HABER

Kapitalizmin çöküşü başladı

Farkında olmasak da post-kapitalist çağa girdik. Değişim nedenlerinin tam merkezinde bilgi teknolojilerindeki büyük gelişim, çalışmanın ve ekonomiyi paylaşmanın yeni yolları var.

Kapitalizmin çöküşü başladı

Çeviri: Mustafa Cem Dönmez / Mynet Haber

Geleneksel çalışma ve ekonomiyi paylaşma yöntemlerinin yok olması biraz uzun zaman alacak ama _ütopik düşünmenin zamanı geldi.

_

Yunanistan merkezli Eurozone krizi sırasında Syriza’nın kızıl bayrakları ve marşlarının yükselişi ve bunun yanında bankaların kamulaştırılması fikrinin yeniden gündeme gelmesi bir 20. yüzyıl fikrini yeniden gündeme getirdi: serbest piyasanın tepeden zor kullanarak yok edilmesi. 20. yüzyılın büyük bölümünde sol siyasetler kapitalizm sonrası ekonomik düzenin bu şekilde olması gerektiğini düşünüyordu. İşçi sınıfı, barikatlarda veya seçim sandıklarında gücü ele geçirmeliydi ve devlet tarafından yükseltilmeliydi. Bu şans sık aralıklarla ekonomik buhranlar sırasında solun eline geçti. Ancak bunun yerine son 25 yılda solun bu projesi çöktü. Piyasa bu planı mahvetti; bireycilik, kolektivizm ve dayanışmanın yerini aldı; dünyanın gitgide genişleyen işçi sınıfı görünürde proletaryaydı ancak düşünce ve davranış şekilleri eskisi gibi gelişmedi.

Eğer bütün bunları yaşadıysanız ve kapitalizmden hoşnut değilseniz, bu yıllar gerçekten sarsıcıydı. Fakat teknolojinin gelişim süreci eski solun kalıntılarını silen yeni bir yola girdi. Kapitalizmin zor yöntemi kullanılarak yıkılamayacağı ortaya çıktı. Kapitalizm, yeni dinamik bir şeyler üreterek yıkılacak ki aslında bu var olan, başta eski sistem içerisinde neredeyse görülmeyen fakat yükselecek, ekonomiyi yeni değerler ve alışkanlıklar çevresinde yeniden şekillendirecek bir şey.

Buna post-kapitalizm diyoruz.

Yeni bir düzen mümkün

500 yıl önce feodalizmin yerini kapitalizmin alması gibi post-kapitalizm de dışarıdan gelen şoklarla ivme kazanarak ve yeni bir insan türünün ortaya çıkmasıyla şekillenerek kapitalizmin yerini alacak. Aslına bakarsanız bu süreç çoktan başladı.

Post-kapitalizm, son 25 yılda bilgi teknolojilerinde yaşanan üç büyük değişiklik sayesinde artık mümkün. Birincisi; bilgi teknolojilerindeki gelişim artık işe olan ihtiyacı azalttı, iş ve boş zaman arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdı ve çalışma ile maaşlar arasındaki ilişkiyi yok etti. İnsanoğlunun sosyal altyapısı sonuçlarına hazır olmadığı için şimdilik durgunlaşsa da yükselen yeni otomasyon dalgası çalışmaya olan ihtiyacımızı bir hayli hafifletecek. Üstelik sadece kıt kanaat geçinmemizi değil hepimiz için iyi bir yaşamı sağlayacak.

İkincisi; bilgi, piyasanın doğru bir şekilde fiyat belirleme becerisini erozyona uğratıyor.

2008 krizinden sonra öz yönetimli alanlar, para birimi yerine zaman birimlerini kullanan zaman bankacılığı ve paralel döviz piyasaları yükselişe geçti.

