Kehf Suresi Mekke'de indirilmiştir. 28. ayetin Medine'de indiğine dair rivayetler vardır. Kehf Suresi toplam 110 ayetten oluşmaktadır. Kuran'ı Kerim'deki sıralamasına göre 18, iniş sırasına göre 69. suredir. Bu yazımızda Kehf Suresinin okunuşunu, anlamını, faziletlerini bulabilirsiniz. İşte Kehf Suresi meali, Türkçe okunuşu ve Kehf suresi faziletleri...
En doğru telaffuz için Kehf Suresi Arapça okunuşu tercih edilmelidir. Eğer Arapça bilmiyorsanız Kehf Suresi Türkçe okunuşunu da tercih edebilirsiniz.
Bismillahirrahmanirrahim
El hamdü lillahillezı enzele ala abdihil kitabe ve lem yec'al lehu ıveca
Kayyimel li yünzira be'sen şedıdem mil ledünhü ve yübeşşiral mü'minınellezıne ya'melunes salihati enne lehüm ecran hasena
Makisıne fıhi ebeda
Ve yünzirallezıne kalüttehazellahü veleda
Ma lehüm bihı min ılmiv ve la li abaihim kebürat kelimeten tahrucü min efvahihim iy yekulune illa keziba
Fe lealleke bahıun nefseke ala asarihim il lem yü'minu bi hazel hadısi esefa
İnna cealna ma alel erdı zınetel leh ali neblüvehüm eyyühüm ahsenü amela
Ve inna le caılune ma aleyha saıydem cüruza
Em hasibte enne ashabel kehfi ver rakıymi kanu min ayatina aceba
İz evel fityetü ilel kehfi fe kalu rabbena atina mil ledünke rahmetev ve heyyi' lena min emrina raşeda
Fe darabna ala azanihim fil kehfi sinıne adeda
Sümme beasnahüm li na'leme eyyül hızbeyni ahsa lima lebisu emeda
Nahnü nekussu aleyke nebeehüm bil hakk innehüm fityetün amenu bi rabbihim ve zidnahüm hüda
Ve rabatna ala kulubihim iz kamu fe kalu rabbüna rabbüs semavati vel erdı len ned'uve min dunihı ilahel le kad kulna izen şetata
Haülai kavmünettehazu min dunihı aliheh lev la ye'tune aleyhim bi sültanim beyyin fe men azlemü mimmeniftera alellahi keziba
Ve izı'tezeltümuhüm ve ma ya'büdune illallahe fe'vu ilel kehfi yenşur leküm rabbüküm mir rahmetihı ve yüheyyi' leküm min emriküm mirfeka
Ve teraş şemse iza taleat tezaveru an kehfihim zatel yemıni ve iza ğarabet takriduhüm zateş şimali ve hüm fı fecvetim minh zalike min ayatillah mey yehdillahü fe hüvel mühted ve mey yudlil fe len tecide lehu veliyyem mürşida
Ve tahsebühüm eykazav ve hüm rukudüv ve nükallibühüm zatel yemıni ve zateş şimali ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesıyd levit tala'te aleyhim le velleyte minhüm firarav ve le müli''e minhüm ru''a
Ve kezalike beasnahüm li yetesaelu beynehüm kale kailüm minhüm kem lebistüm kalu lebisna yevmen ev ba'da yevm kalu rabbüküm a'lemü bi ma lebistüm feb'asu ehadeküm bi verikılüm hazihı ilel medıneti fel yenzur eyyüha ezka taamen fel ye'tiküm bi rizkım minhü vel yetelattaf ve la yüş'ıranne biküm ehada
İnnehüm iy yazheru aleyküm yercümuküm ev yüıyduküm fı milletihim ve len tüflihu izen ebeda
Ve kezalike a'serna aleyhim li ya'lemu enne va'dellahi hakkuv ve ennes saate la raybe fıha iz yetenazeune beynehüm emrahüm fe kalübnu aleyhim bünyana rabbühüm a'lemü bihim kalellezıne ğalebu ala emrihim le nettehızenne aleyhim mescida
Se yekulune selasetür rabiuhüm kelbühüm ve yekulune hamsetün sadisühüm kelbühüm racmem bil ğayb ve yekulune seb'atüv ve saminühüm kelbühüm kur rabbı a'lemü bi ıddetihim ma ya'lemühüm illa kalılün fe la tümari fıhim illa miraen zahirav ve la testefti fıhim minhüm ehada
