HABER

Kemal Kılıçdaroğlu: Kimsin sen?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu: Kimsin sen?

İşte Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları:

- Zalimin karşısında asla boyun eğmeyeceğiz. Direne direne kazanacağız. Haklı mücadelemizi sürdüreceğiz. Nejat Uygur bir tiyatro sanatçısı tiyatronun babası. Vefat etti, Allah’tan rahmet diliyoruz. Bir toplumu saygın kılan, dünyada sesi duyulan bir toplum haline getiren sanat ve sanatçıdır. Sanat ve sanatçı bütün demokrasilerde el üstünde tutulur.
- Diktatörlerin olduğu toplumlarda da sanatçılar bedel öder. Gezi olaylarından sonra Kültür Bakanlığı karar aldı. O gençlere destek veren tiyatroların desteklerini kesiyor. Benim verdiğim vergiyi sen nasıl kesersin? O tiyatrolara destek verilmesi lazım.
- 1980’li yıllardan bu yana hiçbir ayrım yapılmıyor. Ama yandaş sanat oluşturulmaya çalışılıyor. Yandaş sanat olmaz arkadaşlar. Kendisini iktidarın emrine veren sanatçı olmaz. Araştırmacı yazar, Aytunç Altındal da hayatını kaybetti. Eserleriyle yaşayacaktır. Fikir dünyasına çok değerli eserler bıraktı.

KİMSİN SEN?

- Gündemimizdeki konulardan birisi dershaneler. Oturmuş karar vermiş beyefendi. Dershaneler kapanacak. Kimsin sen yahu? Kimsin sen? Sen kendini evinin kralı zannedebilirsin, ama ülkenin kralı değilsin. Sen kimsin de böyle oturup karar veriyorsun? Önce oturup düşüneceksin adam gibi. Adam gibi oturup düşüneceksin. Neden bu dershaneler var? 4 binin üzerinde dershaneler var. Oturuyorsun masa başına kapatacağım diyorsun. Nereden alıyorsun bu yetkiyi? Dershaneleri kapatacaksan önce adam gibi otur. Pedagogları çağır, eğitim sistemini adam gibi masaya yatır.

- Çağdaş insan düşünen insan toplumda ayrıştırma yaratmayan insan önce bunları düşünsün. Rahmetli Özal da dershaneleri kapatmak için bir proje geliştirdi. Dedi ki, Dershaneler özel eğitim kurumuna dönüşürse vergi almayacağım. Büyük bir kısmı dönüştü. Ama sonra baktılar ki eğitim sistemi böyle olduğu sürece dershaneler olacak.

- Anneler babalar mecburen gönderiyorlar. Kapattın ne oldu? merdiven altına inecek. Varlıklı olan özel hoca tutacak. Peki orta gelirli, fakirin çocuğu ne olacak? Bu konu bizim de gündemimizdedir. Öğrencileri dershaneye mecbur kılan eğitim sistemi değişmedikçe, bu sistem değişmez. Her türlü katkıyı veririz.

- Kış kapıda bekliyor. Size farklı bir pencere açacağım. 24 Kasım öğretmenler günü. Büyük bir trajedi yaşıyor öğretim sistemimiz. 300 binin üstünde öğretmen atama bekliyor. MEB’in ihtiyacı 140 bin. Büyük kentlerde matematik öğretmeni, Türkçe öğretmeni olmayan okullarımız var. bu çocuklar dershaneye gitmeyip de ne yapsınlar? 4+4+4 sistemini getirdiler. 5 yaşındaki çocuğu anne okula göndermesin diye doktordan rapor almaya kalktı, bu diktatör kalktı “Sizin çocuğunuz geri zekalıdır” suçlaması yaptı.

İKİ ELİM YAKANIZDA OLACAK
- Annelere bütün kadınlara sesleniyorum. Sizin çocuğunuza bu kadar ağır suçlama yapan birisine oy verirseniz iki elim yakanızda olacak. Evinizdeki olumsuz tablodan şikayet ediyorsanız, 5 yaşındaki çocuğunuzu mecburen okula göndermek zorunda kalıyorsanız, rapor almak zorunda kalıyorsanız, o çocuk o merdivenleri çıkabilir mi? Hesap soracaksınız, sizin göreviniz bu.

