HABER

Karadeniz'de buz gazı umudu

'Metan hidrat denilen buz gazı Karadeniz’de, kaya gazı ise Güneydoğu Anadolu’da bir çok yerde buluyor'

Karadeniz'de buz gazı umudu
AA muhabirine Türkiye’nin enerji potansiyeli hakkında bilgi veren Ediger, dünyada tüketilen enerjinin yaklaşık yüzde 87’sinin fosil yakıt denilen petrol, kömür ve gazdan, yaklaşık yüzde 5’inin nükleerden, geriye kalan yüzde 8’inin de hidroelektrik, rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerjiden oluştuğunu söyledi.
Prof. Dr. Ediger, hava kirliliği gibi bir çok dezavantajı olmasına rağmen gelecek 100 yılda fosil yakıt ağırlıklı bir sistemin devam edeceğini vurgulayarak, içinde yaşanılan dönemin bir geçiş dönemi olduğunu, bu nedenle fosil yakıtların azaltılıp daha temiz ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılmaya çalışıldığını kaydetti.
Türkiye’nin en önemli yer altı kaynaklarının başında kömürün geldiğine dikkati çeken Ediger, "Elimizde bir düşük kaliteli linyitler bir de Zonguldak başta olmak üzere Batı Karadenizde bulunan taş kömürü var. Ama 1848’den beri üretimde olan Zonguldak’ın da rezervi çok azaldı ve Türkiye’ye yetecek kadar bir kömür kalmadı. Linyitler ise batı Anadolu başta olamak üzere Türkiye’nin her yerinde bol miktarda var. Ama bunlar genellikle küçük havzalarda bulunuyor ve ısıl değeri de düşük. Özetle, 12 milyar ton civarında bir linyitimiz var. Hepsini elektriğe çevirmeye kalksak yine de ihtiyacımızı karşılamaz" diye konuştu.
**"Özel sektörün arama işine girmemesi Türkiye için büyük bir kayıp"**
Prof. Dr. Ediger, Türkiye’de petrolün ilk defa 1948’de Raman da bulunduğunu ifade ederek, bu güne kadar 100’den fazla petrol sahası bulunduğunu, bunun toplam üretilebilir rezervinin de yaklaşık 1 milyar varil gibi çok düşük civarda olduğunu belirtti.
Bugüne kadar 4 binden fazla kuyu açıldığını ve bu kadar kuyu sayısıyla genel hakkında bir şey söylemenin çok zor olduğuna vurgu yapan Ediger, "Genel olarak bir Ortadoğu ülkesi gibi petrolün olmadığını jeolojik olarak biliyoruz ama bu kadar kuyu Teksas’ta neredeyse bir yılda açılıyor. Dolayısıyla Türkiye’de petrolün yeteri kadar aranmadığını söyleyebiliriz. Arap kıtasının özellikleri Türkiye’de sadece Güneydoğu Anadolu’da var. Çok az sayıda derin kuyu açabildik, offshore kuyularımız ise sınırlı, bu kadar kuyuyla genel hakkında konuşumayız" dedi.
Ediger, denizlerdeki aramacılığın çok pahalı olduğu için sınırlı kaldığını belirterek, şöyle konuştu: "Mesela Karadeniz’de yapılacak bir deniz sondajının bedeli değişken olmakla birlikte yaklaşık 200 milyon dolar civarında. Sonunda bir şey bulamama riski fazla olduğu için özel sektör bu alana pek girmiyor. O yüzden devletin ilgilenmesi lazım. Gerçi devlet son yıllarda aramacılığa ayrılan bütçeyi öncekilere kıyasla çok fazla artırdı ama yine de dünya standardında olduğu söylenemez. Türkiye’de denizde ve karada daha fazla çalışma yapmamız, yeni arama stratejileri geliştirerek daha çok kuyu açmamız ve jeofizik çalışma yapmamız lazım. Özel sektörün bu arama işine girmemesi Türkiye için büyük bir kayıptır. Hidrokarbon potansiyeli anlamında özellikle Akdeniz ve Karadeniz’den çok umutluyum."
