KADIN

Katili dizi yıldızı oldu, maktülün dul karısı pavyona düştü: 90'ların en garip olaylarından Kumkapı Cinayeti!

Türkiye'nin 90'lı yıllarını çok iyi özetleyen, o dönemim ruhunu en iyi anlatan olaylardan biri aslında Kumkapı Cinayeti... Suçun, suçlunun, mağdurun, maktülün birbirine karışıp anlamsızlaştığı, medyanın insanları maymunlaştırdığı bir garip hikaye...

Katili dizi yıldızı oldu, maktülün dul karısı pavyona düştü: 90'ların en garip olaylarından Kumkapı Cinayeti!

23 Temmuz 1995 yılında yaşanan bu bir acayip olay ve ardından gelenler, insanın gerçeklik algısını zorluyor.

Bugünden bakınca oldukça sürreal gözükse de, 90’lı yılların Türkiyesi’nin rutin saçmalıklarından yalnızca biri olduğunu söylemek gerek.

Bugün saatte bir takla atan gündemler, son dakikasız edemeyen manşetlerimiz olsa da, Kumkapı Cinayeti, gündemi aylarca işgal etmeyi başarmıştı.

Cinayetin gerçekleşme şekli, suçlular, günahsızlar, haybeye gidenler halen yeterince aydınlanmamış olsa da, olay üç aşağı beş yukarı şöyle gerçekleşmişti.

Kız kardeşi Sinem, annesi Ersin Sakartay ve bir arkadaşıyla birlikte Kumkapı'da yemek yiyen Zeynep Uludağ, annesinin ortaya attığı bir taciz iddiası üzerine kendisini kavganın içinde buldu. Neler oldu, neler bitti bilinmezken, restoranın mutfağına giden Zeynep Uludağ elinde bir bıçakla geri döndü. Kavganın tarafı olup olmadığı dahi şüpheli olan İsmail Kızılkaya, öfkeli Zeynep Uludağ’ın bıçak darbelerinin hedefi oldu. İsmail Kızılkaya olay yerinde son nefesini verdi.

Yaşama veda eden genç adam, ardında dul bir eş ve iki küçük çocuk bıraktı. Zeynep Uludağ da gözaltına alındı ve mahkeme süreci başladı.

Ancak mahkeme süreci alışılmışın oldukça dışındaydı. Türk basını ilgi çekici bulduğu bu olayın üzerine balıklama atlamış, köpürtmüş ve tüm kamuoyunun dikkatini bu olaya çevirmişti.

Cinayet sıradan bir meyhane kavgası olmaktan çıkmıştı. Artık bir kadın davasıydı. O dönem Türkiye’de sesi nadiren duyulan feminist hareketler davada taraf olmuştu.

Zeynep Uludağ’dan bir kahraman yaratılmaya çalışıldı. “Özgürce rakı içen kadınlar taciz edilmiş, kendilerini savunmuşlar. Kadınların özgürlüğüne kimse karışamaz, bu bir nefsi müdafaadır” sesleri yükseldi.

İsmail Kızılkaya’nın eşi Gülten Kızılkaya tam aksini iddia ediyordu. Kocasının karınca incitmeyecek, saygılı, efendi biri olduğunu, katilden kahraman yaratılmaya çalışıldığını söylüyordu.

Dava sürecinde konuyla ilgili onlarca tv programı yapıldı, televizyonlar aylarca bu konuyu tartıştı. Türk kamuoyu Zeynep Uludağ’ı aklamıl, İsmail Kızılkaya’yı suçlu bulmuştu.

Bu seyir mahkemeyi de etkiledi. Uludağ önce, 8 yıl ceza aldı, daha sonra infaz yasaları gereği 2 yıl 20 gün, hapis cezasına çarptırıldı. Son olarak da cezaevinde kaldığı süre de gözönüne alınarak cezası para cezasına çevrildi.

