir hastaya az riskle uygulanabilecek, en çok yararlı ve en uzun süreli tedavi yönteminin seçilmesinin üzerinde durarak, "Her iki tedavinin de yapılabildiği, her ikisinin de risk ve faydalarının aynı olduğu hasta grubunda tedavi yönteminin seçimi, girişimcinin tecrübesine, becerisine, cerrahi deneyimine göre değişebilmektedir" dedi.

Prof. Dr. Öztürk, tedavi yönteminin seçiminde maliyetlerin ve hastanın tercihinin de rol oynadığını dile getiriyor. Bazı durumlarda da girişimsel tedaviden sonra cerrahi tedavi gerekebildiğini söyleyen Prof. Dr. Öztürk, bunun sebebini şöyle açıkladı:

"Çünkü damarları daraltan damar sertliği denilen hastalık ilerleyicidir. İlerlemesi yavaşlatılabilir ancak durdurulamaz. Bu yüzden örneğin; hastanın sol ana kök damarında ciddi darlık yapmayan aterom plağı ve iki damarında da hemen açılması gereken darlık varsa anjiyoplasti yapılır. Sol ana koroner hastalığı takip edilir. İlerlerse bu hastaya by-pass gerekebilir".

En Çok Aranan Haberler