**Petrol fiyatlarının yükselmesi alternatif gazlara yöneltti”**
Prof. Dr. Ediger, petrol fiyatlarının yıllık ortalamasının 110 dolara çıkmasından sonra alternatif gazların gündeme geldiğini vurgulayarak, artık alternatif gazları çıkarmanın fizibıl olduğunu söyledi.
Petrol fiyatı 20 dolar iken alternatif gazları çıkarmanın mantıklı olmadığına dikkati çeken Ediger, "Petrol fiyatlarının yükselmesi alternatif gazlara yönelmek için bir ortam oluşturdu. Ayrıca jeopolitik kaygılar da bu gelişmeyi tetikledi. Bugün büyük devletler özellikle enerji kaynakları için ciddi bir mücadele veriyor. Çünkü Amerika’nın konvansiyonel fosil yakıt rezervleri azalmaya başladı. Çin’in de kalkınmasına paralel olarak tüketimi arttı. Çin son yıllarda en fazla enerji tüketen ülke haline gelerek 1901 yılından beri en fazla enerji tüketen ülke olan ABD;yi tahtından etti. Afrika, Çin ve Hindistan’ın akınına uğradı” diye konuştu.
Ediger, özellikle kalkınmakta olan ülkelerde enerjiye olan talebin hızla artmasının da alternatif gazları gündemi getirdiğini ifade ederek, bu gazların başında kaya gazının geldiğini ve mevcut teknolojiyle konvansiyonel hidrokarbonlar kadar rahat işlenebilecek bir gaz olmadığını kaydetti.
Kaya gazının yatırımının yüksek olduğunu dile getiren Ediger, Amerika’nın 6-7 yıldır geliştirdiği yeni teknolojilerle kaya gazı üretimini artırmayı başardığına vurgu yaparak, Amerika’nın gaz üretiminin yüzde 25’ini kaya gazı ve kömür gazı gibi alternatif gazlardan elde etmeye başladığını belirtti.
**"Buz gazı Karadeniz’de de bol miktarda bulunuyor"**
Prof. Dr. Ediger, kömür gazının ise eski kömür madenlerinde bulunan gazlardan üretildiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
”Üçüncü önemli alternatif gaz da buz gazı ve Japonlar ilk kez son bir aydır üretmeyi başardı. Bu gazlar deniz tabanında katılaşmış halde bulunuyor. Petrole benzer bir sondajlama yöntemiyle çıkarılıyor. Buz gazı Karadeniz’de de bol miktarda bulunuyor. Kaya gazının ise Güneydoğu Anadolu’da bir çok yerde olduğunu biliyoruz. Kömür gazı ise özellikle Zonguldak başta olmak üzere ülkenin yer yerinde var. Kömür gazı konusunda başta TKİ olmak üzere çeşitli kurumlarda son yıllarda çok ciddi çalışmalar yapıldı. Mesela Zonguldak’ta kömür yerine gaz üretebiliriz. Sondajla yapılacağından herhangi bir tehlikeyle de karşı kaşıya kalınmaz. Ayrıca kömürü yüzeye çıkarıp, orada da gazlaştırabiliriz. Alternatif gazlara yönelmek zorundayız zira geleneksel fosil yakıtlarımız yeterli değil. Alternatif gazları çıkarmak için de gerekli teknolojiye mutlaka sahip olmalıyız.”
**"Akdeniz’de offshore’da petrol ve doğal gaz varlığı artık ispatlanmıştır"**
Prof. Dr. Ediger, İsrail’in Akdeniz’de doğal gaz bulduğunu hatırlatarak, ”Bu Türkiye için çok önemli bir gelişme. Bu demektir ki, Akdenizde offshore;da petrol ve doğal gaz varlığı artık ispatlanmıştır" dedi.
