Uzun süredir kanser tedavisi gören Kanat, geçtiğimiz günlerde zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırılmıştı. Kanat'ın cenazesi cuma günü öğlen namazını takiben Levent Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek. Kazım kanat için cenaze töreni öncesinde saat 10.30'da Akararetler'deki Beşiktaş kulübünde ve daha sonra Türkiye Spor Yazarları Derneği'nde de bir tören düzenlenecek.
Kazım Kanat Sabah gazetesine verdiği röportajda ,Kanseri deplasmana çağırdığını söylemişti, işte o röportaj:
Gazeteci Kazım Kanat tıp dünyasını şaşırttı ve altı ay denilen ömrünü uzattı. Ama geçtiğimiz aylarda doktorlar ona artık şansının yüzde bire indiğini söyledi. O da bu kez farklı bir savaş taktiği geliştirdi. Kanseri hastane odasından teknesine çağırdı. Usta gazeteci, spor yazarı, Beşiktaşlı Kazım Kanat sekiz yıldır kansere karşı savaş veriyor. Bugünlerde savaşı 'Meleğim' adlı teknesinde sürdürüyor. Şu sıralar teknesini Bodrum'a demirlemiş olan Kanat sorularımızı yanıtladı.
Biz sizin durumunuzdaki kanser hastalarını hastane odasında yatakta, etrafında yakınları ile görmeye alıştık. Siz ise teknede, denizde, mavi yolculuk yapan bir kanser hastası oldunuz hastalığın formatını değiştirdiniz...
Hayatımın hiçbir döneminde sıradan insan olmadım. Beni geçen gün koyda bulan eski bir asker arkadaşım, "Sen yedek subay okulunda askerliği çok ciddiye alan biriydin. Beni hep şaşırttın. Ama askerlik bittiği zaman arkana dönüp bakmadan gittin" dedi. Eğer ben çöpçü olsaydım mesleğimin en iyi çöpçüsü olmak isterdim, bunun için çalışırdım. Çünkü hayat felsefem bu. Hastalıkta da iyileşme konusunda herkesten farklı olmalıydım. Yani hastalığın beni yönetmesini değil, ben hastalığı yönetmek istedim. Geçen gün bu durumu bir okurum mükemmel analiz etmiş 'sen kanserle savaşmıyorsun kanser seninle savaşıyor' diye mail atmış. İşte sorduğun sorunun büyüsü burada. Kanser benimle savaşıyor!
Klasik hasta olmak daha kolay değil mi peki?
Klasik hasta olsaydım şimdi ölmüştüm. Ben doktorlara mükemmel yardımcı oldum. Hem teşhis etmelerinde hem tedavilerinde... İlaçlı tedavi ve ameliyatlarda yardımcı olmak için doktorlarla sürekli tartıştım. Birçok doğru sonucu birlikte yakaladık. Yani doktorun karşısına geçip 'ben hastayım sen doktorsun, bu hastalığımı iyileştir' demedim. Bana hep doktorlar 'sen çok iyi hastasın' dedi.
Bu tutumunuz doktorları şaşırtmadı mı?
Şaşırttı ama hoşlarına gitti. Çünkü bu, doktorların da hata yapma şanslarını sıfıra indirdi. Onları üzecek hiçbir şey yapmadım. Kapris yapan huysuz bir ihtiyar olmadım. Onların moralini yüksek tuttum. Hastalığımın çözümü konusunda doktorlar karamsarlığa düştüğü zaman onların moralini ben yüksek tuttum 'merak etmeyin iyileşeceğim moralinizi bozmayın' dedim. Ameliyata girerken onları neşelendirdim, güldürdüm. Son ameliyatıma girmeden önce doktorlar etrafımdayken 'Ben artık Fenerbahçeli olmak istiyorum" dedim. Doktorlar şaşırınca bu kez "Bu ameliyat başarısız geçerse bir Fenerli dünyadan gider" dedim. Doktorun elinden neşter düştü. Hastalığı da, iyileşmeyi de, ameliyatı da yaşamımda bir eğlenceye dönüştürdüm. Bunu yapmamış olsaydım etrafımdaki insanları mutsuz ederdim. Hastalık güzel bir şey değil.