Bunun nedeni; piyasalar kıtlık üzerine, bilgi ise bolluk üzerine gelişiyor. Sistemin savunma mekanizması, her ne kadar sonuca ulaşmasa da genelde dev teknoloji şirketlerini bir terazi üzerinde şekillendiriyor. İş modelleri oluşturma ve toplumca üretilen ve geliştirilen bilgilerden oluşan değerleri paylaşma üzerine kendisini yapılandıran şirketler, kırılgan, kurumsallaşmış gösterişli yapılar inşa ediyorlar. Bunu da insanoğlunun en temel ihtiyacı üzerine kuruyorlar yani bilginin ücretsiz olarak paylaşılması.

Üçüncü olarak ise; artık kendiliğinden gelişen ve birlikte çalışmaya dayalı ürünlerde artış görülmesi.

Ürünler, organizasyonlar ve servisler artık piyasanın dikte ettiği şekilde ve yönetimsel bir hiyerarşiye dayalı olarak ortaya çıkmıyor. Dünyanın en büyük bilgi ürünü olan Wikipedia, gönüllüler tarafından bedava içeriklerle gelişiyor ve yılda 3 milyar dolar gelir elde etmesi öngörülen ansiklopedi iş kolunu ele geçiriyor.

Bunların haricinde, ekonomik sistem, kapitalizmdeki boşluklardan faydalanarak farklı bir ritme bürünmeye başladı. 2008 krizinden sonra öz yönetimli alanlar, para birimi yerine zaman birimlerini kullanan zaman bankacılığı ve paralel döviz piyasaları bu nedenle yükselişe geçti.

Aslında bu değişen sistemi hemen fark etmeniz zor, bunun için özel örnekleri incelemek gerekiyor. Mesela; Yunanistan’daki bir sivil toplum kuruluşu ülkedeki yiyecek firmalarını, alternatif üreticileri, paralel döviz piyasalarını ve yerel borsaları belirlediğinde, işgal evlerinden bedava kreşlere 70’ten fazla sağlam projeyle ve yüzlerce küçük girişim örneğiyle karşılaştılar. Ana akım ekonomide bu tarz projeleri ekonomi uğraşları olarak belirlemek neredeyse imkânsızdır. Fakat bunlar ekonomi uğraşları, çünkü ne kadar etkisiz ve tereddütlü olsalar da ticaret yapıyorlar. Post-kapitalizme uygun olarak boş zaman, kolektif çalışma ve bedava eşyalar ile ticaret yapıyorlar. Bu uğraşlar çok zayıf, gayrı resmi ve tehlikeli bile görünebilir fakat Kral III. Edward çağında para ve kredi sistemi de öyle görünüyordu.

Son 10 yılda sahip olmanın, kontratların ve bu gibi konuların, medyanın “paylaşım ekonomisi” olarak adlandırdığı yeni formları türedi. Buna bağlı olarak da dağarcığımıza “katılıma açık üretim”, “paylaşım alanı” gibi terimler girdi. Fakat çok az kişi bunların kapitalizm için ne anlam ifade ettiği sorusunun cevabını arıyor.

Aslında bu durum bir kaçış rotası sunuyor. Ancak bundan söz edebilmemiz için bu mikro yapıdaki projelerin -devletin normalde yaptığı gibi- beslenmesi, teşvik edilmesi ve geliştirilmesi gerekiyor. Bu değişimin şartlarından biri de teknoloji, sahiplik ve iş gibi konularda düşünce şeklimizin değişmesi. Ancak bu sayede bu yeni sistemin elementlerini yaratırken bunun hayatta kalma mekanizmamız olmadığını, değişim sürecini yaşamanın yeni bir formu olduğunu söyleyebiliriz.

Bir müzik parçası veya bir uçak üretmenin bir maliyeti vardır fakat bunların yeniden üretiminin maliyeti sıfıra doğru düşer.

