HABER

Kalp damar hastalıklarında tedavi

Dünyadaki ölüm sebeplerinin başında gelen kalp damar hastalıkları ve tedavi yöntemleri hakkında açıklamalar yapan Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi doktorları, son yıllarda bu alanda oldukça hızlı ilerlemeler kaydedildiğini söyledi.

Kalp damar hastalıklarında tedavi

Bu gelişmelerden bazılarını, ani kalp krizlerinde damarın açılması, uzun vadeli tıkalı damarların açılması ya da açılan damarların idamesine yönelik tedaviler olarak sıralayan doktorlar, kalp damar hastalıklarını, uzun dönemde atardamar sertleşmesine (ateroskleroz) bağlı kalbin koroner damarlarında darlık ve tıkanıklıklar meydana gelmesi şeklinde tanımlıyor.

Hastalığın önce plakla başladığını belirten doktorlar, daha sonra giderek yavaş yavaş daralma ve yıllar içerisinde ani tıkanma ya da uzun vadeli yavaş tıkanma şeklinde ilerlediğini ifade ediyor. Doktorlar, kadınların doğurganlık yaşları içinde çeşitli hormonlar tarafından, özellikle östrojen hormonu tarafından kalp damar hastalıklarından korunduklarına dikkat çekerken, bu korumanın, ancak gerek normal gerek cerrahi menopoz sonrası östrojenin azalmasıyla zayıfladığını belirtiyor.

Kalp damar hastalıkları oranlarının ileri yaştaki kadınlar ve erkekler arasında eşitlendiğini söyleyen Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi doktorları, özellikle ailesinde erken ölüm, kolestrol yüksekliği, sigara içme alışkanlığı olan kadınlarda kalp damar hastalıklarına yakalanma riskinin ileri yaştaki erkeklerden daha fazla olduğunu savunuyor.

TANI KOYMA

Kalp damar hastalıklarının, çocuklarda ve erişkinlerde görülen kalp hastalıkları olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, bu hastalığın her iki türünü de şöyle anlattı:

"Çocuklarda görülen kalp hastalıkları daha çok doğumsal dediğimiz kalp hastalıklarıdır. Bunlar fizyolojik ve anatomik bozukluğa göre yaşamın çok erken dönemlerinde bebek doğar doğmaz ortaya çıkabilen hastalıklar ya da daha ileri safhalarda ortaya çıkan hastalıklar. Erişkinlerde görülen kalp hastalıklarıysa daha çok sonradan edinilen hastalıklardır. Bunlardan da en büyük bölümü damar sertliği dediğimiz atardamar sertleşmesine bağlı kalpteki koroner damarları tıkayıcı hastalıklar".

Hastaların göğsünde ağrı hissetmeye, nefes darlığı yaşamaya ve en önemlisi bu yüzden işini ve sosyal yaşantısını aksatmaya başladığı zaman hastalığın farkına vardıklarını ve o zaman doktora baş vurduklarını belirten Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, hastanın çeşitli şikayetlerle doktora geldiğinde ilk aşamanın tanı koymak olduğunu söyledi. Dr. Çakmak, tanı koyma aşamasında, yaklaşık 150 yıllık bir icat olan elektrokardiyografi çektiklerini sözlerine ekleyerek, "Ancak elektrokardiyografiyle istirahat halinde yani kalp krizi dirimi haricinde pek bulgu saptayamıyoruz. Dolayısıyla daha ileri teknik olan eforlu EKG yani eforlu elektrokardiyografiyi kullanıyoruz. Eforlu EKG, hastayı yormak suretiyle kalp hızını ve kalbin enerji tüketimini artırarak, eğer damarlarda bir problem varsa bunu ortaya çıkarma amaçlı yapılan bir test. Bunun farklı türleri var. Yürüyüş bandıyla olanlar ya da miyokardial sintigrafi dediğimiz testler. Bunların hepsi kalbin damarlarına dair bilgi veren testlerdir. Ekokardiografi denen kalbin yapısal bileşenlerine yönelik yaptığımız bir test daha var. Bu testle de kalp damar hastalıklarıyla ilgili indirekt sonuçlara ulaşabiliyoruz. Mesela kalp krizi geçirmiş bir hasta, kalbin bir tarafta darlık olabileceğini düşündürdüğü için başka testler yapma ihtiyacı duyuyoruz. Stres-ekokardiografi dediğimiz yöntemle de ilaç yardımıyla kalbin gerçek stres durumunda gibi yorarak duvar hareketlerini ve kaslarını inceliyoruz" açıklamasında bulundu.

