Sözcü'den Sercan Meriç'le bir araya gelen Kardeş Türküler, , "Her ne kadar moraller bozulsa da, araya setler çekilmiş olsa da, Kardeş Türküler dünyasında insanlar düğün de yapmalılar. Evet, çok cenazemiz oluyor ama düğünler de oluyor. Bahar her seferinde tekrar geliyor" diyor...
25’inci yılı ‘Yol’ albümüyle taçlandırdınız. Nasıl bir ‘Yol’dan bahsediyorsunuz?
Fehmiye Çelik: Bu ‘Yol’ yine kültürlerarası bir yol. Albümü de Eylül’de çıkardık. Bizim için bu ay, barış ayı. Yol, barışa doğru giden bir yol. Böyle bir örtüşmeye de özen gösterdik. Kardeş Türküler, ilk çıktığı günden beri hep farklılıklarımızla bir arada, beraber, kardeşçe, eşit bir biçimde, barış içinde nasıl yaşayabileceğimizi müziğin diliyle anlatan bir grup. Şarkılarımız umut veren, çok dilli, çok kültürlü, çok zenginliliği vurgulayan bir albüm.
Türkçe, Kurmancî, Ermenice, Kırmanckî, Arapça, Romeika (Karadeniz Rumcası), Çerkesçe ve Boşnakça dillerinde söylüyorsunu bu albümde. Şarkıların seçimi nasıl oldu?
Feryal Öney: Başından beri konjonktüre göre belirleniyor şarkılar. Ama konjonktür de tek başına da belirleyici değil. Fehmiye’nin söylediği o kültürel çeşitlilik, çoğulcu bakış, hem memlekete hem dünyaya daha geniş coğrafyaya bakış seçimlerimizi belirliyor. Daha ziyade, o dönem, o yıl biraz daha ezildiğini hissettiğimiz ya da savaşın içinde yaşayan, baskı gören halklar mutlaka öne çıkıyor. Olabildiğince çok dil, farklı inanç olsun istiyoruz.
Tam olarak günün konjonktürüne de teslim olmadan, söz söylemekte ince bir çizgi. O dengeyi nasıl sağlıyorsunuz?
F.Ö.: Bazı şeyler bu yola çıktığımızdan beri değişmedi. Tek tipleştirici, milliyetçi, ırkçı politikalara karşı söz söylüyoruz. Tabii bunu sanatın, müziğin gücüyle yapmaya çalışıyoruz. O bakış değişmeyince, o şemsiyenin altında buluşuveriyor şarkılar.
unnamed
‘KONUŞARAK, TANIŞARAK, PAYLAŞARAK MUTLU OLURUZ’
Kardeş Türküler de yakın tarihin önemli bir öznesi. Herkesin keyifsiz, umudunun azaldığı bir dönemde dahi bu albümde şen şakrak şarkılar seslendiriyorsunuz. Umudu tazelemek için mi?
F.Ç.: Neşeli şarkılar her zaman olmalı. Yaşadığımız coğrafyada hiçbir zaman ferah olmadık. Her zaman zorlu dönemlerden geçtik. Kimi zaman iktidarlar eliyle pompalanan güçlükler dönemi oluyor, kimi zaman başka meseleler oluyor. Bu kutuplaşmalar, çatışmalar, yükselen baskı ortamları, şiddet ortamları, her zaman hayatımızın bir parçası. Kimi zaman dibe vurduğumuzu düşündüğümüz zamanlar da oluyor…
Kardeş Türküler olarak bu dönemi öyle mi tanımlıyorsunuz?
F.Ç.: Maalesef öyle bir dönem. Toplumun ve sanatın üzerinde yoğun bir baskı var. Bu baskıyı siz de hissediyorsunuz, biz de… Ciddi bir kutuplaşma var ve biz her zaman bu kutuplaşmanın karşısında olduk. Çatışarak hiçbir yere varamayız. Birilerini dışlayarak, huzurlu ve mutlu bir toplum olamayız. Birlikte konuşarak, tanışarak, paylaşarak mutlu oluruz.
Kardeş Türküler bütün bu kültürel mirası savunan, barışı haykıran bir grup ama akıntıya karşı kürek çekme gibi bir zorluğun da içinde sanki… Bu kardeşçe yaşam diyaloğuna kapalı bir kesim tarafından devlete ve topluma düşmanmış gibi algılıyor sizleri. Bununla ilgili ne söylersiniz?
F.Ö.: O değerler tartışma konusu tabii. Bizim değerlerlerimiz tüm kültürleri kapsayan, herkesin eşitliğini önemseyen değerler. Muktedir eğer, “Sadece beni seçenler önemli” diyorsa, Kardeş Türküler bunun karşısında oluyor. Ama kapsayıcı cümleler kuruluyorsa yanında oluyor. Irkçı olmayan, insanları dışlamayan, şidetten yana olmayan herkesin yanında oluruz.
BAHAR HER SEFERİNDE GELİYOR
Albümün ilk klibi de Kalk Gidelim’e çektiniz. Ekip olarak beyazlar içerisinde dans ediyorsunuz…
F.Ö.: Her ne kadar moraller bozulsa da, araya setler çekilmiş olsa da, bizim konserlerimizde ya da bizim kurmaya çalıştığımız Kardeş Türküler dünyasında insanlar düğün de yapmalılar. Evet, çok cenazemiz oluyor ama düğünler de oluyor. Bahar her seferinde tekrar geliyor. Biz bunu daha çok seviyoruz.