2008 krizi küresel üretimin %13’ünü ve küresel ticaretin %20’sini tamamen bitirdi. Öyle ki 1929-33 yılları arasında süren büyük buhrandan daha uzun süredir 2008 krizinin etkileri sürüyor. Krizin artçı şokları ise Avrupa’da parçalanmalara yol açıyor. Çözüm olarak düşünülen kemer sıkma politikaları ise işe yaramıyor. Krizden en kötü etkilenen ülkelerde emeklilik sistemi mahvoldu, emeklilik yaşı 70’e kadar çıktı ve eğitim sistemi daha fazla özelleşmeye başladı bu nedenle öğrenciler çok yüksek borçlarla mezun olmak zorunda kalıyorlar. Bu sırada alternatif bir sistemin olmayışı yeni ve daha büyük bir krizin oluşmasına ön ayak oluyor. Japonya’da, Amerika’da ve doğu Avrupa’da gerçek ücretler düşüyor veya sabit kalıyor. Gölge bankacılık sistemi yeniden kuruldu ve şu an 2008’de olduğundan daha güçlü, 2008 krizinin nedenlerinden biri de bu sistemdi.

Neoliberalizm, bir sistem programından, sürekli tekrar eden felaket hatalar bütünlüğüne dönüştü.

Daha da kötüsü, 200 yıl önceki endüstriyel kapitalizm çağında krizlerin insanlığa daha faydalı buluşlara yol açan teknolojileri geliştirme geleneği de bozuldu. Bunun nedeni neoliberalizmin 200 yıllık ilerleme sürecindeki ilk ekonomik model olması. Eğer, 1800’lerdeki, 1900’lerdeki ve 1950’lerdeki düşünürlerin görüşlerini yeniden gözden geçirecek olursak örgütlü emek gücünün sermaye sahiplerini zamanı geçmiş iş modellerini uygulamaya çalışmaktan alıkoyduğunu, ücret kesintilerini engellediklerini ve yenilikçi kapitalizm modellerine yönlendirdiğini görüyoruz.

Bunun sonucu olarak her bir ilerleme çağında, insanoğlu yeni bir otomasyon sistemi buldu, daha yüksek ücretlere ve daha değerli tüketim ürünlerine ulaşabildiler. Günümüzde ise çalışan insan gücünden bir baskı gelmiyor, bu yenilikçi sürecin merkezinde bulunan teknoloji ise eski işler yerine yeni iş kollarını koymuyor ve daha değerli tüketim ürünleri üretemiyor. Bir diğer sonuç olarak birçok iş kolundaki çalışanlar hızla gelişen teknoloji yüzünden işini kaybedeceğini düşünen insanlara dönüştü. İnsanlar gen araştırma laboratuvarları kurmak yerine, kafe açmayı, manikür - pedikürcü açmayı ve temizlik firmalarıyla anlaşma yapmayı daha uygun görüyor.

Bankacılık sistemi, planlama sistemi ve neoliberalizm politikalarının ödülü daha uzun çalışma saatleri ve değersiz, yaratıcı olmayan işler olarak karşımıza çıkıyor.

Yenlikçilik var, fakat ekonomik sistemdeki beşinci uzun zamanlı ilerlemenin ilk adımını atacak gibi görünmüyor. Bunun nedeni ise bilgi teknolojisinin doğasında yatıyor. Etrafımız yalnızca akıllı makineler tarafından değil aynı zamanda temelinde gerçeklik yatan bilgi ile de sarıldı. Örneğin bir uçağı ele alalım; bir bilgisayar onu uçuruyor, bir bilgisayar tarafından tasarlanıyor, sanal olarak üretiliyor ve milyonlarca testten geçiyor, bir sorun olduğunda üreticisine sinyal gönderebiliyor. Bununla birlikte seyahat sırasında yolcular -bazı şanslı ülkelerde- internete bağlı ekranları kullanabiliyor. Yeryüzünden baktığınızda James Bond filmlerindeki aynı beyaz kuş ancak artık daha akıllı bir makine ve internete bağlı. Bir bilgiye sahip ve bu bilgi ona fiziksel değerinin yanında bilişsel bir değer de kazandırıyor.

