İkisi de daha sonra esir düştü, yıllarca hapiste kaldı. Birbirlerini 20 yıl sonra 12 bin km uzakta Kanada’da buldular.
Kan kardeşliği... 1980-1988 arasında yapılan ve yaklaşık 1 milyon insanın ölümüne neden olan Irak-İran savaşının en kanlı çatışmaları Basra Körfezi’ndeki İran kenti Hürremşah’ta yaşanmıştı. Bu çatışmalar hakkında anlatılan onlarca hikayeye bir yenisi daha eklendi. Üstelik 12 bin kilometre uzaktan..
Irak askerleri henüz Hürremşah’a yaklaşmamışken, bu kentte yaşayan 12 yaşındaki Zahid Haftlang sinemaya gitmek için cüzdanından para çalarken babasına yakalandı. Babası Haftlang’ı o kadar çok dövdü ki küçük çocuk evinden kaçarak orduya katıldı. Irak ordusu yaşadığı kenti işgal etti. 18 ay süren çatışmalar sonunda İran ordusu Irak askerlerini Hürremşah’tan çıkardı ve takip etmeye başladı. Haftlang’ın birliğine de kentin içinde saklanan tek tük Irak askerlerini bulmaları ve öldürmeleri emredildi. Kenti dolaşmaya başlayan genç asker bir evin bodrumunun kapısını açtığında şoke edici manzarayla karşılaştı. İçerisi ceset doluydu. Kapıyı kapatırken içeriden “Kardeşim, ikimiz de Müslümanız” diye bir ses duydu. Yaralı Irak askerinin silahını aldı, tam ateş edecekken vazgeçti ve dışarı çıktı. Birkaç saat sonra yiyecek, su ve ilaçlarla geri döndü. Yaralı askeri üç gün burada sakladı. Ardından güç bela hastaneye taşıdı. Ancak yaralı askere adını bile sormadı. 21 yaşındaki Neceh Abud yaraları iyileştikten sonra esirlerin arasına gönderildi, Haftlang ise orduyla birlikte ilerlemeye devam etti.
17 yıl esir kaldı
17 yıl esir hayatı yaşayan Abud, 1999’da serbest bırakıldı. Memleketi Basra’ya döndüğünde kimsesi kalmamıştı. Kanada’ya göç eden kardeşinni yanına gitti. Haftlang ise Abud’u kurtardıktan bir ay sonra esir düştü. Sekiz yıl esir kamplarında kaldı. Serbest bırakıldı ancak İran rejimine karşı uzun süre muhalefet etti. Ancak baskılar sonucu 2000 yılında Kanada’ya iltica etti. Kimsesi olmadığı için buradaki BM’ye bağlı İşkence Kurbanları Birliği’ne sık sık gidiyordu. Bir gün bekleme salonunda karşılaştığı adam ise Abud’dan başkası değildi. Başta birbirlerini tanımasalar da Hürremşah anılarını anlatmaya başlayınca gerçek ortaya çıktı. Abud, “Onun melek olduğunu düşündüm hep” derken, Haftlang “O olduğunu anladığımda sandalyeden düşüyordum. Bu tesadüf olamaz” dedi.