- Zaman zaman şikayet ederiz yahu bu vatandaşlar neden bu kadar siyasetle ilgileniyorlar. Size bir tablo çizeceğim. Bu rakamlar benim değil. Ama bunları televizyonlarda, tartışma programlarında olmaz. Oralarda da yer almaz. Bazı gazetelerde ufak yer alır.

- Ekim 2013. Vatandaşların bankalara olan borçları, tüketici kredisi 322 milyar liraya ulaşmış durumda. Eski parayla 322 katrilyon. Tam bir kabus. 2002’ye göre artan borç 49 kat. Şimdi o vatandaşlara sesleniyorum. Senin gelirin 2002’den bu yana 49 kat arttıysa koşa koşa git AKP’ye oy ver. Ama borcun 49 kat artarken gelirin 49 kat artmıyorsa düşüneceksin. Nereye gideceksin? Çözümün yeri adresi belli. Halkın zenginleşmesini savunan tek bir siyasi parti var. Onun adı da CHP’dir.

2001 biliyorsunuz bir kriz yılıydı. Başbakanlığın önünde yazar kasa atılmıştı. Büyük bir infial vardı. 2002 yılındaki icra dairelerindeki dosya sayısı 10 milyon 26 bindi. Şimdiye geçiyorum. 2010. Hani güllük gülistanlık Türkiye müthiş gelişiyor. Dosya sayısı 20 milyon 506 bine ulaştı. 2011 20 milyon 772 bin. 2012 21 milyonu aştı. Bunlar törenle icra dairesi açtılar. İnsan utanıyor yahu. Vatandaşın git gırtlağını sık törenle açıyorsun.

TÜİK’in rakamları. Devletin resmi rakamları. Nüfusun yüzde 63’ü yoksulluk ve maddi yoksunluk içinde. 43 milyon 686 bin kişi şiddetli maddi yoksunluk içinde. Nüfusun yüzde 85.9 haftada bir gün bile tatil yapma imkanına sahip değil. Yüzde 78’i mobilyalarını yenileyecek durumda değil.

AKP iktidarı son bir yılda 1 trilyon 600 milyar dolar para harcadı. Peki vatandaş şu soruyu kendisine sormayacak mı? Her doğan çocuk bu ülkede vergi verir. Ben vergi veriyorsam birileri bunun hesabını bana vermeli. Borçları, icra dairelerini söyledim. Bu para nereye gitti? Yırtık ayakkabıyla siyasete girip dünyanın en zengin başbakanı olana bu halk sormalı, benim ödediğim vergileri sen nereye harcadın?

Birileri köşeyi dönüyor ama. Altıncı gemicik sahibi olanlar da var ülkede. Senin paran oralara gidiyor. Birileri köşeyi dönüyor. Bedelini sen ödüyorsun. Vatandaşsan sorgulayacaksın.

“ÖNCE ÜRETECEĞİZ SONRA ADAM GİBİ PAYLAŞACAĞIZ”

Peki biz ne diyoruz? Siyasetçi değil, önce halk zenginleşecek diyoruz. Halk için çalışacağız diyoruz. Önce üreteceğiz sonra adam gibi paylaşacağız diyoruz.

Büyük sanatçı Ahmet Kaya, türkülerini keyifle bazen hüzünle dinleriz. 13’ncü ölüm yıl dönümünü geride bıraktık. Paris’e gittiğimde Ahmet Kaya’nın da mezarını ziyaret etmiştim. Hüzünle ayrılmıştı aramızdan. Doğduğu topraklardan uzakta yaşamını yitirmişti.