21. yüzyıldaki büyük teknolojik atılımlar sadece yeni ürünlerin ve süreçlerin üretilmesine neden olmadı aynı zamanda eski ürünlerin de daha zeki hale gelmesine sebep oldu. Bilgi içeriğine dayalı ürünler fiziksel ürünlerden çok daha değerli hale geldi. 1990’lı yıllarda iktisatçılar ve teknoloji uzmanları, bilginin bu yeni rolünün 17. ve 18. yüzyıldaki köle kapitalizminden ve endüstriyel kapitalizmden farklı üçüncü bir kapitalizmin yolunu açacağını ifade ediyorlardı. Fakat bu yeni kavramsal kapitalizmin dinamiklerini bir türlü açıklayamadılar çünkü bunun derinliklerindeki dinamikler kapitalizmle ilgili değildi.

Modern dünyamızda bolluk var ve özgür olmak istiyor... Bilginin etrafında yeni bir dinamik yükseliyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında insanlar bilgiyi basitçe ‘kamu malı’ olarak gördüler. Hatta ABD hükümeti, patentlerin tek başına bir değeri olmayacağına karar verdi yalnızca bu patentlerle üretilen ürünlerin değeri olmalıydı. Daha sonra ise fikri mülkiyet kavramı hayatımıza girdi. 1962 yılında ana akım ekonominin üstadı Kenneth Arrow, bir şeyler icat etmenin fikri mülkiyet haklarını yarattığını söyledi ve bunun bilginin yeterince verimli kullanılamamasını doğurduğunu ileri sürdü.

Arrow’un prensibini yeniden açıklarsak, bu fikrin devrimci etkileri oldukça açık. Eğer serbest piyasa ve fikri mülkiyet hakları bilginin doğru bir şekilde kullanılamamasını sağlarsa, bilginin tam ve doğru kullanılmasına dayalı bir ekonomik sistem serbest piyasayı ya da kesin fikri mülkiyet haklarını kaldıramaz.

Modern dijital devlerin iş modellerinin tamamı bilginin bolluğuna engel olmak üzerine kurulu.

Oysa bilgi bol. Bilgi ürünleri kolayca tekrarlanabilir. Bir şey yapıldıktan sonra sonsuz kez yeniden yapılabilir ve kopyalanabilir. Bir müzik parçası veya bir uçak üretmenin bir maliyeti vardır fakat bunların yeniden üretiminin maliyeti sıfıra doğru düşer. Bu nedenle kapitalizmin kendi fiyat dinamikleri devam etse de ürünlerin fiyatları sıfıra doğru düşecektir. Geçtiğimiz 25 yıl boyunca ekonomi bu sorunla boğuştu. Bütün ekonomik ilerlemeler kıtlık zamanlarından sonra gelmiştir ancak bizim modern dünyamızda bolluk var ve özgür olmak istiyor.

Bilginin şirketler ve hükümetler tarafından gözetim altında tutulması ve tekelleştirilmesinin yanında, bilginin etrafında yeni bir dinamik yükseliyor. Bu dinamiğe göre bilgi kamu malıdır, kullanılması engellenemez, ücretlendirilemez ya da sömürülemez. Aslında bu görüşler çok önce, buhar makineleri ve telgraf devrinde yaşan bir 19. yüzyıl iktisatçısı tarafından düşünülmüştü: Karl Marks.

Karl Marks makinelerin temel rolünün üretmek olduğu, insanların ise onları denetim altında tuttuğu bir ekonomi modeli tasvir eder.

Komünizm ideolojisinin kurucusu Karl Marks, ‘Makineler Üzerine Fragman’ kitabında makinelerin temel rolünün üretmek olduğu, insanların ise onları denetim altında tuttuğu bir ekonomi modeli tasvir eder. Bu şekilde çalışan bir ekonomide temel üretici gücün bilgi olduğunu ifade eder. Kitapta, otomatik pamuk ayırma makinelerinin, telgrafların veya buharlı lokomotif gibi üretici aletlerin kültürden kültüre değişmediğini ve bu makineleri çalıştırabilmenin temelinde sosyal bilginin yattığını iler sürüyor. Bir diğer deyişle organizasyon ve bilgi makineleri çalıştırmaktan daha büyük bir yaratıcı güçtür.

