Neredeyse iki yüz yıldır insanlığın ilgi odağı olan dinozorlarla birlikte Dünyamızdaki canlıların yarısını 65,5 milyon yıl önce yok eden olayın faili nihayet kesin olarak belirlendi.
Çeşitli bilim disiplinlerince oluşturulmuş verileri 20 yıl boyunca değerlendiren 41 bilimci, büyük toplu yokoluşlardan bu en sonuncusuna Günümüzde Meksika’nın Yucatan yarımadasının bulunduğu yere çarpan büyük bir meteoritin (göktaşı) neden olduğu sonucuna vardı.
Hakemlerin değerlendirmelerine göre Yucatan yarımadası açıklarında deniz tabanında izleri belirlenen Chicxulub (Çikşulub) kraterini oluşturan çarpma, muazzam miktarda deniz suyunu ve kayaları buharlaştırarak kükürt tuzlarıyla birlikte atmosfere fırlattı.
Darbe Richter ölçeğinde 10’un üzerinde büyüklükte depremlere, kıta sahanlıklarındaki toprak kaymalarının tetiklediği dev tsunamilere yol açarken, atmosfere fırladıktan sonra yeryüzüne geri yağan sıcak kayaların çıkarttığı yangınların duman ve külleri, su buharıyla birlikte Dünya’yı çepeçevre sararak Güneş ışınlarını perdeledi.
Üst atmosferde toplanan kükürt tuzlarının soğutucu etkisinin yanısıra yol açtığı asit yağmurları bitki örtüsünü yıkıma uğrattı. Tüm küreyi kaplayan karanlık ve kış, yeryüzünde fotosentez sürecini de olumsuz etkileyerek var olan canlı türleri için gıda üretimini durdurdu.
ATOM BOMBASININ 1 MİLYAR KATI
Panelistlerin bulguları, katil göktaşının 12 kilometre çaplı (orta büyüklükte bir şehir genişliğinde), 3 trilyon ton ağırlığında olduğunu gösteriyor. Çarpma anındaki hızıysa saniyede 20 kilometre, yani tabancadan çıkan bir kurşunun hızının 20 katı. Ortaya çıkardığı enerji, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 1 milyar katı, şimdiye kadar denemesi yapılmış en büyük nükleer silahınsa 1 milyon katı. Göktaşının yol açtığı kraterin başlangıçtaki çapı 100 kilometre, derinliğiyse 30 kilometre olarak hesaplanıyor.
Bilimciler geçmişteki benzer darbelerden yola çıkarak Dünya’ya ortalama 100 milyon yılda bir bu büyüklükte bir göktaşının çarptığını belirlemişler.
Yol açtığı muazzam yıkıma karşın, o ana kadar dinozorların gölgesinde, kıyıda köşede bir yaşam sürdürebilen memelilere ve tabii biz insanlara yolu açan felaketle ilgili olarak iki senaryo çarpışmaktaydı.
KANITLAR 'ANİ YOKOLUŞ' DİYOR
İlk kez 30 yıl önce önerilen ve yaygın kabul gören göktaşı senaryosu, çarpmanın yol açtığı düşünülen “şoklanmış” kuvars kristallerinin varlığından yola çıkıyordu. Dünya’da ender, göktaşlarındaysa bol bulunan iridyum elementini, yoğun yangın izlerini, kül ve kükürt içeren ince bir tortul katmanının varlığı bu senaryoyu güçlendiriyordu.. Tüm Dünyayı kaplayan bu tortul, jeolojik Kretase ve Paleojen (yakın zamana kadar Tersiyer deniyordu) dönemleri arasında sınır çizgisi kabul ediliyor.
Alternatif senaryoyu savunanlarsa Yucatan’da çarpmayla oluşan kraterin özelliklerinin, darbenin toplu yokoluştan 300 bin yıl önce meydana geldiğini gösterdiği kanısında. Bu kesim, asıl sorumlunun Hindistan’daki süper volkanların 1,5 milyon yıl süren ve Karadeniz’i iki kez dolduracak kadar lavın yanısıra atmosfere kükürt ve zehirli gazlar püskürten etkinliği olduğunu söylüyor.
Ancak, alanlarında önde gelen bilimcilerden kurulu panelin, Science dergisinde yayımlanan bulgularına göre toplu yokoluştan önceki 500 bin yıl boyunca uzun volkanizma dünyadaki yaşam formları üzerinde kayda değer bir etkisi görülmüyor. Üstelik kanıtlar, uzun süren değil, çok kısa sürede gerçekleşen ani, ani bir yokoluşa işaret ediyor.