‘NEŞELİ ŞARKILAR SÖYLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ’
Festivallere katılımla ilgili de sorunlar yaşıyorsunuz…
F.Ç.: Çoğu zaman talep oluşturulamıyor. Genellikle güvenlik gerekçesi deniliyor. OHAL’de özellikle… Festivaller iptal ediliyor. Üniversite şenlikleri olmuyor. Liselerde bile yıl sonu şenlikleri yapılamıyor. Daha çok ‘Kutlu Doğum Haftası’ kutlanıyor.
25 yılda tekrardan dönmek istediğiniz, “Bu dönem güzel bir dönemdi” dediğiniz oluyor mu?
F.Ç.: Çözüm süreçlerini, 7 Haziran Seçimleri’nden sonrasını, Gezi Dönemi gibi dönemleri sayabiliriz. Umutlandığımız ve “Bir şeyleri birlikte çözebileceğiz galiba” dediğimiz dönemler oldu. Ama maalesef her defasında iki adım, üç adım geri durumu hasıl oluyor. Biz yine de neşeli şarkılar söylemeye devam edeceğiz.
Cem Karaca’nın Beyaz Atlı’sını da seslendirdiniz. Ona da selam gönderiyorsunuz albümde. Nasıl seçtiniz?
F.Ç.: O bizim müzikal serüvenimizde bizden önceki çığır açan isimler var. Protest müzik tarihinde özellikle. Cem Karaca’nın Beyaz Atlısı’yla o konuda bize yol gösteren büyüklere, önceki kuşaklara selam gönderdik.
GİDİŞATA ‘HAYIR’ DİYEN MİLYONLAR VAR
Kayseri Ğogum’da giderek uzaklaşan, ancak uzaklaştıkça yeni umutlarla ilgili şeyler vadeden bir trene atıf yapıyor. Bugün bize umut vadeden unsurlar neler?
Vedat Yıldırım: Ayın iki yüzü gibidir insan. Karanlık tarafımız malum; hırs, iktidar v.s… Diğer yandan aydınlık bir yüzümüz de var. Örneğin, adalet içgüdüsü. Ve ne kadar bastırılırsa bastırılsın bu içgüdümüz dipten dibe akar ve taşı yaran çiçek misali haklı olana doğru koşar… İnsanın böyle doğal devrimci bir güdüsüne inanıyoruz. Konserlerimize gelen, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın tadını ısrarla kalplerinde yaşatan dinleyicilerimiz yol arkadaşlarımız bu inancı bize yaşatıyor.
Yol’la ilgili konuşurken hep umuda değiyoruz. Sizin geleceğe dair umudunuzu diri tutan nedir?
V.Y.: Bu coğrafyanın insanına korku salan bir fısıldama ile sürekli şu söyleniyor: “Bu toprakların kaderi bu” ya da “daha iyisi var mı”… Öğrenilmiş bir çaresizliğin pençesine düşürülmeye çalışılıyor insanlar. Küçük bir rantçı tabaka dışında hangi partiden olursa olsun halinden memnun olmayan milyonlarca insan var. Ama riyanın da bir ömrü vardır. Her şeye rağmen bu gidişata ‘hayır’ diyen milyonlar da var. Yaşam tarzlarına, dillerine, kültürlerine sahip çıkıyor insanlar. “Kalpten kalbe bir yol var gizli gizli” diyor ya Neşet Ertaş, aynı dertten mustarip insanlar bu dip dalgada buluşuyorlar. Onurlu bir dünya için, memleket için…
GAZETECİLERİN MİLLETVEKİLERİNİN ÇIKMASINI BEKLİYORUZ
Sözcü’den Mediha Olgun ve Gökmen Ulu’nun da aralarında bulunduğu 161 gazeteci cezaevinde… Basın üzerindeki baskı hakkında ne söylersiniz?
F.Ö.: Seçilmiş milletvekilleri, gazeteci arkadaşlarımız içeride. Dünyanın her ülkesinde olabilecek bir durum değil. Kardeş Türküler’le ilgili yazan birçok arkadaşımız hapiste. Bu seneki gibi bir durum hiç olmamıştı. Akademisyenlerin durumu da öyle. O kadar çok insan içerideki, dışarıdakiler de kendisini azınlık olarak hissediyor. Hepsinin çıkmasını bekliyoruz. Böyle olmaz. Umut etmek, öylesine söylediğimiz bir şey değil. Biz yarın ve öbür gün bir şeylerin değişeceğine inanıyoruz. Yoksa bu albümü yapamazdık. Kavuşacağımız anları hayal ediyoruz.
Müzik dışında grup olarak nasıl bir sosyal hayatınız var?
F.Ç.: Hayatımız müzik. Çoğu zaman bir aradayız.
F.Ö.: Çocuktuk, beraber büyüdük, hep beraber öğrendik.
ZORLUKLARI AŞACAĞIZ
F.Ç.: Zor günlerden geçiyoruz. Zorlukları aşacağımızı düşünüyoruz. Bir sürü edebiyatçıdan, şairden besleniyoruz. Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi isimler hep “Karanlık günler kararıp kalmaz, hayat çareli bir hayattır” der… Umut etmek, mücadele etmek lazım. Biz de bunu müziğin diliyle yapmaya çalışıyoruz. Şarkılarımız, barıştan, kardeşlikten, eşitlikten yana. Ve bu da demokrasi olmazsa, adalet olmazsa çok zor. Şarkılarımız ve yolumuz bu yönde…