Marks, makinelerin çoğu işi yaptığı bir ekonomide makinelerin içine hapsedilen bilginin doğasının ‘toplumsal’ olması gerektiğini yazar. Finalde, bir gece yarısı düşünme egzersizinde Marks, sonsuza kadar devam eden ve bedava bir ‘ideal makine’ tasvir eder. Bu derin düşünceler sonucunda Marks, dünya üzerindeki herkesin zihninin sosyal bilgiyle birbirine bağlandığı, herkes için yararlı olan ve “genel zekâ” olarak adlandırılan bilginin saklanabileceği ve herkesle paylaşılabileceğini ön görmüştür.

Kısaca; günümüzde yaşanan bilgi ekonomisini 19. yüzyılda tasvir etmiş ve bunun kapitalizmi havaya uçuracağını iddia etmiştir.

Ekonominin değişmesiyle 20. yüzyılda eski sol tarafından hayal edilen yol kayboldu. Fakat artık yeni bir yol açıldı. Kolektif üretim, ağ teknolojisini yani interneti kullanarak ürettiği ürünler ve servislerin paylaşılmasıyla kapitalizmin ötesindeki yolu belirliyor. Yalnızca genel bir çerçevesinin belirlenmesi gerekiyor. Bunun gerçekleşebilmesi için küçük protest gruplardan, merkezi sol partilere, liberal soldan sosyal demokratlara kadar bütün solun yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Aslına bakacak olursanız post-kapitalist dönüşümün arkasındaki mantığı bir defa kavradıklarında soldaki çöküş devam etmeyecek.

Ekonomik sistem olmadan sadece insan özgürlüğü etrafında kurulan ve şekillenen bir topluluk tahmin edilemeyen sebepler tarafından şekillendirilebilir.

Peki, bunu kim gerçekleştirebilir?

Eski sol için bu endüstriyel işçi sınıfıydı. Bundan 200 yıl kadar önce muhafazakâr gazeteci John Thelwall, fabrikalar kuran İngiliz işadamlarını demokrasinin yeni şekli konusunda uyararak şöyle demişti: “Artık her büyük atölye ve fabrika bir siyasi topluluk ve bunun karşısında parlamento sessiz kalamaz, hiçbir idareci bu toplulukları dağıtamaz.”

Günümüzde ise artık tüm toplum bir fabrika. Artık her markanın üretiminde, yeniden üretiminde etrafımızı saran kurumlar ve normlarla biz de pay sahibiyiz. Evet, devletler Facebook’u, Twitter’ı hatta tüm interneti kriz zamanlarında kapatabilir ve internet üzerinde yaptığımız her türden paylaşımı, bilgi alış verişini depolayabilirler. Fakat asla 50 yıl önce olduğu gibi hiyerarşik, propaganda ile şekillenen ve cahil bir toplumu yeniden oluşturamazlar (Kuzey Kore, Çin, Suudi Arabistan, İran ve kısmen Türkiye* hariç). Milyonlarca internet kullanan insan ağ toplulukları oluşturarak, insanın bilgisinin paylaşılmasını sağladı ve bilgi-kapitalizmi dünyayı değiştirebilecek yeni insanı oluşturdu:

eğitimli ve iletişim kurabilen insan.

Bu dönüşüm elbette sadece ekonomik bir dönüşüm değil, her ekonomik dönüşüm toplumun kültürel şekillenmesine de sebep oluyor. Peki post-kapitalizm dönüşümünü nasıl göreceğiz? Öncelikle şunu fark etmemiz gerekiyor, her ekonomik sistem farklı şeyler üzerine şekillenen farklı üretimler üzerine inşa edilir. Feodalizm, toprak sahiplerinin üstün olduğu ve gücünü dinden alan bir ekonomik sistemdi. Feodalizmin yasaları ve gelenekleri “zorunluluk” üzerine inşa edilmişti. Feodalizmin yerine gelen kapitalizm ise tamamıyla ekonomiyle ilgili. Kapitalizm sadece piyasa üzerine kuruludur. Buna göre post-kapitalist dönemin ne üzerine kurulabileceğini tahmin edebiliriz. Post-kapitalist toplum basit bir şekilde karmaşık piyasa toplumu olmayacak. Fakat ekonomik sistem olmadan sadece insan özgürlüğü etrafında kurulan ve şekillenen bir topluluk tahmin edilemeyen sebepler tarafından şekillendirilebilir.