Ve la tekulenne li şey'in innı faılün zalike ğada
İlla ey yeşaellahü vezkür rabbeke iza nesıte ve kul asa ey yehdiyeni rabbı li akrabe min haza raşeda
Ve lebisu fı kehfihim selase mietin sinıne vazdadu tis'a
Kulillahü a'lemü bima lebisu lehu ğaybüs semavati vel ard ebsır bihı ve esmı' ma lehüm min dunihı miv veliyyiv ve la yüşrikü fı hukmihı ehada
Vetlü ma uhıye ileyke min kitabi rabbik la mübeddile li kelimatihı ve len tecide min dunihı mültehada
Vasbir nefseke meallezıne yed'une rabbehüm bil ğadati vel aşiyyi yürıdune vechehu ve la ta'dü aynake anhüm türıdü zınetel hayatid dünya ve la tütı' men ağfelna kalbehu an zikrina vettebea hevahü ve kane emruhu füruta
Ve kulil hakku mir rabbiküm fe men şae fel yü'miv ve men şae fel yekfür inna a'tedna liz zalimıne naran ehata bihim süradikuha ve iy yesteğıysu yüğasu bi mani kel mühli yeşvil vücuh bi'seş şerab ve saet mürtefeka
İnnellezıne amenu ve amilus salihati inna la nüdıy'u ecra men ahsene amela
Ülaike lehüm cennatü adnin tecrı min tahtihimül enharu yühallevne fıha min esavira min zehebiiv ve yelbesune siyaben hudram min sündüsiv ve istebrakım müttekiıne fıha alel eraik nı'mes sevab ve hasünet mürtefeka
Vadrib lehüm meseler racüleyni min a'nabiv ve hafefnahüma bi nahliv ve cealna beynehüma zer'a
Kiltel cenneteyni atet üküleha ve lem tazlim minhü şey'ev ve feccerna hılalehüma nehara
Ve kane lehu semer fe kale li sahıbihı ve hüve yühaviruhu ene ekseru minke malev ve eazzü nefera
Ve dehale cennetehu ve hüve zalimül li nefsih kale ma ezunnü en tebıde hazihı ebeda
Ve ma ezunnüs saate kaimetev ve leir rudidtü ila rabbı le ecidenne hayram minha münkaleba
Kale lehu sahıbühu ve hüve yühavirruhu e keferte billezı halekake min türabin sümme min nutfetin sümme sevvake racüla
Lakinne hüvellahü rabbı ve la üşrikü bi rabbı ehada
Ve lev la iz dehalte cenneteke kulte ma şaellahü la kuvvete illa billah in terani ene ekalle minke malev ve veleda
Fe asa rabbı ey yü'tiyeni hayram min cennetike ve yursile aleyha husbanem mines semai fe tusbiha saıyden zeleka
Ev yusbiha maüha ğavran fe len testetıy'a lehu taleba
Ve ühıyta bi semerihı fe asbeha yükallibü keffeyhi ala ma enfeka fıha ve hiye haviyetün ala uruşiha ve yekulü ya leytenı lem üşrik bi rabbı ehada
Ve lem tekül lehu fietüy yensurunehu min dunillahi ve ma kane müntesıra
Hünalikel velayetü lillahil hakk hüve hayrun sevabev ve hayrun ıkba
Vadrib lehüm meselel hayatid dünya ke main enzelnahü mines semai fahteleta bihı nebatül erdı fe asbeha heşımen tezruhür riyah ve kanellahü ala külli şey'im muktedira
Elmalü vel benune zınetül hayatid dünya vel bakıyatüs salihatü hayrun ınde rabbike sevabev ve hayrun emela
Ve yevme nüseyyirul cibale ve teral erda barizetev ve hasernahüm fe lem nüğadir minhüm ehada
Ve uridu ala rabbike saffa le kad ci'tümuna kema halaknaküm evvele merratim bel zeamtüm ellen nec'ale leküm mev'ıda
Ve vüdıal kitabü fe teral mücrimıne müşfikıyne mimma fıhi ve yekulune ya veyletena mali hazel kitabi la yüğadiru sağıyratev ve la kebıraten illa ahsaha ve vecedu ma amilu hadıra ve la yazlimü rabbüke ehada