“AHMET KAYA MÜCADELESİNDEN ASLA VAZGEÇMEDİ”

Giderken pek çok kişi eleştirdi onu. O bir sanatçıydı, o bir devrimciydi. O hiçbir zalimin yanında olmadı. O zulme uğrayanların yanında oldu. 12 Eylül’den sonra işkence gören binlerce insanın sesi oldu, türküsü oldu. Haksızlığa hukuksuzluğa direndi. Direnen birisiydi Ahmet Kaya. Mücadelesinden asla vazgeçmedi. Onu saygın kılan da bu duruşudur.

“TEK BAŞINA MAĞRURCA YOLUNA DEVAM ETTİ”

Onu sanatçı kılan da zaten bu duruşudur. Tek başına mağrurca yoluna devam etti. Ben devrimciyim dedi, halkın çıkarlarını savunurum ben dedi. O çok iyi biliyordu, iktidar yalakasından sanatçı çıkmaz. Bunu biliyordu.

“ERDOĞAN AHMET KAYA’YI DA İSTİSMAR ETTİ”

Diktatörlerin temel bir özelliği vardır. Her şeyi istismar ederler. Dini istismar ederler, etnik kimliği, sanatçılığı istismar eder. Bunların temel görevlerinden birisi de budur. Erdoğan Ahmet Kaya’yı da istismar etti.

“YAŞASAYDI GEZİ EYLEMCİLERİNİN YANINDA OLURDU”

Diyarbakır’da “Ahmet Kaya bugün yaşasaydı o da bugün yanımızda olurdu.” dedi. Ben söyleyeyim, Ahmet Kaya bugün hayatta olsaydı Gezi eylemcilerinin yanında olurdu ve şimdi hapisteydi.

Gezi eylemlerinde 7 bin 478 yurttaşımız yaralandı. 91 kişi kafa travmasına uğradı. Binlerce genç insan işkence gördü. Gencecik çocuklarımızdan onu aşkın gözünü yitiren çocuklarımız var. Bir kişinin dalağı alındı. Hayatının baharında 7 gencimiz öldü, öldürüldü.

“AHMET KAYA, ETHEM SARISÜLÜK İÇİN, ALİ İSMAİL KORKMAZ İÇİN TÜRKÜLER YAZARDI”

Ahmet gibi bir duyarlı sanatçı böyle bir olay karşısında Recep Tayyip Erdoğan’a övgüler düzebilir miydi? Ahmet Kaya yaşasaydı aramızda olurdu diyor. Bırak sen Ahmet Kaya’yı istismar etmeyi. Ahmet Kaya Gezi eylemcilerinin yanında olurdu, sen de onun karşısında olurdun.

Ahmet Kaya, Ethem Sarısülük için, Ali İsmail Korkmaz için türküler yazardı. Ağıtlar yazardı. O bu toprakların insanıydı. Mazlumun yanındaydı. Zalimin karşısındaydı. Sen Ahmet Kaya’yı tanımıyorsun. Onu bile bilmiyorsun. Çünkü sen içinden geldiği gibi konuşamıyorsun. Cama yazıyorlar oradan okuyorsun. Camdan adam olmaz.

“SENİN O ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELERİN AHMET KAYA’NIN DIŞARI GİTMESİNE YOL AÇTI”

Ahmet Kaya farklı bir adamdır. Ahmet Kaya devrimcidir. Yüreklidir, Ahmet Kaya böyledir. Senin o özel yetkili mahkemelerin Ahmet Kaya’nın dışarı gitmesine yol açtı. Sen bunları savunmuyor musun? Ahmet Kaya’nın bir türküsü var meşhur. Şöyle diyor türküsünde.

“Haydi sen işine git, herkes kendi işine. Sokaklarında zulüm var Taksim’de . Düşemem zalimin Tayyib’in peşine” diye seslenirdi Ahmet Kaya.

Hiçbir sanatçının sürgüne gönderilmesini istemeyiz. Rahmetli Ruhi Su. Tedavisi için yurt dışına gidecekti. Kenan Evren ve arkadaşları buna izin vermedi.