Türk insanın ve dolayısıyla kurumlarının bazı zaafları olduğuna dikkati çeken Ediger, şunları kaydetti: ”Uzun vadeli bilime, teknolojiye ve araştıramaya yeteri kadar önem veremiyoruz. Kısa vadeli düşünüyor, daha çok günü kurtarmaya yöneliyoruz. Çin bu hale pat diye gelmedi, 70’li yıllarda yapılan uzun vadeli ciddi planlama ve kararlı uygulamalarla başarıya ulaştı. Türkiye’de başlangıç için yeterli eğitimli bir insan gücü var. Daha ciddi bir organizasyon ve strateji gerekli. Har alanda uzun vadeli yatırım yapmak zorundayız. Zira enerji konusunda dışa bağımlılığımız yüzde 70-75 civarında. Tükettiği 4 enerjinin 3’ünü dışarıdan alarak önümüzdeki yüz yılda ne ilk 10 ülke arasına girebiliriz ne de gerçek anlamda, yani insan gücü ile birlikte kurumsal yapısıyla kalkınmış bir ülke haline gelebiliriz." Prof. Dr. Ediger, dünyada şuan petrol döneminin sonuna gelindiğini, artık doğal gaz çağının içine hızla girildiğini ifade ederek, ancak doğal gazın bir geçiş yakıtı olarak kullanılacağının altını çizdi.
Türkiye’nin yeşil enerji potansiyeli açısından oldukça zengin olduğunu ancak sadece yeşil enerjiye bağımlı olarak bir sistemin yönetilemeyeceğinin unutulmaması gerektiğini de kaydeden Ediger, yeşil enerjilerin tek başına çözüm olmadığını vurguladı.
Ediger, rüzgar olmadığı, yağmur yağmadığı zaman sorun olacağını ifade ederek, "Keşke bizim de 50’li yıllardan sonra konuyu yeterince kavrayabilen hükümetlerimiz çıksaydı da, bol miktarda nükleer santral yapsaydık, enerji de bu kadar dışa bağımlı olmasıydık. Bütün büyük ülkeler gibi biz de kalkınmamızı o enerjiyle elde etseydik. Şimdi de Avrupa gibi oturup hangi nükleer santrali kapatalım diye düşünseydik. Avrupa’nın nükleerleri kapatma şansı var. Çünkü onlar kalkınmalarını tamamlamış durumdalar oysa Çin, Hindistan ve Rusya gibi geç kalkınmaya başlamış ülkeler hala enerjiye açlar, onların bir şekilde doyurulması gerekiyor" diye konuştu.
Bu ülkelerin nükleerin ikinci baharını yaşamasını istediklerini hatta bu süreci "Nükleer Rönesans" olarak nitelendirdiklerini anlatan Ediger, "Biz kalkınmak için nükleer enerjiyi kullanmak zorundayız" şeklinde bir söylem geliştirdiklerini söyledi.
**"Enerji konusunda bir çok şehir efsanesi var"**
Prof. Dr. Ediger, Türkiye’de bor madenleri konusunda yıllardır süregelen bir şehir efsanesi olduğunu, Türkiye’nin bor madenleri rezervi anlamında önemli bir potansiyele sahip olduğunu belirterek, borun abartıldığını, dünyadaki bütün iş hacminin birkaç milyar dolar civarında olduğunu dile getirdi.
Borun hepsini Türkiye üretip satsa da çok bir anlam ifade etmediğini kaydeden Ediger, daha da önemlisi borun enerji kaynağı değil inorganik bir element olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Ediger, borun geleceğin elektrikli araçlarında yakıt pilinin önemli bir minerali olarak kullanılacağını vurgulayarak, şöyle konuştu: "Orada asıl yakıt olan ise hidrojendir, bor değil. Ne kadar çok bor hammaddemiz olursa olursa o kadar zengin oluruz diye bir şey yok. Önemli olan hammaddenin üzerine bilim, sanat ve teknolojiyle konulan katma değerdir. Bunu yapabilmeye çalışmalıyız, üstün nitelikli insan gücü yetiştirmeli, araştırma ve geliştirmeye önem veren uzun vadeli stratejileri kararlılıkla hayata geçirmeliyiz. Özellikle enerji konusunda çok fazla şehir efsanesi var. Ne zaman bunların doğru olmadığını anlarsak ve doğru olanları uygulamaya başlarsak o zaman bizden daha fazla gelişmiş ülkelerle rekabet edebilir çağdaş bir ülke konumuna gelebiliriz." (AA)

En Çok Aranan Haberler