İnsan böyle davranarak hasta olmayı öğreniyor mu peki?
Hastalandığını ilk öğrendiğinde şok oluyorsun, elin titriyor, sinirleniyorsun. O an yalnız olduğunu hissediyorsun yapayalnız, tek başına... Ben de önce öğrenmek istemedim, hep reddettim... Ama bu, çözümsüzlük oldu. Sonra hastalıkla yaşamayı öğrendim. Hastalıkla yaşamak ayrı bir şey ama hasta olduğunu öğrenmek, hastalığı kabullenmek anormal zor bir şey. O aşamada işte Tanrı'ya inanmak, sana bir gücün yardım ettiğini bilmek, insanların ve çevrenin dua ettiğini hissetmek çok önemlidir.
Usta gazeteci Kazım Kanat yeni model bir kanser hastası... Onun gibi bir hastayla Türkiye belki de yeni karşılaşıyor. Daha önce tanınmış pek çok kanser hastasıyla röportaj yapmak için yola çıktım. Kanseri anlatsınlar, kanserde tedavi sürecinin insanı nasıl etkilediği konusunda mesajlar versinler istedim. Böylece onlardan sonra kanserle savaşacak olanlar daha donanımlı olabilirdi. Çoğu bu teklifi geri çevirdi. Kendilerince nedenleri vardı. Hasta olmayı kabullenemiyorlardı. Yakın çevreleri dışında hastalığı kimseyle paylaşmak istemiyorlardı. Ünlü yönetmen Ömer Kavur bir erkek olarak meme kanserine yakalanmıştı. Bu konuda tek kelime konuşmadı. Meme kanserinin erkekleri nasıl etkilediğini anlatabilirdi yapmadı...
Eşi de çok ünlü bir kanser cerrahı olan Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Füsun Sayek meme kanserine karşı başarısız bir mücadele verdi. Hastalığı ihmal etti, geç teşhis edildi, tedaviyi reddetti. Bu sırada tek kelime konuşmadı. Halbuki söyleyecek çok sözü vardı. Benzer psikolojide olanları kurtarabilirdi... İyileştiklerinde nazar değer, yeniden nükseder diye hastalıklarını gizlemeye çalışanlar oldu. Oysa kanser, üstü kapandıkça güçleniyordu. Doktorlar bile kanseri hastalarından öğreniyorlardı. Hastalar kanserle hayatlarının bir döneminde aniden karşılaşıyorlardı. Kimi işinin en tepe noktasındayken, kimi henüz yeni anne olduğunda, kimi yeni evlendiğinde... Çoğu hazırlıksızdı. Kanserin nasıl bir hastalık olduğunu keşfettiklerinde bazen çok geç oluyordu.
Kazım Kanat bu kısır döngüyü bozan kişidir. Kanser onu susturamadı! Hastalandı anlattı, tedavi oldu anlattı, neler hissettiğini paylaştı. Hasta olarak savaşını yazmakla kalmadı, her sorana söyledi. Onu diğer hastalar izledi Nevval Sevindi, Filiz Akın, Meral Gökçaylı, Siren Ertan... Kanser onlar sayesinde gizemli hastalık olmaktan çıktı. Kazım Kanat, konuşan kanser hastalarının öncüsü olduğu için bazen eleştirildi 'çok konuşuyor, neden bu kadar anlatıyor' dendi. Nedeni basit çünkü gerekli, çünkü anlattıkları ilaçlar kadar önemli. Kanserle henüz karşılaşmamış olanlara, karşılaşanlara yol gösteriyor, rehber oluyor. O şimdi belki de bugüne kadar hiç konuşulmayan farklı bir döneminde. Doktorlar 'yüzde bir şansın var' diyor. Yüzde bire karşı savaş veriyor. O da biliyor ki kanserde iki kere iki her zaman dört etmiyor. Bunun peşinde...Bu hafta boyunca yayımlayacağımız yazı dizisinin her satırında bir hayat var, kanserle savaşmak için formüller var. Bence anlattıkları pek çok kişinin hayatını uzatacak...
