Rengin Arslan
BBC Türkçe
Dünyanın belki de en üzgün, en direngen, en inatçı fotoğraflarından biri 600 haftadır Galatasaray Lisesi önünden dünyaya bakıyor.
Bir gün evinden alınıp götürülmüş, gözaltına alınmış, bir daha geri dönmemiş; bir kuytulukta vurulmuş, faili bulunamamış, çoğu nüfus kütüklerinde hâlâ sağ diye yazılı çocuklarının, yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri bu fotoğrafın sahibi.
600 haftayı oğlu Murat Yıldız'ın nerede olduğunu soran Cumartesi Annesi Hanife Yıldız özetliyor geçen yılların geride bıraktığını: "Yıllardır yollara bakan gözlerimiz aşındı, biz aşındık, yüreklerimiz aşındı, zaman aşılmasın diye."
Oğlu Murat, 1995 yılında gözaltına alındı. Gözaltında bir yerden başka bir yere götürülürken araçtan indi, denize atladı, yüzdü, kaçtı denildi. Polisler hakkında dava açıldı. Ancak dava iki polise verilen para cezasıyla kapandı.
Hanife Yıldız o gün bugündür oğlunu arıyor.
Türkiye'nin en uzun eylemi27 Mayıs 1995'te bir avuç insan ile başlattıkları oturma eyleminde sadece kaybedilenlerin hikayelerini anlattılar, sorumluların isimlerini çağırdılar, oğullarının, kızlarının nerede olduğunu sordular.
1999 yılında araya polisin müdahaleleri, copu girdi ve Cumartesi Anneleri bir daha bir araya gelmeden önce tam 10 yıl ara verdiler.
Tam 22 yıl boyunca aralıklarla ama aynı zamanda inatla sürdürülen Türkiye'nin en uzun eylemi onlarınki.
Arjantin'de çocukları cunta tarafından zorla kaybettirilen Plaza De Mayo annelerinden esinle çıktıkları yol, herkesinkinden uzun sürdü.
Sezgin Tanrıkulu, Tahir Elçi gibi avukatların ısrarlı takipleri, dinmeyen inatları sayesinde çıkan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bazen de politikacıların vaatleriyle umut bulsalar da, özellikle kayıpların 20. yılında baş başa bırakıldıkları "zaman aşımı" mefhumu onları Türkiye yargısı içinde çaresiz bıraktı.
Bir gün hariç hep sessiz, hep alkışsızZaman aşımı demek, artık o davanın Türkiye yargısının bir konusu olamayacağı, faili meçhullerin arkasındaki karanlığın peşine düşülmeyeceği demekti.
Galatasaray meydanına çıkan sokaklarda ve İstiklal Caddesi üzerine kurulan barikatlarda polis ve İnsan Hakları Derneği görevlileri güvenlik kaygıları nedeniyle arama yapıyor.
Son 22 yılda 600 kez bir araya geldiler ama tek bir kez slogan atmadılar, kimsenin alkışlanmasına izin vermediler. Bir gün hariç...
Pek çok Cumartesi Annesi'nin avukatı, faili meçhul davalarının takipçisi Tahir Elçi'nin öldürüldüğü Cumartesi günü ilk kez slogan attılar. İlk kez tepkilerini ayağı kalkarak, bağırarak gösterdiler.
Kayıpların faillerinin bulunması için ömrünü adamış avukatlarının öldürülmesine verilen tepkiydi bu.
Öyle ya, faili meçhul davalarını isimleriyle,davaya konu olan faili meçhullerle, yargılanan ve aslında yargılanması gerekip henüz sanık olarak huzura çıkarılmamış kişilerin isimlerini bir çırpıda sıralayan bir avukattı o.
Tahir Elçi'nin notları
Tahir Elçi'siz geçen haftalarZaman aşımı gelip çattığında bir haber için onunla yaptığımız bir görüşmede ondan rica etmiştim tek tek yazmasını. Zira onun hızına yetişip not almak, bir de detaylarıyla ilgili not düşmek imkansızdı.