Şivan Perver önemli bir sanatçımız. O Halepçe vahşetini en güzel okuyan insanlardan birisidir. Kürtçeyi bilmesek bile o türküyü dinlediğimizde tüylerimiz diken diken olur. Bir yerinde şöyle söylüyor:
“İmdat imdat yine bize fermandır. Yukarıdan jetlerin gümbürtü sesleri geliyor. Her yeri ateş duman içinde bırakıyor.”

“BEN ŞİVAN PERVER’E SORMAK İSTERİM”

Şunu söylüyor Şivan Perver. Ben Şivan Perver’e sormak isterim. Diyarbakır’a gittin sahneye çıktın. Uludere’de öldüren 34 vatandaşımızın hesabı verilmeden sen hangi yüzle Recep Tayyip Erdoğan’a övgüler düzüyorsun?

“OTUR AHMET KAYA’NIN GÖSTERDİĞİ YÜREKLİLİĞİ GÖSTER”

34 yurttaşımız öldürüldü. Kanları bile kurumadı. Adam gibi muhalefet şerhi yazan biziz. Dışarda oturacaksın, Uludere’de öldürülen yurttaşlarımız var diyeceksin, talimatı veren Erdoğan ve sen ona övgüler düzeceksin. Nasıl olur böyle bir şey. Sen sanatçısın, sanatına sesine saygı duyarız. Ama sanatçı zalimin yanında yer alanın yanında değildir. Otur Ahmet Kaya’nın gösterdiği yürekliliği göster.

“SANATÇI KİMLİĞİNİ GERİDE BIRAKTI”

Şivan Perver Çıktığı sahnede sanatçı kimliğini geride bıraktı. Eğer bu ülkede, az önce söyledim Gezi olaylarında, gençler öldürülürse, binlerce kişi yaralanır biber gazıyla şu veya bu şekilde hayatını kaybederse, yaralanırsa, acı çekerse cefa çekerse sanatçı buna sahip çıkmak zorundadır. A ilinde barış, B ilinde kavga olmaz. Bunu yaptığınız zaman ülkeye barıştan söz edemezsiniz.

Diyarbakır’da barıştan söz ediliyordu. Aslında sevinmedim değil. Ben yeni cezaevi açılışından mı bahsediyor dedim. Aşama kaydetmiş Erdoğan.

“NUSAYBİN’DEKİ DUVARI KİM ÖRÜYOR?”

Diyarbakır’da ne diyor “Şam’ın ağıtı bizim ağıtımızdır. Kamışlı’nın derdi bizim derdimizdir” peki Kamışlı’daki dert senin derdinde Nusaybin’deki duvarı kim örüyor? Yalan söylüyorsun. Duvar örüyorsun sen oraya. Peki bu Şam’a Suriye’ye eline silah verip gönderdiği adamlar kimin adamları. Git orada kardeşini öldür dediğin adamlar kimin adamları? Bu ağıtların hepsinin sorumlusu sensin. Bunu sen nasıl bilmezsin. Şunu söylese ben anlarım. Şam’da dökülen her kanın sorumlusu benim, her silahı da ben temin ettim. Eyvallah, ama orada yakılan ağıtların sorumlusu sensin.

“KABİLE REİSİYLE GÖRÜŞMEM DİYORDUN”

Barzani’yi bir dönem Kuzey Irak’ta PKK’nın hamisi olarak suçluyordun. 2007’de katıldığı televizyon programında şöyle söylüyor “Bizim muhatabımız merkezi hükümettir. Ben cumhurbaşkanı ve başbakanıyla görüştüm. Ama bunun dışındaki bir kabile reisiyle görüşmem” diyor.

Daha dün kabile reisi Diyarbakır’a geldi, sen de ayağına gittin. Hangi Erdoğan’a inanacağız?

“BARZANİ’NİN BAŞINDAKİ KONFETİLERİ AYIKLAMA GÖREVİNİ ÜSTLENDİ”

Barzani değişti mi? Hayır değişmedi. Irak da değişmedi. Değişen kim? Erdoğan. Değişen o. Öyle bir değişime uğradı ki, Barzani’nin başındaki konfetileri ayıklama görevini üstlendi. Neden bu hale getiriyorsun ülkeyi.