"Ben bir misyon yüklendim. Hastalığımı trajik hale getirip kimseye kendimi acındırmadım, bir şeylerin arkasına saklanmadım. Ben çok utangaç ve sıkılgan biriyim. Ama öyle bir misyon yüklendim ki bu hastalıktan ölmeye utanır oldum. Sanki ben ölürsem ve hastalığa teslim olursam arkamdan milyonlarca insan ölecek gibi bir hisse kapıldım. Bir tiyatro oyunu, bir sahnede rol üstlenmek gibi... Ama milyonlarca hasta var bana bir şey olursa onlar kendilerine bir şey olmuş sayacaklar. Onlar da sanki inanılmaz bir mutsuzluğa kapılacaklar. Ben bu yolda asla yalnız yürümüyorum. Önümde, arkamda, sağımda ve solumda milyonlarca insan var. Bebekler, üniversite gençleri, yaşlılar, yaşıtlarım var kol kola yürüyoruz. Bir noktada ben fareli köyün kavalcısı gibiyim. 'Jan Dark, Cesur Yürek, Kahraman' gibi büyük yakıştırmalar yapıyorlar bana. Ben ise kendimi 'Fareli Köyün Kavalcısı' zannediyorum. Bu filmin sonunu ben de merak ediyorum."
"Sekiz yıldır yaşıyorsam bu modern tıbbın eseri. Her şeyin temelinde modern tıp var. Ben bir anlamda cerrahların eseriyim. Vücudumun neredeyse yarısını kesip çöpe attılar. Ama artık kesilecek bir şey kalmadı. Ben modern tıbba arkamı dönüp 'bana ne' demedim. Doktorlardan izin aldım. Hastane atmosferinde inanılmaz moralim bozuldu. Dedim ki savaş alanımı değiştireyim. Hastalığa 'gel benim istediğim yerde savaşalım' dedim ve kanseri deplasmana çağırdım. Doğayla, çevreyle burada daha güçlüyüm. Artık doktorların da bana 'şunu yap' diyecekleri, yapabilecekleri bir şey kalmadı. Kemoterapi, akıllı bomba bende denendi. O dönem yüzde 1 olan şansımı yüzde 80'e çıktı. Şimdi ise şansımın yeniden yüzde 1'e düştüğünü söylediler. İlk defa köşeye sıkıştım. Oyundan zaman çalmaya çalışıyorum. İleride neyin keşfedileceğini kim bilir. Belki harika bir ilaç çıkar ve ben de kullanıp
Spor adamı olduğunuz için acaba yenmek ve yenilmek konusundaki tecrübe mi bu savaşta sizin işinize yaradı. Beşiktaşlı inadı etkili oldu mu?
Bu hastalığımda en büyük desteği Beşiktaş'tan gördüm ama Fener ve Galatasaray da beni yalnız bırakmadı. Bu sportif bir direniş oldu. Beşiktaş benim hayat biçimimde en değerli yer. En çok eleştirdiğim Fenerbahçe camiası benim için internette siteler açtı. Fenerliler benim iyileşmemi istiyorlar. 'Sen yeter ki iyileş ve bizi kızdırmaya devam et' diye mesajlar gönderdiler. Geçen gün Bodrum'da yanıma genç bir karı-koca geldi ve "Sen iyileştiğin gün biz Beşiktaşlı olacağız" dediler. Hiç tanımadığım insanlar... Ben ne yaptım insanları bu kadar ağlatacak. Sadece gazeteciyim. Ama şimdi anlıyorum nedenini. Ne yaptım biliyor musunuz hayatın güzelliğini gösterdim. Sağlıklı olmanın güzelliğini onlara gösterdim. Sağlıklı olduğu için Tanrı'ya teşekkür etmeleri gerektiğini onlara anlattım. 'Hasta olduğun zaman asla hastalığa teslim olma, mücadele et savaşı kazan' mesajı verdim. Hep 'senin mücadelen umut oldu' diyorlar. Ben yalnız değilim ki yanımda milyonlar var, Türkiye'de 70 milyon insan, 20 milyon hasta var. Ben acılar içinde mutluluğu yakaladım. Şu anki yaşadığım ortama bakın dünyanın en güzel koylarına gidiyorum, hayal gibi bir teknem var ve hayattan keyif almaya çalışıyorum. Hastane köşelerinde ilaç saatini beklemiyorum. Doğa ve hayata bağlılık var benim için...