Ve iz kulna lil melaiketiscüdu li ademe fe secedu illa iblıs kane minel cinni fe feseka an emri rabbih e fe tettehızunehu ve züriyyetehu evliyae min dunı ve hüm leküm adüvv bi'se liz zalimıne bedela
Ma eşhedtühüm halkas semavati vel erdı ve la halka enfüsihim ve ma küntü müttehızel müdıllıne aduda
Ve yevme yekulü nadu şürakaiyellezıne zeamtüm fe deavhüm fe lem yestecıbu lehüm ve cealna beynehüm mevbika
Verael mücrimunen nara fe zannu ennehüm müvakıuha ve lem yecidu anha masrifa
Ve le kad sarrafna fı hazel kur'ani lin nasi min külli mesel ve kanel insanü eksera şey'in cedela
Ve ma menean nase ey yü'minu iz caehümül hüda ve yestağfiru rabbehüm illa en te'tiyehüm sünnetül evvelıne ev ye'tiyehümül azabü kubüla
Ve ma nürsilül mürselıne illa mübeşşirıne ve münzirın ve yücadilüllezıne keferu bil batıli li yüdhıdu bihil hakka vettehazu ayatı ve ma ünziru hüzüva
Ve men azlemü mimmen zükkira bi ayati rabbihı fe a'rada anha ve nesiye ma kaddemet yedah inna cealna ala kulubihim ekinneten ey yefkahuhü ve fı azanihim vakra ve in ted'uhüm ilel hüda fe ley yehtedu izen ebeda
Ve rabbükel ğafuru zür rahmeh lev yüahızühüm bi ma kesebu le accele lehümül azab bel lehüm mev'ıdül ley yecidu min dunihı mev'ila
Ve tilkel kura ehleknahüm lemma zalemu ve cealna li mehlikihim mev'ıda
Ve iz kale musa li fetahü la ebrahu hatta eblüğa mecmeal bahrayni ev emdıye hukuba
Felemma beleğa mecmea beynihima nesiya hutehüma fettehaze zebılehu fil bahri seraba
Felemma caveza kaleli fetahü atina ğadaena le kad lekıyna min seferina haza nesaba
Kale eraeyte iz eveyna iles sahrati fe innı nesıtül hute ve ma ensanıhü illeş şeytanü en ezkürah vettehaze sebılehu fil bahri aceba
Kale zalike ma künna nebğı fertedda ala asarihima kasasa
Fe veceda abdem min ıbadina ateynahü rahmetem min ındina ve allemnahü mil ledünna ılma
Kale lehu musa hel ettebiuke ala en tüallimeni mimma ullimte ruşda
Kale inneke len testetıy'a meıye sabra
Ve keyfe tasbiru ala ma lem tühıt bihı hubra
Kale setecidünı in şaellahü sabirav ve la a'sıy leke emra
Kale fe initteba'tenı fe la tes'elnı an şey'in hatta uhdise leke minhü zikra
Fentaleka hatta iza rakiba fis sefıneti harakaha kale eharakteha li tüğrika ehleha le kad ci'te şey'en imra
Kale e lem e kul inneke len testetıy'a meıye sabra
Kale la tüahıznı bima nesıtü ve la türhıknı min emrı usra
Fentaleka hatta iza lekıya ğulamen fe katellehu kale e katelte nefsen zekiyyetem bi ğayri nefs le kad ci'te şey'en nükra
Kale elem e kul leke inneke len testetıy'a meıye sabra
Kale in seeltüke an şey'im ba'deha fe la tüsahıbnı kad belağte mil ledünnı uzra
Fentaleka hatta iza eteya ehle karyetinistet'ama ehleha fe ebev ey yüdayyifuhüma fe veceda fıha cidaray yürıdü ey yenkadda fe ekameh kale lev şi'te lettehazte aleyhi ecra
Kale haza firaku beynı ve beynik se ünebbiüke bi te'vıli ma lem testetı' aleyhi sabra
Emmes sefınetü fe kanet li mesakıne ya'melune fil bahri fe eradtü en eıybeha ve kane veraehüm meliküy ye'huzü külle sefınetin ğasba
Ve emmel ğulamü fekane ebevahü mü'mineyni fe haşına ey yürhikahüma tuğyanev ve küfra
Fe eradna ey yübdilehüma rabbühüma hayram minhü zekatev ve akrabe ruhma