Yazdığı defterden sayfayı koparmayıp, fotoğrafını çekmiştim. Bir kısmı sürüncemede bırakılmaya çalışılsa, bazısı emekli askerler için yargılama hiç de kolay olmasa da, Tahir Elçi yıllardır faili meçhul davalarına bakmaktan aldığı birikimle yanıt veriyordu, dilekçe yazıyordu mahkemelere.
Annelerin tükenip, çocukların babalarının takipçisi olduğu dönemler de geldi bu 22 yıl içinde.
Babası, maden işçisi Mehmet Ertak'ın davasının açılmasını sağlayan Tahir Elçi için ailede anlatılanları şöyle aktarıyor Serhat Ertak:
"O dönem bir heyet ile ziyaret ediliyor Şırnak. Onların arasında Tahir Elçi de var. Dedem, o zaman bir yere başvurabilir mi, başvurulsa kime gidilmesi lazım bilmiyorlar. Tahir Elçi haberdar oluyor babanın kaybından ve olaya el atıyor. Babayla ilgili araştırmalara girişiyor. O dönem Cizre'de avukatlık yapıyordu. O dönem gözaltına alınıyor. O dönem Sezgin Tanrıkulu'nun da tanıklığı var. Sonunda Diyarbakır'da dava açılıyor."
Mehmet Ertak davası AİHM'de sonuçlandı ama ölmüş olduğu Türkiye'de hâlâ kabul edilmiş değil. Tıpkı Mehmet Ertak'ın gözaltına alındığının dönemin içişleri bakanı İsmet Sezgin tarafından kabul etmemesi gibi.
Zira 1992 yılında Şırnak Milletvekili olan Orhan Doğan, bir soru önergesiyle Mehmet Ertak'ın kayboluşunu sormuş, onunla aynı hücrede kalanların tanıklıklarının sorulmasını talep etmiş; İsmet Sezgin ise verdiği yanıtta, Mehmet Ertak'ın gözaltına alınmadığının tespit edildiğini, dolayısıyla bir tanığın olmasının mümkün olmadığını söylemişti.
Kayıplarını bulmak için bir araya gelen Cumartesi Anneleri, kayıplar vererek geçiriyorlardı o yılı.
Tek kayıpları Tahir Elçi değildi 2015 yılında zira.
Bombalamaların aldığı Cumartesi destekçileri10 Ekim 2015 Ankara Garı'ndaki Barış Mitingi'ne yönelik intihar saldırısında haftalarca onlarla birlikte oturmuş Meryem Bulut; 22 Temmuz 2015 Suruç saldırısında ise her hafta onlarla oturan Çağdaş Aydın, Büşra Mete, Cemil Yıldız, Hatice Ezgi Saadet hayatlarını kaybetti. Onlar da Cumartesi İnsanları idi.
Bu yıl ise Hurşit Külter Cumartesi Anneleri'nin kayıplarına eklendi. Demokratik Bölgeler Partisi Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter, ailesine attığı son mesajda, etrafının sarıldığını söylemiş, daha sonra avukatlarının yaptıkları girişimlere rağmen nerede olduğu bulunamamıştı.
27 Mayıs'tan beri kayıp olan Külter için yaptığı açıklamada Savunma Bakanı Fikri Işık, İçişleri Bakanlığı'nın bir mülkiye müfettişini bu konunun araştırılması ve incelenmesiyle ilgili görevlendirdiğini söylemişti.
Böylece, 600 hafta içinde oğlu Cemil Kırbayır'ın akıbetini sora sora 105 yaşında hayata gözlerini yuman Berfo Kırbayır Cumartesi Anneleri'nin arasından ayrılırken, Hurşit Külter'in annesi Kerime Külter onların arasına eklendi.
Yıllar, zaman su gibi akıp geçerken onların ellerinde tuttukları resimler hiç değişmedi. Cumartesi Anneleri'nin 24 Kasım 2012'deki 400. Haftasını izledikten sonra aklıma takılan bir soru ise hâlâ aynı yerde:Bir mezar taşı kaç hafta, kaç yıl, kaç anne eder?