Cezaevleri boşaltılacak diyor. Cezaevlerini dolduran kim? Sen değil misin? Yatacak yer kalmadı cezaevlerinde. Dil sürçmesi değil, kafasının arkasındaki bir düşünce. Yine Ahmet Kaya’dan söz ediyor. Hoşçakal gözüm diye bir sözü var Ahmet Kaya’nın “Hoşçakal çözüm” diye okuyor. Kafasının arkasındaki bu. Erdoğan budur.

Hala Gezi olayını içinden atmış değil. Davutoğlu diyor ki “Gezi’den onur duyuyoruz” diyor. Merak ediyorum ya, birisi onur duyuyor, birisi suçluyor. Kim bunlar?

Toplantı yapıldı, gözyaşları akıtıldı. Ama bir tablo daha vardı. Bir anne. Oğlu Medeni Yıldırım’ın katilinin bulunmasını istiyor. Öyle söylüyor Erdoğan’a “Senin vicdanın yok mu? Oğlumun katillerini neden bulmuyorsun” bu kadının sesi, o meydanlarda toplanan binlerin sesinden daha güçlüdür.

Öbür tarafta ise bir şov yapılıyor. Bir yerel seçimin şovu yapılıyor. Her şey istismar edilerek yapılıyor. Bir annenin çığlığı sizin vicdanınızı kanatmalı. Oğlumun katillerini bulun diyor, katili sensin diyor. Ama öbür taraftan binlerce Diyarbakırlı Erdoğan’ı alkışlıyor.

“AĞLAMAKTAN SORUMLU BAKAN DA AĞLIYOR”

Diyarbakır’da o miting şovlar yapılıyor, Erdoğan’a övgüler düzenleniyor. Koro halinde ağlıyorlar, ağlamaktan sorumlu bakan da ağlıyor. Herhalde Ali İsmail Korkmaz için ağlamıyorlar. Herhalde Medeni Yıldırım için ağlamıyorlar. Bakın aynı sıralarda, İstanbul’da gösteri var. Berkin Elvan.

14 yaşında bir çocuk. Ekmek almaya gidiyor, polisin biber gazıyla yaralanıyor. Uzun süredir komada. Anne acılı, aile acılı. Gösteri yapılıyor. Sorumluların bulunması için. Polis şiddeti uygulanıyor, bir göstericinin ayağı kırılıyor. Hangi barıştan söz ediyorsun sen? Bir göstericinin ayağını kırıyorsunuz, Diyarbakır’da barıştan söz ediyorsunuz.

Cezaevlerinden söz ettim. Cezaevleri insanların ölüme terk edildikleri yerler değildir. Ağır hastaların sorgusuz sualsiz yatırıldığı yerler değildir. Yaşam hakkı denen bir kural vardır. Cezaevlerinde yatanların sorumlusu hükümetin kendisidir.

“BAKALIM AKP NE DİYECEK”

Fatih Hilmioğlu hasta. Bir bilim insanı. Tedavi görmesi lazım, hayır diyorlar sen hapishanede yatacaksın. Biz itiraz ediyoruz. Yaşam hakkı için bir kanun teklifi verdik. Hastalar hapishanede kalmasın tedavi görsünler diye. Bugün görüşülecek. Bütün yurttaşlarıma sesleniyorum. Bugün öğleden sonra TBMM Genel Kurulu’nda kanun teklifi görüşülecek. Bakalım AKP ne diyecek.

“ÖNCE SURİYE POLİTİKASINDAN VAZGEÇİN”

Roosevelt’in güzel bir sözü var. “Barışa inanmak yetmez, barışı istemek de gerekir.” Barışı istemek de yetmez. Barış için çalışmak da gerekiyor. Barış için cesur olmak lazım, insanı sevmek lazım. Barış için demokrasiden ödün vermemek lazım. Özgürlük alanlarını genişletmek lazım. Barışın yolu budur. Siz kendi ülkenizde barış mı istiyorsunuz? Önce Suriye politikasından vazgeçin.

En Çok Aranan Haberler