Ve emmel cidaru fe kane li ğulameyni yetımeyni fil medineti ve kane tahtehu kenzül lehüma ve kane ebuhüma saliha fe erade rabbüke ey yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmetem mir rabbik ve ma fealtühu an emrı zalike te'vılü ma lem testı' aleyhi sabra
Ve yes'eluneke an zil karneyn kul seetlu aleyküm minhü zikra
İnna mekkenna lehu fil erdı ve ateynahü min külli şey'in sebeba
Fe etbea sebeba
Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna
Kale emma men zaleme fe sevfe nüazzibühu sümme yüraddü ila rabbihı fe yüazzibühu azaben nükra
Ve emma men amene ve amile salihan fe lehu cezaenil husna ve senekulü lehu min emrina yüsra
Sümme etbea sebeba
Hatta iza belağa matliaş şemsi vecedeha tatlüu ala kavmil lem nec'al lehüm min duniha sitra
Kezalik ve kad ehatna bima ledeyhi hubra
Sümme etbea sebeba
Hatta iza belağa beynes seddeyni vecede min dunihima kavmel la yekadune yefkahune kavla
Kalu ya zel karneyni inne ye'cuce ve me'cuce müfsidune fil erdı fe hel nec'alü leke harcen ala en tec'ale beynena ve beynehüm sedda
Kale ma mekkennı fıhi rabbı hayrun fe eıynunı bi kuvvetin ec'al beyneküm ve beynehüm redma
Atuni züberal hadıd hatta iza sava beynes sadafeyni kalenfühu hatta iza cealehu naran kale atunı üfriğ aleyhi kıdra
Femestau ey yazheruhü ve mestetau lehu nakba
Kale haza rahmetüm mir rabbı fe iza cae va'dü rabbı cealehu dekka' ve kane va'dü rabbı hakka
Ve terakna ba'dahüm yevmeiziy yemucü fı ba'dıv ve nüfiha fis suri fe cema'nahüm cem'a
Ve aradna cehenneme yevmeizil lil kafirıne arda
Ellezıne kanet a'yünühüm fı ğıtain an zikrı ve kanu la yestetıy'une sem'a
E fe hasibellezıne keferu ey yettehızu ıbadı min dunı evliya' inna a'tedna cehenneme lil kafirınenüzüla
Kul hel nünebbiüküm bil ahserıne a'mala
Ellezıne dalle sa'yühüm fil hayatid dünya ve hüm yahsebune ennehüm yuhsinune sun'a
Ülaikellezıne keferu bi ayati rabbihim ve likaihı fe habitat a'malühüm fe la nükıymü lehüm yevmel kıyameti vezna
Zalike cezaühüm cehennemü bima keferu vettehazu ayatı ve rusülı hüzüve
İnnellezıne amenu ve amilus salihati kanet lehüm cennatül firdevsi nüzüla
Halidıne fıha la yebğune anha hıvela
Kul lev kanel bahru midadel li kelimati rabbi le nefidel bahru kable en tenfede kelimatü rabbi ve lev ci'na bi mislihı mededa
Kehf Suresi mealini bilmek oldukça önemlidir. Surede inançları yüzünden öldürülmekten kurtulmak için bir mağaraya sığınan gençlerin yaşadıkları, ayrıca Hz. Musa ile Zülkarneyn anlatılmaktadır.
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
2, 3, 4. (Allah onu), katından gelecek şiddetli bir azap ile (inanmayanları) uyarmak, salih ameller işleyen mü'minleri, içlerinde ebedi olarak kalacakları güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdelemek ve "Allah bir çocuk edindi" diyenleri de uyarmak için dosdoğru bir kitap kıldı.
Bu konuda ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ne büyük bir söz (bu) ağızlarından çıkan! Onlar ancak yalan söylüyorlar.
Demek sen, bu söze (Kur'an'a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin!
İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.
Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak haline getireceğiz.
Yoksa sen, (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı Rakîm'i mi bizim ibret verici delillerimizden sandın?
Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, "Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır" demişlerdi.
Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyaya) kapattık. (Onları uyuttuk)
Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri süreyi daha iyi hesap ettiğini bilelim.
14, 15. Kalkıp da, "Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz, ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?" dediklerinde onların kalplerine kuvvet vermiştik.
(İçlerinden biri şöyle dedi:) "Madem ki onlardan ve Allah'tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın."
(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah'ın mucizelerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın.
Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.
Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: "Ne kadar kaldınız"? dedi. (Bir kısmı) "Bir gün, ya da bir günden az", dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: "Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin."
"Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz."
Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), "Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir" dediler. Duruma hakim olanlar ise, "Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız" dediler.
(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: "Onlar üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir" diyecekler. Yine, "Beş kişidirler, altıncıları köpekleridir" diyecekler. Şöyle de diyecekler: "Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir." De ki: "Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur'an'daki) apaçık tartışma (yı aktarmak) dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiçbirine bir şey sorma.
Hiçbir şey hakkında sakın "yarın şunu yapacağım" deme!
Ancak, "Allah dilerse yapacağım" de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve "Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır" de.
Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.
De ki: "Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını bilmek O'na aittir. O ne güzel görür, O ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiçbir dostu da yoktur. O hükmüne hiçbir kimseyi ortak etmez."
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O'ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın.
Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.
De ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin." Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.
Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.
İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!
Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk.
Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık.
Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: "Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm."
Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum."
"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum."
Arkadaşı ona cevap vererek dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah'ı inkâr mı ediyorsun?"
39, 40. "Bağına girdiğinde ?Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır' deseydin ya!.. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak haline geliverir."
"Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile."
Derken bütün serveti helak edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş haldeki bağına yaptığı harcamalar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım..."
Onun, Allah'tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtaracak güçte de değildi.
İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah'a mahsustur. Onun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır.
Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgarın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.
Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır.
Dağları yürüteceğimiz ve senin yeryüzünü çırılçıplak göreceğin günü bir hatırla. Biz onları mahşerde toplarız da içlerinden hiçbirini bırakmayız.
Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna çıkarılırlar. Onlara, "Andolsun, sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Oysa siz, sizin için hesaba çekileceğiniz bir zaman belirlemediğimizi sanmıştınız" denir.
Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. "Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!" derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
Hani biz meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis'ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis'i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!
Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Saptıranları da hiçbir zaman yardımcı edinmiş değilim.
(Ey Muhammed!) Allah'ın, "Ortağım olduklarını iddia ettiklerinizi çağırın" diyeceği, onların da çağıracakları, fakat kendilerine (çağırdıklarının) cevap vermeyecekleri ve bizim de aralarına bir uçurum koyacağımız günü hatırla!
Suçlular (o gün) ateşi görünce onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar ve ondan kurtuluş yolu da bulamayacaklardır.
Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Fakat insan tartışmaya her şeyden daha çok düşkündür.
İnsanlara hidayet geldikten sonra onların inanmalarına ve Rab'lerinden mağfiret dilemelerine, ancak, öncekilerin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesi, ya da kendilerine azabın göz göre göre gelmesi (yönündeki beklentileri) engel olmuştur.
Biz, peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. İnkar edenler ise, hakkı batılla çürütmek için mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar.
Kim, kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da onlardan yüz çeviren ve elleriyle yaptığını unutandan daha zalimdir? Şüphesiz biz, onu anlamamaları için, kalplerine perdeler gerdik, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayet bulamazlar.
Rabbin, çok bağışlayıcıdır, merhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.
İşte zulmettiklerinde yok ettiğimiz memleketler... Helak edilmeleri için de belli bir zaman tayin etmiştik.
Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim."
Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.
Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence "Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük" dedi.
Genç, "Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. ?Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti" dedi.
Mûsâ: "İşte aradığımız bu idi" dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
Mûsâ ona, "Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?" dedi.
Adam şöyle dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin."
"İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?"
Mûsâ, "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim" dedi.
O da şöyle dedi: "O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın."
Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın." dedi.
Adam, "Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?" dedi.
Mûsâ, "Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!" dedi.
Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, "Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!" dedi.
Adam, "Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?" dedi.
Mûsâ, "Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme. Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)" dedi.
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" dedi.
Adam, "İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir" dedi. "Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım."
"O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı."
"Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk."
"Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik."
"Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur."
(Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: "Size ondan bir anı okuyacağım."
Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik.
O da (Batı'ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.
Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik.
Zülkarneyn, "Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır" dedi.
"Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz."
Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.
Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.
Sonra yine bir yol tuttu.
İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.
Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?"
Zülkarneyn, "Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım" dedi.
"Bana (yeterince) demir madeni getirin" dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince "körükleyin!" dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, "Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım" dedi.
Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
Zülkarneyn, "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir" dedi.
100, 101. O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!
103, 104. (Ey Muhammed!) De ki: "Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?"
Onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.
107, 108. Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler.
De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi."
Kehf Suresinin ilk 10 ayetini ezberleyen kimse deccalin fitnesinden korunur.
Kehf Suresi okunan eve şeytan girmez.
Kehf Suresini okuyan kimsenin bulunduğu yer ile Mekke arası aydınlanıp nur olur.
Kehf Suresini cuma günü okuyan kimsenin ayağının bastığı yerden göğe kadar bir nur fışkırır. Bu nur kıyamet günü onun yolunu aydınlatır. Kişinin 2 cuma arasında işlediği günahları affedilir.
Kehf Suresinin son 5 ayetini uyuyacağı zaman okuyan kimse Allah'ın izni ile o gece istediği saatte uyanır.
Kehf Suresinin tefsirini bilmek oldukça önemlidir. Sureyi okumak kadar tefsirini öğrenmekte de yarar vardır.
Kehf Suresinin 86. ayeti şu şekildedir: Hatta iza belağa mağribeş şemsi vecedeha tağrubü fı aynin hamietiv ve vecede ındeha kavma kulna yazel karneyni imma en tüazzibe ve imma en tettehıze fıhim husna.
Ayetin anlamı şöyledir: Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kafir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.
Ayetin tefsiri ise şu şekildedir:
“Kara bir balçık” diye tercüme ettiğimiz aynin hamietin tamlaması farklı iki okunuşa göre “siyah balçıklı göze, sıcak göze” anlamlarına gelir. Her iki kıraat da güneşin batışı esnasında okyanusta ve başka bazı denizlerde meydana gelen manzarayı tasvir eder. Buralarda, güneşin battığı noktada ya siyah balçıklı bir göze veya buharlaşmakta olan bir sıcak su gözesi görünümü meydana gelmektedir. Bu iki mânayı birleştirerek, “güneşi siyah balçıklı bir sıcak su gözesine batıyor gibi gördü” şeklinde bir mâna vermek de mümkündür.
Yüce Allah, Zülkarneyn’i yeryüzünde güç, kuvvet, ilim, irfan ve her türlü maddî ve mânevî imkâna sahip bir lider kıldı. Bu imkânlar sayesinde dilediğini elde edebiliyor ve dilediğini yapabiliyordu. O bu imkânları Allah yolunda kullanmak üzere cihad ve fütuhata çıktı. Tefsirlerde nakledildiğine göre Zülkarneyn, batıda Atlas Okyanusu’na veya Karadeniz’e kadar gitti. Orada güneşin deniz ufkunda batışını seyretti. Güneş, sislerle kaplı deniz ufkunda, sanki balçıklı bir su gözesine veya sıcak su gözesine gömülür gibi batıyordu. Kur’an burada coğrafî ve kozmografik bilgi vermemiş, bakanın ufukta gördüğünü tasvir etmiştir.
Tefsircilerin kanaatine göre Zülkarneyn’in sahilde karşılaştığı kavim inkârcı bir topluluk idi. O yüzden Allah Teâlâ onu, bu kavmi cezalandırmak veya eğitmek ve böylece iyilikle yola getirmek arasında serbest bıraktı.
Kehf Suresi, fazileti ve faydası saymakla bitmeyen sureler arasındadır. Kehf Suresi kişiyi şeytandan korur. Cuma günü okunduğunda kişinin günahları affedilir. Okuyan kişinin bulunduğu yer ile Mekke arası nurlanır. Son 5 ayetini okumak, Allah'ın izni ile kişiyi gece istediği saatte uyandırır.
Kehf Suresinin kendisi bir suredir. Başka bir sure içinde yer almaz.
Kehf Suresi Kuran'ı Kerim'in 15 ve 16. cüzünde yer alır.