Neden bilgi bolluğunun etrafında şekillenen, herkes için ekonomik bir rahatlama sağlayan bir geleceği hayal etmeyelim?

Örneğin; Shakespeare’i ele alalım 1600’lü yıllarda feodal bir toplumun sömürgeci kapitalizme doğru geçtiği, piyasanın yeni bir ahlak ve davranış olarak tanımlandığı bir zamanda yazıyordu. Yazdığı dönemin ekonomik gelişmeleri de ister istemez yazdıklarına yansıyordu. Shakespeare’i alıp 2075 yılına koyduğumuzda post-kapitalist dönemde yazacakları tamamen cinsiyetler arası ilişkilere veya cinselliğe veya sağlığa dayalı olur. Hatta büyük ihtimalle o çağda tiyatro oyunları bile olmaz, nasıl günümüzde bir şeyler söylemek için kullandığımız medya organları değiştiyse o dönemde de değişir tıpkı Elizabeth Londra’sında ilk özel tiyatroların açılmasına izin verilmesiyle değiştiği gibi.

Farkı daha iyi anlamak için Shakespeare’in Hamlet oyunundaki Horatio karakterini ve Charles Dickens’in Küçük Dorrit romanındaki Daniel Doyce karakteri ile karşılaştıralım. Bu iki karakter de yazıldıkları çağların takıntılarını yansıtır. Horatio tamamen hümanist felsefeye takıntılıdır, Daniel Doyce ise icadının patentini almaya... Shakespeare’in asla Daniel Doyce gibi bir karakteri olamaz ancak Dickens bu romanı yazdığında herkes çevresinde Daniel Doyce’ye benzeyen bir karakter olduğunu düşünüyordu. Tıpkı Shakespeare’in Doyce gibi bir insanı hayal edemediği gibi biz de ekonomi tarafından şekillendirilmemiş bir insanı hayal edemiyoruz. Fakat 20. yüzyılın cinsellik, çalışma, yaratıcılık ve bireysellik bariyerlerini yıkmış gençliğin yaşamından bir tahminde bulunabiliyoruz.

Tarıma dayalı feodal sistem önce çevresel limitler ve kara ölüm denilen veba gibi büyük salgınlarla sarsıldı. Daha sonra nüfus şoku yaşandı; toprağa göre oldukça az işçi vardı ve ‘zorunluluk’ sistemini çalışamaz hale getirdi. Emek kıtlığı yeni teknolojilerin icat edilmesini zorunlu kıldı. Yeni teknolojiler ise üretici, ticareti yapılabilir kaynakları olan tüccar kapitalizmine sebep oldu. Ticareti yapılabilir kaynaklar, Amerika kıtalarının keşfiyle ve Afrika kıtasının içlerine kadar girilebilmesiyle sömürgeci kapitalizme giden yolu açtı. Kaynaklara ulaşmak ve sömürge yarışında daha öne geçebilmek için endüstriyel teknolojiler icat edilmeye başlandı ve bu da endüstriyel kapitalizmin doğuşuna sebep oldu. Bütün bu ekonomik değişimler toplumdaki düşünme ve yaşama şeklinin değişimini tetikledi.

Feodalizmi bitiş noktasına getiren büyük şokların günümüzdeki karşılıkları ise enerji kaynaklarının tükenmesi, iklim değişikliği, nüfusun yaşlanması ve göçmenlik olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar, kapitalizmin dinamiklerini değiştiriyor ve uzun vadede çalışmasını engelliyor. Henüz kara ölüm gibi bir gerçek şok göremesek de karmaşık piyasa sistemine dayalı toplumun dağılması için hıyarcıklı vebaya gerek olmadığını 2005 yılında New Orleans’ta yaşanan felaket sonucunda gördük. İleri bir toplumda bile bir doğa felaketinin çözülmeye yol açabileceği burada gözlemlenebildi.