Cezaevinde bir süre kaldıktan sonra serbest kalan Zeynep Uludağ, artık bir ünlüydü. Bir televizyon figürüydü. İşlediği cinayet onun için bir piyangoya dönüşmüştü.

Gazete ve dergilere soyunan, erotik pozlar vermeye başlayan Zeynep Uludağ’ın şöhreti günden güne katlandı. Ünlü magazinci Seyhan Soylu, kendisinin menajeri oldu. Bu bile medyadaki çarpıklığın boyutlarını anlamaya yetiyor.

Medya, kendine malzeme çıkarabilmek kendi eliyle yarattığı kahramanı sağmaya devam etmek istiyordu. Bir insan ölmüş, bir cinayet işlenmiş, ortada kalanlar olmuş… Medya için önemsizdi.

İş bununla da kalmadı, cinayeti ödüllendirilen Zeynep Uludağ’a bir ödül daha geldi. “Kumkapı Üzgünüm” isimli bir dizi çekilmeye başlandı. Dizi tahmin edileceği üzere cinayeti konu alıyordu. Başrolünde cinayeti işleyen Zeynep Uludağ vardı. Cinayet gecesi yanında bulunan kardeşi de dizide rol alıyordu.

Zeynep Uludağ’ın cinayet şöhreti çok uzun sürmedi. Olaydan bir iki yıl sonra, evli bir erkekle basılan Uludağ, kamuoyunun tepkisini çekti ve şöhreti tepetaklak oldu. Bir daha da adı duyulmadı.

Taki 2000 yılında adı şarkıcı Güllü ile lezbiyen ilişki iddialarına karışana kadar.

Olayın diğer yüzünde ise bambaşka bir gerçeklik yaşanıyordu. Öldürülen İsmail Kızılkaya’nın eşi Gülten Kızılkaya, kamuyounda Kumkapı Dulu şeklinde anılıyordu.

Mutasıp giyimi ve üzgün görüntüsüyle tanındı. Öfkeliydi, kocasının öldürülmesi yetmiyormuş gibi kamuoyunca kurban edilmesine ve Uludağ’ın aklanmasına karşı çıkıyordu.

Ancak medyanın çürümüş reyting makinesi onu da tutsak etti. Eşinin kaybettikten sonra kimse sahip çıkmayınca çok büyük ekonomik sıkıntılar çekmişti. En sonunda gelen tekliflere dayanamadı.

Dergilere soyundu, gazetelerle bir acayip söyleşiler yaptı. Giyim kuşamını tamamen değiştirdi. Program program gezmeye başladı. Zeynep Uludağ’ı ‘kocasının kanıyla para kazanmak” ile suçlayan Kızılkaya, kendi de aynı yola başvurmak zorunda kaldı.

Bursa’nın ünlü Köşk Gazinosu’na assolist olarak çıkmaya başladı. Acılı eşin pornografik değişimini merak eden yığınlar Köşk Gazinosu’nu tıklım tıklım doldurdu.

Ancak bu şöhret sürekli olamadı, sabun köpüğü gibi söndü. Yıllar sonra Iğdır’da bir pavyonda çalışmaya başladığı duyuldu. Iğdırlı bir gençle evlendiğini, mutlu olduğunu söylüyordu.

İşte bir zamanların Türkiyesi’nde geçen, başından sonuna çürüme, ahlaksızlık, insafsızlıkla örülmüş bir garip hikayenin anatomisi böyleydi… Bugünün Türkiyesi’ne öyle bir anda gelinmedi. Bu toplumun çürümesi bir günde olmadı. Tüm kurum ve kuruluşlarıyla bu çürüme beslendi, köylü kurnazlığı, kısa yoldan köşeyi dönme zihniyeti, liyakatsizlik, aptallık her yanımızı esir aldı. Çürüme hızını katlayarak ilerliyor. Sonumuz hayrolsun…

En Çok Aranan Haberler