Kehf Suresi 292. sayfada başlayıp 303. sayfada bitmektedir.
Kehf Suresi toplam 110 ayetten oluşmaktadır.
Kehf Suresi Gaşiye Suresinden sonra, Nahl Suresinden önce Mekke'de indirilmiştir. Surenin 28. ayetinin Medine döneminde indiğine dair rivayetler vardır.
Kehf Suresinin neden indiği tefsir ve siyer kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır. Müslümanların sayısının giderek artması üzerine müşrikler, Resulullah'ın peygamber olup olmadığına dair araştırma yapmak için Nadr bin Haris ile Utbe bin Muayt'ı Medine'deki Yahudi alimlerine göndermişlerdir. Muhammed'in durumunu sormalarını, vasıflarını ve söylediklerini anlatmalarını istemişlerdir. İkisi Medine'ye giderek durumu Yahudi alimlere anlatmışlardır.
Alimler Muhammed'e geçmiş zamanlarda mağaraya sığınmış gençleri, dünyanın doğusunu ve batısını dolaşmış olan adamı, ruhun ne olduğunu sormalarını, eğer bunları bildirirse onun bir peygamber olduğunu, ona uymaları gerektiğini; aksi takdirde bir falcı olduğunu, ona istediklerini yapabileceklerini söylediler. Nadr ve arkadaşı Mekke'ye dönüp Hz. Peygambere bu soruları sordular. O da "Sorularınıza yarın cevap veririm" dedi. Fakat inşallah demediği için o günden itibaren 15 gün vahiy gelmedi. Bunun üzerine Mekke halkı sorularına cevap alamadığı için dedikoduya başladılar. Cebrail vahyin gecikmesi sırasında iyice bunaldığı bir sırada Hz. Peygambere soruların cevabını içeren Kehf Suresi ile İsra Suresinin 85. ayetini getirdi.
Kehf kelimesinin Türkçe karşılığı mağara anlamına gelmektedir.
Özellikle cuma günü Kehf Suresi okumak çok sevaptır. Bunun dışında istediğiniz her zaman okuyabilirsiniz.
Kehf Suresi dilek için okunabilir. Buna ek olarak Allah'ın rızasını kazanmak, şeytandan korunmak, günahların bağışlanması için de okunabilir.
Kehf Suresi Kuran'ı Kerim'e dokunularak okunacak ise abdest alınması gerekmektedir. Diğer taraftan Kehf Suresinin abdestsiz bir şekilde ezbere okunması da mümkündür.
Kehf Suresini ezberlemekte zorlanıyorsanız başka bir sure de okuyabilirsiniz. Her sureyi okumanın sevabı büyüktür.
Kehf Suresi 110 ayetten oluşmaktadır. Sureyi ezberlemek için şöyle bir yol izleyebilirsiniz:
Her gün 10 ayet ezberleyin.
Bu sayı daha az ya da daha çok olabilir. Ezber seviyenize göre değişiklik gösterebilir.
İlk gün 10 ayet ezberledikten sonra o gün ayetleri sık sık tekrar edin.
Ertesi gün 10 ayet daha ezberleyin. Yine aynı şekilde tekrar ile ezberin kalıcı olmasını sağlayın.
20 ayet ezberlediğinizde bütünüyle tekrar edin.
Bir sonraki gün yine 10 ayet şeklinde ezberinizi tamamlayabilirsiniz.
Ezberlediğiniz yerleri namazlarınızda okuyabilirsiniz.
Rüyada Kehf Suresini okumak iyiye işaret eder. Sureyi okuyan kişi din yolunda iyilik görür. Mal sahibi olur ve bereketli rızıklara sahip olur. Bir başka rivayete göre rüya sahibinin ömrünün uzun olmasına işarettir. İbni Sirin'in yaptığı yoruma göre rüyada Kehf Suresi dinlemek bütün belalardan korunacağına ve Allah yolunda ihlasla çalışılacağına işaret eder. İmam Cafer Sıddık'ın yorumuna göre rüya sahibinin arzu ettiği şeylere ulaşacağı kadar uzun yaşayacağı anlamına gelir. Rüyada Kehf Suresini veya bir parçasını okuduğunu gören kişi afet ve musibetlerden emin olur.