Hayal etmenin gücü burada kritik bir rol oynayacak. Bir bilgi toplumunda hiçbir fikir, hiçbir tartışma veya hiçbir hayal boşuna değildir.

Bir defa değişimi bu şekilde düşünmeye başladığınızda, bu değişime hazırlığın beş yıllık kalkınma planı gibi basit bir şekilde yapılamayacağını, detaylı bir şekilde projelendirilmesi gerektiğini de kavrayacaksınız. Birçok 20. yüzyıl solcusu değişimi yönetmek gibi bir lükslerinin olmadığını düşünüyordu. Sovyetler Birliği gibi bir değişim fırsatı Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla ortadan kalktığında birçok sol grup sağlık haklarının özelleşmesi, sendika karşıtı yasalar gibi zor durumlarla mücadele etmek zorunda kaldı. Eğer bu değişimi projelendireceksek, hükümetlerin kullanabileceği durumlara karşı hazırlıklı olunmalı, neyin acil neyin önemli ve neyin tesadüfe bağlı olmadığını kavramamız gerekiyor.

Hayal etmenin gücü burada kritik bir rol oynayacak. Bir bilgi toplumunda hiçbir fikir, hiçbir tartışma veya hiçbir hayal boşuna değildir. Sanal imalat ile post-kapitalizm dönüşümünden sonra bir iş, tasarım sürecinden uygulama sürecine geçildiğinde pek de fazla sorunla karşılaşmayacak. İnternet sayesinde birçok farklı insanın birçok farklı yerde aynı iş üzerinde çalışması daha kolay olacağı için post-kapitalist düzende tasarım süreçleri çok daha hızlı gerçekleşebilecek.

Bugün bu konunun önündeki en büyük engel ve ayrım noktası, bilginin ve bilgi üretiminin bu kadar bol ve bedava olmasına rağmen, sistemin kuruluşlarının ve hükümetlerin bilgi bolluğunun ve bedava bir şekilde paylaşılmasının önüne geçmeye çalışmasıdır. Her şey iletişim ağı ve hiyerarşi arasındaki boğuşmaya bağlanıyor. Kapitalizm tarafından şekillendirilmiş eski toplum yapısı ve bilgi etrafında şekillenecek yeni toplum yapısı bu boğuşmanın taraflarını oluşturuyor.

Peki kapitalizmin çökeceği ve kapitalizmin ötesinde bir şeye dönüşeceği düşüncesi ütopik mi?

Şu anda bundan 50 yıl önce hayal edilmesi bile zor olan gey evliliklerinin yasallaştığı ve kadınların iş dünyasında erkeklerden çok daha avantajlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Neden ekonomik özgürlük çağını hayal etmek imkânsız olsun?

İnsan tarihi hakkındaki bütün okumalar negatif bir sonuç tahayyül etmeye çok açık. Zombi filmleri, felaket filmleri ve kıyamet senaryolarıyla bizi avlıyorlar.

Daha rahat bir geleceğin hayalini kurmak neden gülünç olsun?

Neden bilgi bolluğunun etrafında şekillenen, herkes için ekonomik bir rahatlama sağlayan bir geleceği hayal etmeyelim?

Milyonlarca insan hayallerini takip ederek gerçeğe dönüştürmenin yolunu buluyor. Öfkelerinin karşılığını ulusal kapitalizm modellerinin kendilerini dünyadan çekip kopardığını fark ederek alıyorlar. Yunanistan’daki Syriza başarısının nedenlerinden birisi de bu. Eğer bu ütopyayı, bu hayali hayata geçirmek istiyorsak hayal etmekle ve sadece küçük bir alana etki eden projelerle yetinmemeliyiz. Tarihin gelişimini algılamalı, dünyadaki değişimleri gözlemlemeli ve buna uygun projeler üretmeliyiz.

---

*Tercümanın eklemesi

_1, 4, 5 ve 7. sıradaki İllustrasyonlar: Joe Magee_

Kaynak: The end of capitalism has begun

En Çok Aranan Haberler