Bütün bu tanı testlerinden sonra sıraya daha ileri bir yöntem olan koroner anjiyografinin geldiğini ifade eden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, koroner anjiyografiyi, kalbin damarlarını görüntülemeye yarayan bir yöntem olarak tarif etti. Bu testle, kalp damarlarının içerisine, opak denen bir boya maddesi verilerek, kalbin neresinde, kaç yerinde, kaç damarında, yüzde kaç tıkanma ya da daralma olup olmadığının gözlemlenebildiğini kaydeden Dr. Çakmak, bu testin sonucuna göre hastanın hastalık tablosunun ortaya çıktığını söyledi.

Dr. Çakmak, hastalık tespit edildikten sonraki adımın hangi tedavi yönteminin uygulanacağına karar vermek olduğunu belirterek, "Bu karar, işin en önemli bölümü" dedi.

TEDAVİ SEÇENEĞİ ÇOK

Tıkayıcı damar hastalıkları denilen kalp damarlarında oluşan koroner damar hastalıklarının tedavisini, girişimsel tedavi yöntemleri ve cerrahi tedavi yöntemleri olarak iki ana gruba ayıran Prof. Dr. Sertaç Çiçek, "Bu iki seçeneğin dışında bir de ilaç tedavisi seçeneği bulunuyor. Koroner arterlerdeki damar tıkanıklığının derecesine ve yerlerine göre, bulunduğu damar sayısına göre hastalara balon ve stent (tıkanmak üzere olan damarın içine konan araç) uygulanırken, daha fazla damarı tıkayan kalp fonksiyonu bozukluğu hastalıklarında koroner arter bypass cerrahisi yöntemini hastalara öneriyoruz" şeklinde konuştu.

Farklı durumlar için farklı tedavi yöntemleri bulunduğunu söyleyen Prof. Çiçek, "Bu seçeneklerden birincisi, bütün testlerde darlık ya da tıkanıklık göründüğü ya da bundan şüphelenildiği halde damarların tamamen normal çıkması. Bu durum çok düşük bir oranda olsa da yine de görüldüğü vakalar var. Bu, kalbin ana damarlarında darlık olmasa da, bilimsel bir hipoteze bağlı olarak kalbin küçük damarsal alanında atardamar sertleşmesinin olduğunu ya da durumun spazma bağlı olduğunu gösteren bir tablodur. Aslıntaşamaya ve en önda sebebi tam olarak anlaşılamayan bir durum anlamına geliyor. Bu tür hastalara sadece ilaç tedavisi yapıyoruz. İkinci seçenek kalp damarlarında bir veya birkaç yerde çeşitli plaklar veya küçük darlıklar oluşsa da bunların tıbbi olarak girişimsel açıdan bir şey yapılamayacak yerlerde olmaları ya da girişimsel bir işlemin yapılmasına gerek olmaması ihtimali. Hastanın damarlarında yüzde 70'in üzerinde bir darlık görülmüyorsa girişimsel bir işleme gerek duyulmuyor. Bazı hastalardaysa, darlık görülen damarları çok uçta olduğu için balon ve stent uygulamalarından yarar görmeyecekleri düşünülerek girişimsel işlemler uygun görülmüyor. Bu durumdaysa uzun vadeli ilaç tedavisi uygulanıyor. İlaç tedavisinin hastalar üzerindeki başarısı oldukça yüksek" diye konuştu.

Sözlerine devam eden Prof. Dr. Sertaç Çiçek, üçüncü seçeneğiyse birkaç damarda çeşitli darlıkların ortaya çıkması ve hastanın uygunluğuna göre çeşitli tekniklerle bu damarları açma yöntemlerinin uygulanması olarak açıkladı.

Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, ameliyattan önceki son aşama olarak adlandırılan bu aşamada pek çok tedavi seçeneği olduğunu belirterek, hangi damar açma tekniğinin kullanılacağına, lezyonun (hasarın) kaynağına göre karar verdiklerini söyledi.

En çok kullanılan yöntemin, damarı balonla açarak stent yerleştirme yöntemi olduğunu ifade eden Dr. Çakmak, "Eğer çok kireçlenmiş bir damar yapısı varsa, damarda uzun bir hasar varsa o zaman başka yöntemleri deniyoruz. Damarın içini tıraşlayıcı bir sistemle, önce damarda bir açıklık sağlayıp sonra stent takma işlemini gerçekleştiriyoruz. Ancak bu sistemin sonuçları klasik yöntemden daha iyi değil, çünkü uzun vadede, yeniden tıkanma ihtimali biraz daha fazla" dedi.

YENİDEN TIKANMA İHTİMALİ

Günümüzde artık oldukça sık kullanılan stentleri, çıplak ve ilaç kaplı stentler olarak iki gruba ayıran Kardiyoloji Uzmanı Çakmak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Stent kullanımı yaygınlaşsa da sonradan getirdiği çeşitli sorunlar hala tam olarak giderilmedi. En büyük sorun, yeniden tıkanma ihtimali olması. Klasik bir çıplak stentte, yani ilaç kaplı olmayan stentte bu oran oldukça yüksek. Çıplak stentlerle 1 yılda tıkanma ihtimali yaklaşık yüzde 30 ile 35 civarında. İlaç kaplı stentlerdeyse yeniden tıkanma oranı 5-6 kat daha düşük".

İlaç kaplı stentler çıktıktan sonra, cerrahiyle stent yerleştirme arasındaki oranın da birbirine yaklaştığına işaret eden Dr. Çakmak, stent yerleştirme oranı artarken, uygulamanın sonuçlarının da iyileşmeye başladığını söyledi. Stentin bir amacını da ameliyatı geciktirmek ve hastanın mümkün olduğu kadar ameliyatsız bir yaşam sürdürmesini sağlamak olarak açıklayan Kardiyoloji Uzmanı Çakmak, stentin ameliyatı ortadan kaldıran değil ama geciktiren bir yöntem olduğunu belirterek, "1 yıl içerisinde tıkanmanın başlamadığı stentli damarlar, teorik olarak sağlıklı bir damar gibi değerlendiriyor. O yüzden ilk 6 ay ve 1 yıl stent uygulamalarında oldukça önemli. İlaç kaplı stentler hayat boyu değil sadece 30 ile 60 gün arası bir sürede ilaç salgılıyor. İlaç kaplı stentlerin salgıladığardı ilaçlar aslında bilinen kanser ilaçları. Kanser ilaçltaşamaya ve en önarının özelliği fazla olan hücreyi öldürme veya hücrelerin çoğalmasını engellemek. Bu ilaçlar, damar içerisindeki hücre çoğalmasını engellediği için atardamar sertleşmesinin başlamasını da engelleyeceği düşünülüyor" şeklinde konuştu.

DÖRDÜNCÜ TEDAVİ SEÇENEĞİ, AMELİYAT

Dördüncü tedavi seçeneğinin ameliyat olduğunu söyleyen Prof.Dr. Sertaç Çiçek, hangi hastaların ameliyat olması gerektiğini şöyle açıkladı:

"Ameliyata, birden çok damarda tıkanıklık ve darlık olan hastalar gönderiliyor. Ayrıca kalbi besleyen ana damardaki niteliği tam olarak tespit edilmemiş bozukluklarda da (lezyon) hastayı ameliyata gönderme yaklaşımı hakim. Yapılan çalışmalarla, diyabetik hastalarda cerrahi tedavinin stentlemeye göre daha iyi sonuçlar verdiği görülmüştür. İnce damar yapısı olan hastalar için de yeniden tekrar oranı yüksek olduğu için ameliyat ön planda bulunuyor. Damarı tam tıkalı olan ve girişimsel kardiyoloji teknikleriyle damar geçilemeyecek kadar kireçli olan hastalarda da cerrahi tedavi öncelikli olarak düşünülüyor. Hasta uygun bir vakaysa koroner arter by-pass ameliyatları hastaya önerilerek uygulanıyor. Koroner by-pass ameliyatları kalp cerrahisinde en sık uygulanan açık kalp ameliyatlarının yaklaşık yüzde 65 ile 70'ini koroner arter by-pass ameliyatları oluşturuyor".

Ameliyat olacak hastayı öncelikle kardiyologların değerlendirdiğini, sonra da hastaya koroner anjiyo uygulandığını belirten Prof. Dr. Çiçek, koroner anjiyonun kalp damarlarının anatomik yapısını ve oradaki darlıkların derecelerini değerlendirme konusunda oldukça faydalı olduğunu vurgulayarak ana kararın bundan sonra verildiğini söyledi.

KORONER BY-PASS'TA İKİ FARKLI YÖNTEM

Koroner bypass ameliyatlarının iki farklı yöntemle yapıldığını söyleyen Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, bu yöntemleri şu şekilde özetledi:

"Birincisi klasik yöntem dediğimiz açık kalp ameliyatı. Hastanın dolaşım ve solunum fonksiyonlarının ameliyat esnasında geçici olarak kalp akciğer makinesine bağlandığı ameliyatlar. Yani hastanın kalbini durdurarak yapılan koroner bypass ameliyatları. İkinci yöntemse, hastayı hiçbir şekilde kalp akciğer makinesine bağlamadan, hastanın kalp fonksiyonları ve dolaşım fonksiyonları işlerken yani hastanın kalbi çalışırken yapılan ameliyatlar".

Prof. Çiçek, bu yöntemlere karar verirken hastanın yaşı, genel durumu, yan hastalıklarının olup olmadığı ve koroner arter hastalığının anatomik yapısının en önemli faktörler olduğunu kaydederek, çalışan kalp ameliyatlarının hangi durumlarda tercih edildiğini ve ameliyat sonrası damarların açılma ihtimalini kısaca şu sözlerle anlattı:

"Genellikle ileri yaş grubunda, kronik böbrek yetmezliği, ileri derecede periferik arter hastalığı, beyne giden boyundaki damarların tıkanıkl'f0ığı, ileri derecede akciğer problemi ve malinitesi olan gruplarda eğer hastanın anatomisi de uygunsa çalışan kalp ameliyatları tercih ediliyor. Ameliyat sonrası damarların tamamen açık kalma ihtimali, hastaya, bağlanan damara, kalp yapısına, hastanın yaşam şekline, sigara içip içmemesine, beslenmesi ve çevresel faktörlere göre değişiyor".

Bypass ameliyatlarını, alınıp kullanılan damara göre ikiye ayıran Proftaşamaya ve en ön. Çiçek, birini toplardamardan (bacaktan) alınarak yapılan, diğeriniyse atardamardan (sağ ya da sol ön meme atardamarından) alınarak yapılan ameliyatlar olarak açıkladı. Prof. Çiçek, atardamar alınarak yapılan ameliyatlarda 10 yıllık açıklık ihtimalinin yaklaşık yüzde 85 ile 90 arası değiştiğini, bacaktan alınan toplardamarla yapılan ameliyatlarda ise bu oranın yüzde 50 civarında olduğunu belirterek, diğer yüzde 50'lik oranın 10 sene içerisinde yeniden tıkandığını sözlerine ekledi.

Cerrahinin riski yüksek olduğu için yapılamadığı, kalbin kasılım gücünün zayıf olduğu, kalp kasının zayıf olduğu hastaların sayısının da oldukça yüksek olduğunu söyleyen Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Çiçek, kalp yetmezliği grubuna giren bu hastalar için geliştirilen yeni invaziv tekniği olduğunu kaydetti.

Tedavinin bir başka spektrumunu da yavaş yavaş gelişmeye başlayan genetik tedavi yöntemleri olarak açıklayan Prof. Çiçek, "Eğer tüm bu yöntemlere rağmen bir şey yapılamıyorsa, hastada kalp yetmezliği varsa ve yaşı da gençse o zaman uygulanacak en son tedavi seçeneği, kalbin değişimi yani kalp plantasyonu oluyor" dedi.

En Çok Aranan Haberler